Değerli okurlarımız; yıllarımızı okumak, araştırmak, yeni teknikler geliştirmek ve bu tekniklerde üstad olma çabası içinde geçirdik. Vardığımız nokta, bazen gün geliyor en basit hastalıkları dahi çözmekte aciz kalıyoruz. Bin hastada tutan bir yöntem, aynı hastalığa sahip başka bir hastada bazen tutmayabiliyor. Binlerce defa tedavi ettiğiniz bir hastalık karşısında bir anda çaresiz kalabiliyorsunuz. Sonunda anladıkki doğru teşhis ve doğru yöntemleri bilmeniz size şifa garantisini vermiyor. Kendinizi ne kadar yetenekli ve bilge görseniz, ne kadar özgüven dolu olsanızda bazen bir hasta, mesleğe yeni atılmış toy bir hekim hissini almanız için yeterli olabiliyor. Her başarısız vakada hissettiğimiz bu acziyet duygusunu biz, daha fazla çalışmak daha fazla araştırmak, daha fazla yeni yöntemler keşfetmek ve kendimizi sürekli sorgulamak ve bu sorulara cevap bulmakla sonlandırmaya çalıştık. Her başarısız vaka sonrası, nerede hata yaptık neyi kaçırdık hangi konuda yetersiz kaldık gibi soruların cevabı peşinde koştuk. Kısacası, mesleki hayatımızı teorik ve pratik bilgilerimizi sürekli geliştirmek ve sorgulamakla geçti. Ne zamana kadar, 2016 yılına kadar.
Yıllardır çözmeye çalıştığımız o gizem beynimizde çözüldü. Hani hayatın anlamı nedir, ömür boyu araştırdığınız ama bir türlü cevabını bulamadığınız sorular vardır ya, işte biz mesleğimizle ilgili o gizemin peşindeydik; HASTAYI HASTA YAPAN NEDİR VE HER TÜRLÜ HASTALIĞI ÇÖZEN EVRENSEL BİR YÖNTEM VARMIDIR? Yıllardır peşinde koştuğumuz o gizemi görmeyi ve anlamayı Allah bu dönemde bize nasip etti. Mesleğimizle ilgili çözümlemeyi başardığımız o gizemide burada sizinle paylaşmak istiyoruz. Bizlerin bir ömür peşinde koştuğu o gizemi öğrenmeniz için demek websayfamıza girmeniz yeterliymiş. Umarız bundan ihtiyaç duyduğunuz ilhamı alırsınız.
Hastayı hasta yapan nedir? Günahları
Evrensel çözüm nedir? Tövbe ve hellaleşme, sonrası üzerinizdeki hastalığa kefaret olarak fakirleri doyurmak veya oruç tutmak. Hangisine gücünüz yetiyorsa.
Hastalıkların sebebi günahlar. Size musallat olan hastalıklar günahlarınız sonucu size iner. "Gerçek şu ki Allah insanlara zerrece kötülük etmez, fakat insanlar kendilerine kötülük ediyorlar" (Yunus Süresi; 44)."Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder" (Şura Süresi; 30). İnsanlar maalesef işledikleri günahların hesabı öbür dünyayı beklediği, yaptıkları yanlışlardan ötürü bu dünyada kendilerine dokunulmayacağına inanıyor. Yanlış. Allah işlediğiniz günahların karşılığını bu dünyada da size indiriyor, bunuda yanlışınızdan dönmeniz için yapıyor. "İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah - o kötü yoldan dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor" (Rum Süresi; 41). İki; insanlar maalesef yaşadıkları sıkıntıları ceza olarak değil bir nimet bir imtihan olarak görüyor. Allah sevdiği insana sıkıntı verirmiş diyorlar. Yanlış. Yaşadığınız sıkıntılar bir nimet değil bir ceza. İkisi arasındaki fark; yaşadığınız musibetleri bir nimet olarak görürseniz yanlışlarınız aklınıza gelmez halinizi değiştirmezsiniz. Yaşadığınız musibetleri ama bir günahınızın sonucu olarak bir ceza olarak indirildiğine inanırsanız o zaman yanlışlarınız aklınıza gelir ve halinizi değiştirirsiniz. Allahın bizden beklediğide bu. "Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik diye yemin ederek sana nasıl gelirler!" (Nisa Süresi; 62). Günümüzdeki insanlar bir musibetten diğerine savuruluyor ve maalesef bu musibetlerin kendi yanlışlarından ötürü başlarına geldiğini bilmiyor. Artık biliyorsunuz. Hangi uzuv veya organ ile günah işliyorsanız, bilinki bir gün o uzuv veya organ bir musibete maruz kalacak.
Peygamberler ve hastalıklar. Hastalıklar günahlar sonucu size iner, ya sizin yada atalarınızın bir günahı sonucu size iner. Bize musallat olan sıkıntıların kendi elimizle işlediğimiz günahlar sonucu indiği farklı Ayetlerde çok net, tartışmaya mahal vermeyecek şekilde bize aktarılmasına rağmen bazı insanlar halen bunu kabullenmekte zorlanıyor. Eyyüp peygamberde ama hastalıkla boğuştu, madem hastalıklar günahkar birine iner, o bir peygamberdi günahsızdı neden ona indi derler. Sizde günahlarınıza kılıf arayanlardansanız, Eyyüp as konusuna bir açıklık getirelim. Evet, Eyyüp as hastalandı ama hastalık sonrası kendisine kaybettiği herşey ve dahası geri verildi. Hanginize hastalık sonrası herşey geri iade edildi? Hiçbirimize. Neden ona iade edildi, bize edilmiyor? Bu sır Eyyüp peygamberin duasının içinde gizli. Ön yargıdan yoksun Eyyüp as duasını okuduğunuzda sizde bu gizemi çözebilirsiniz; “(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.” (Sad Süresi; 41). Şimdi bu duayı Yunus as duası ile kıyaslayın; "Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: «Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben nefsine zulmedenlerden oldum!» diye niyaz etti." (Enbiya Süresi; 87).
İki dua arasındaki farkı tespit edebildinizmi? Size yardımcı olalım; birisi nefsime zulmettim diyor, diğeri yani Eyyüp as ise şeytan bana bir yorgunluk dokundurdu diyor. Birisi bir hata işlediğini, diğeri ise mağdur edildiğini söylüyor. Olayı anladınızmı? Bizler günahkar olduğumuz için hastalıklar ile boğuşuyoruz, Eyyüp as ise mağdur edildiği için boğuştu. Yaşadığı musibette bir payı olmadığı içinde günün sonunda mağduriyeti giderildi. O mağduriyetten ötürü kaybettiği herşey kendisine iade edildi. Hastalıklarımızla bizler bir bedel ödüyoruz ve günün sonunda ödediğimiz bedelle kalıyoruz. Eyyüp as ise günün sonunda ödediği bedeli ve dahasını geri aldı. "Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik." (Enbiya Süresi; 84). Eyyüp as 'ın sabrını kendimize örnek alalım ama hastalığını değil. O hastalandıysa demek hastalıklar günlük hayatın bir parçası deyip kendimizi kandırmayalım. Peygamberlerin hiçbiri doğal bir hastalık yaşamadı. Peygamberler eğer bize örnekse hastalıksız bir yaşamı kendimize örnek alalım. Onlar neden hastalanmadı biz niye hastalanıyoruz, bu soruyu kendimize soralım. İmtihan, sınanma gibi bahanelere sığınmayalım. Kendimiz ve geçmişimizle yüzleşmeye hazır olalım.
Çocuklar günahsız onlara neden hastalık dokunuyor? Hastalıklar günahlar sonucu insanlara musallat olur, çocukların hastalanmasıda bu kaidede bir istisna oluşturmuyor. Bu konuyu "Hastalıkların Sırrı ve Çözümü" bölümünde detaylı anlatıyoruz. Daha detaylı bilgi için o bölümdeki yazılarımızı lütfen okuyunuz. Burada kısaca değinmemiz gerekirse; kaderiniz günlük amelleriniz üzerinden hesaplanır ve sonrası rızık olarak size geri döner. Çocukların ama amel defterleri henüz açık olmadığı için, onların günlük rızkı atalarının amelleri üzerinden hesaplanıyor. Dört nesil öncesine kadar geriye gidilip hesaplanıyor ve sonrası o çocuğa rızık olarak iniyor. Çocukların rızkı atalarının amellerine göre hesaplandığı için, çocuklar ataların aynasıdır. Çocuğun hal ve hareketlerinden atasının ne tür hal ve hareketler içinde olduğunu rahat çıkarabilirsiniz. Atalar ne yapıyorsa bu çocuğun günlük hayatına yansır. Eğer çocuklarınızın başına bir musibet geliyorsa veya çocuğunuz yaramaz ise, Allah böyle yarattı veya kaderi buymuş deyip Allaha iftira atmayın, Allahu Teala hiç bozuk birşey üretirmi? Yahut, musibetlerin Allahtan gelmediğini anlamanız için daha kaç tane Ayet indirmesi gerek? Bir de çocuklar zaten yaramaz olur deyip çocuğun norm dışı hareketlerini meşrulaştırmayın. Çocuğunuz fabrika ayarları dışında hareket ediyorsa bilinki ayarını bozan sizsiniz, başına birşey geliyorsa bilinki sebebi sizsiniz. Çocuklar neden ataların günahını çekmek zorunda, nerede ilahi adalet gibisine sorularınız varsa, bu sorularınızı "Hastalıkların Sırrı ve Çözümü" bölümünde bulmanızı ümit ediyoruz.
Hastalandığımızda nasıl hareket etmeliyiz? Herhangi bir sıkıntınız için şifa bulmak istiyorsanız, ilk önce tövbe edin. Kendiniz ve atalarınız için bağışlama dileyin. Bunu özel bir hastaneye çıkmadan önce sağlık sigortanız ile istişare etmeye, sağlık sigortanızdan onay almaya benzetebilirsiniz. Anlamanız gereken; şifayı hekimler veya ilaçlar vermez Allah verir. Sigorta ruhsatınız olmadan hekime çıkmadığınız gibi, şifa ruhsatını Allahtan almadanda çıkmayın. Şifa arayışınızı ilahi ruhsatı aldıktan sonra yapın. O ilahi ruhsat eğer sizde yoksa başınızda ne kadar kur'an hatim edilse ne kadar hekime çıksanız şifa bulmanıza izin verilmez. İnsan maalesef kendisini sorguya çekmeden, Allah ile barışmadan kapı kapı şifa arayışına koyuluyor. Tövbe etmeden, kendimiz ve Allah ile barışmadan, helalleşmemiz gereken insanlar ile helalleşmeden şifa yoluna koyuluncada ne oluyor? Arzu ettiğimiz şifayı bir türlü bulamıyor, hayatımızı bir hekimden diğerine koçuşturmak, gereksiz maddi ve manevi kayıplara uğramakla geçiriyoruz. Değerli dostlar; hastalıklar günahlardan gelir, başınıza bir hastalık veya herhangi bir musibet geldiğinde odanıza çekilen ve nerede ne hatası yaptınız, o musibeti üzerinize çeken hata ne idi onu sakin kafa ile düşünün ve tövbe edin, o hatanızı düzeltmeye çalışın. İLK ÖNCE AYNAYA BAKIN, BAŞKA YERE DEĞİL!
"Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter" (Nisa Süresi; 79). Kendinizle temize çıktığınızda, Allah ve çevrenizle barışık olduğunuzda sizde göreceksinizki şifa arayışlarınız çok kolay geçecek. Üzerinizde ağır bir yükün gittiğini fark edecek kendinizi kuş gibi hissedecek, manevi bir huzur içinde olacaksınız. Çaldığınız ilk şifa kapısında da şifayı bulmanız size nasip olacak! Kendinizde bir suç bir hata görmüyorsanız atalarınıza bakın. Ataların yediği haramlar nesilleri etkiler, çocuk ve torunların huzur içinde yaşamasına mani olur. Dört nesle kadar geriye gidin ve araştırın. Bedenin sağ tarafı baba tarafı, sol tarafı ise anne tarafıdır. Sağ tarafta bir sıkıntınız varsa baba tarafını araştırın, sol tarafta varsa anne tarafını.
Allahın Taahhütü. Allahu Teala, Kur'an-ı Kerimde iyi kullarını şeytana karşı, şeytanın hilelerine karşı koruyacağını söyler. Şeytan denildiğinde de insanların aklına cinler tayfası gelir. YANLIŞ, şeytan kelimesi bir lakaptır ve bu lakap sadece cinler için geçerli değil, insanlar içinde geçerli. Yani ALLAH İNSANLARDAN GELEN ZARARLARA KARŞIDA BİZLERİ KORUYACAĞINI TAAHHÜT EDER ama bir şart koyar; Allah iyi bir kul olmanızı şart koşar. Haramdan ve kötülüklerden uzak durmanızı bekler. "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez..." (Maide Süresi; 105). Örneğin; çizgi dizilerine subliminal mesajlarmı sokulmuş, iyi bir kulsanız Allah çocuğunuzu korur. İyi bir kul değilseniz çocuğunuz o bilinçaltı mesajlarından etkilenip bir sapık çıkar. Örneğin; kazancınız hakmı, Allah sizi telefon dolandırıcılarına karşı korur. Kazancınız hak değilmi, o zaman Allah sizi korumaz ve önüne gelen sizi dolandırır. Örneğin; iş yerinemi gidiyorsunuz, düzgün bir yaşantı sürdürüyorsanız o zaman Allah sizi korur. Düzgün bir yaşantı içinde değilseniz yol üzerinde başınıza bir kiremitte düşer, otobüs durağında üzerinize bir kamyonda çıkar. ÖZETİ; iyi bir kulsanız Allah canınızı, malınızı ve çocuklarınızı size art niyet besleyen insan ve cin şeytanlarına karşı korur. İyi bir kul değilseniz o zaman Allah, insan ve cin şeytanların canınıza, malınıza ve çocuklarınıza ortak olmasına izin verir. "Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vâdetmez" (İsra Süresi; 64).
Hocam, olayları Allaha havale edip biz iyi bir kul olma dışında birşey yapmayacakmıyız? Hepimiz düzgün, ilahi emir ve sınırlar içinde yaşamakla mükellefiz, vebal ve sorumluluk ise bilgi sahibi ve imkanı olanlar üzerinedir. Bir konu hakkında bilginiz yoksa, üzerinizde vebal yok. Siz ama birşeyin zararlı olduğunu bile bile yapıyorsanız, o zaman üzerinize bir vebal iner. "...Eğer bilmeyerek bir hata yaparsanız sizin için vebal yoktur. Ancak kalplerinizin onayladığı şekilde kasıtlı olarak yaptığınız yanlışlıklarınızdan sorumlusunuz... (Ahzap Süresi; 5). Sorumluluk bilgi sahibi ve imkan sahibi olanın üzerindedir. Örneğin; milletvekili ve bakanlar. Onlar yanlışları görüp müdahale etmiyorlarsa vay hallerine. Tabii sizde kendi çapınızda, güç ve imkanız kadar yakın çevrenizdeki olup bitenlerden sorumlusunuz.
Özetlersek. Yanlışlarınızın bedeli öbür hayatı beklemez, üzerinizdeki lanet ve beddua, ah ve nazar orantısında bu dünyada da sizden hesap sorulur. Bunu nereden biliyoruz, Allahın Ayetlerinden; "Yahudi ve Hıristiyanlar: "Biz Allah'ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz" dedi. De ki: "Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azaplandırıyor?... (Maide Süresi; 18). Bu Ayetten ne çıkarıyoruz, insanlara inen musibetlerin günahlarından ötürü indiğini çıkarıyoruz! "Kötülüklerden sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince: "Hayır indirdi" derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır.... (Nahl Süresi; 30). Bu Ayetten ne çıkarıyoruz, bir evvelki Ayeti desteklercesine, kişiye inen kaderin o kişinin amelleri doğrultusunda indiğini çıkarıyoruz yani iyilik edene iyilik indirildiğini görüyoruz. "....Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir... (Maide Süresi; 49). Gördüğünüz gibi, musibetler ve belalar günahkarların üzerine iniyor. Değerli dostlar; sigorta şirketleri primleri ödediğiniz müddet taahhütlerini yerine getirir, böylesine bir antlaşmayı Allah'lada yaptığınızı lütfen biliniz. Siz kötülüklerden uzak duracaksınız, karşılık olarakta Allah musibetleri sizden uzak tutacak, Allah ile yapılan taahhütün özeti bu. Hastalanıyorsanız bilinki siz taahhütünüzü yerine getirmediniz. "İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler. Eğer kendi işledikleri şeyler sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler (Rum Süresi; 36).
Hekim hekim gezinmeden bizim nacizane tavsiyemiz; ilk önce tövbe edin taahhütünüzü yerine getirin sonrası şifa yoluna koyulun. Şifa, ilahi bir onay gerektirir. Bu onayda taahhütünüz yerine getirilmeden size verilmiyor. Günah nedir? Birisini maddi ve manevi zarara uğratmaktır, canını yakmaktır. Örneğin; neden hastalıklar çekmek zorundayım, nerede Allahın adaleti diyorsanız kendinize hemen şu soruyu sorun; birisi beni maddi ve manevi zarara uğrattığında onun bedel ödemeden bir yaşantı sürdürmesini istermiydim istemezmiydim. İstemezdiniz. O kişinin mutlaka bir bedel ödemesini isterdiniz. Hastalandığınızda başınıza bir musibet geldiğinde sizinde böylesine bir bedel ödediğini lütfen bilin. Sağa sola mırıldanmaya, Allahın adaletini sorgulamaya gerek yok. Size bir sıkıntı isabet ettiyse ya kendi ya da atalarınızın bir hatasının bedelini ödüyorsunuz. O bedeli ödemenizide mağdur ettikleriniz Allahtan bekliyor. Neden atalarımın yapmış olduğu yanlışların bedelini ben ödemek zorundayım diyorsanız, o zaman atalardan gelen mirastanda vazgeçmeye razı olmalısınız. Ataların maddi mirasına evet ama manevi mirasına hayır, öylemi? Yok böyle bir dünya. Gördüğünüz gibi ilahi düzen kusursuz ve adil. Siz kime ne yapıyorsanız denginde bir musibet size iniyor. "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez." (Şura Süresi; 40). Öyle veya böyle uğrattığınız zarar kadar sizde bir musibetle boğuşacaksınız. Önünüzde iki şık var, ya uğrattığınız zararın bedeli ödeninceye kadar bir musibetle boğuşacaksınız ya da tövbe ederek Allahın merhametine sığınarak bedel ödeme sürecini bypass edeceksiniz. Siz hangi yolu tercih ederdiniz? Bedel ödeyinceye kadar acı çekmeyi hastalıklar ile boğuşmayımı yoksa hatanızı kabul edip bedel ödemekten kurtulmayımı? Akıllı bir insan Allah tercihini kullanırdı. Hastalığınızın lütfen bir günah sonucu geldiğini biliniz, şifa arayışlarınızıda günahınızla yüzleştikten sonra yapınız. Aksi takdirde bedel ödeme sürecinden kurtulamaz, yıllarca hastalığı çekersiniz.
Kafirlere ama birşey olmuyor diyorsanız? Hastalıklar ve musibetler insanı dünya sarhoşluğundan uyandırır, insanı silkeler kendisine getirir, hataları ve yanlışları ile yüzleşmesine sebep olur, maneviyat dünyasına sürükler, günahlarını yakar. Allahu Tealada kötülerin bu uyanışı almasını, maneviyatı ve ahiret hayatını hatırlamasını, günahlarını yeryüzünde yakmasını istemiyor. Ahirette ceza çok daha çetin olacağı için, onların hesabını ahiret hayatına saklıyor; "O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır" (Al-i İmran Süresi; 178).