bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

sss- yeteneklerimin kaynağı kim


Sitemizi ziyaret eden ve yazılarımızı takip eden birçok okurumuz, zaman dilimi içinde bizlerle temasa geçiyor ve paylaşmak istedikleri konuları bizle paylaşıyor. Bazılarının evinde yatalak bir hastası bulunuyor ve bizden yardım istiyor, bazıları bizden eğitim almak için iletişime geçiyor, bazıları yazılarımız ve araştırmalarımızdan ötürü bizi tebrik ediyor, bazılarıda yaşadıkları olayları anlatıp kendilerinde biyoenerji olup olmadığını bize soruyor. Bu yazımızın konusuda bu, kendinizde gördüğünüz yeteneklerin sahibi sizmisiniz? Bu sorunun cevabı herkes tarafından bilinmesi gerekiyor, o yüzden kişilere verdiğimiz cevabı bir yazıya döküp herkesin bilgisine sunmaya karar verdik. Yeteneklerinizin kaynağı sizmisiniz yoksa başka birisimi, bunu nasıl ayırt edebilirsiniz, bu yazımızda sizleri bu konuda aydınlatmaya çalışacağız.

İnsan bedenin sınırları: birşey yetenekmi yani kendi yaratılışınızla ilgilimi, yoksa bunda farklı bir varlığın parmağı varmı, bunu ayırtedebilmenin en güzel yolu insan bedenin sınırlarını bilmekten geçiyor. Kendi yaratılış sınırlarınızı bilirseniz yaşadığınız olayın sizden kaynaklanıp kaynaklanmadığını rahat anlarsınız. İnsan bedeni neye muktedir, yaratılış sınırları nedir, bunu bilirseniz bunun dışında gerçekleşen olayların sizden kaynaklanmadığını rahat anlarsınız.

Yaratılış sınırımızı nasıl tespit ederiz? İnsan bedeni belirli sınırlar içinde yaratılmış, o sınırların dışınada çıkamıyor. Örneğin; bedenimiz koşabiliyor, ama yakalayabildiği maksimun hız ortalama 44 km/h. Bir çita mesela 98 km/h hıza ulaşabiliyor. İnsan yapısı çok katı sınırlar içinde hareket etmesi için yaratılmış. Bu haksızlık derseniz; hayr, değil çünkü Allahu Teala bizimle birlikte yeryüzüne ilim indirmiş. Süper adam gibi tüm yetenekleri bize baştan verme yerine, o kabiliyetleri çalışarak ve öğrenerek elde etmemizi istemiş. Yaratılışın getirdiği sınırları ilimle gidermemizi istemiş. Örneğin bir çita kadar hızlı değiliz, ama bir araba üretip çitadan 4 katı, hatta savaş uçklarıyla 20 katı hıza ulaşabiliyoruz. Gözlerimiz bir kartal kadar keskin değil, ama kameralar üretip kartaldan çok daha ötesine gidebiliyor, uzaydan yeryüzündeki bir kol saatini okur derecesine geliyoruz. İnsanoğlu çok ince dengeler ve katı sınırlar içinde yaratılmış, bu sınırlarıda biz teknolojiyle aşıyoruz. Biyoenerji gibi ilimlerle uğraşanlarda, bedenlerinin bu sınırlarını cinlerle aşıyor. Öneğin; kendisi insan bedenin içine giremiyor, cini sokuyor. Gelelim sorumaza, yeteneğinizin size ait olup olmadığını nereden anlarsınız? Bedeninizin sınırları nedir bunu öğrenerek anlarsınız. Örneğin; insan bedeni 37 derecelik bir ısı üretiyor. Gün içinde de bunda sadece 0.5 derece yukarıya ve aşağıya sapmalar yaşanıyor, ötesi değil. Hastalansanız dahi beden ısımız yükseliyor ama bu yükselmede belirli sınırlar içinde kalıyor, ısı derecemiz 2-3 derecelerden daha fazla yukarıya çıkmıyor. Beden ısımızın 37 (normal) ve 40 (hastalık) arası hareket ettiğini bir yere not ediniz; ettinizmi? İnsan cildinde ısı ölçerler var, bu sensörler birşeyin yakıcı sıcaklığa sahip olup olmadığını bize bildiriyor. Bu sensörlerde 43 dereceden itibaren bir sıcaklığı acı verici his olarak algılamaya başlıyor. Birşeyin can yakıcı olarak hissedebilmeniz için o şeyin 43 derece olması gerektiğinide bir yere not ettinizmi; ettiniz. Şimdi; bazı okurlarımız elleriyle birine temas ettiğinde, hastada o dokunuşun acı verici bir ısı hissi olarak algılandığını bize anlatıyor, sizce böyle bir şey mümkünmü? Not ettiğiniz bilgilere bakarak mümkün değil hocam diyeceksinizdir. Haklısınız, mükün değil. Cildimizin ağrı reseptörleri ısıyı acı verici bir his olarak algılayabilmesi için o ısı 43 derecenin üstünde olması gerek, 37 dereceden 43 derecelerine kadarda sizin bedeniniz ısı üretemez, üretirse ölürsünüz. Bedenimizin yapısal sınırlarını bildiğinizde, kişinin itiraz edemeyeceği netlikte sorulara ne kadar rahat cevap verebildiğinizi görüyormusunuz. Hastaya acı verecek bir ısıyı elinizde oluşturamazsınız, çünkü o derecelere ulaşmak sizin doğal yapınıza, sınırlarınıza aykırı! Eğer elinizde hastaya acı verecek ısı derecesi oluşuyorsa o zaman elinizdeki bu ısının kaynağı siz olmadığınızı, elinize konaklanan, sadece o bölgeye yoğunlaşan bir cin olduğunu bilmelisiniz.

İnsanın kendi enerjisi az hissedilir, cin’in enerjisi ise madde yoğunluğunda hissedilir: yeteneğinizin size ait olup olmadığını başka nasıl anlarsınız; ortaya çıkan enerjinin yoğunluğundan anlarsınız. Bazılarınız biyoenerji seansı esnasında o enerjinin bedeninizde nasıl süzüldüğünü, bir şeylerin bedeninizden nasıl çıktığını çok iyi hissedebildiğinden bahsediyor. O enerji sanki maddeye dönüşmüş bir cisim kıvamında baştan veya vücudun başka bir yerinden bedene girdiği ve bir şeyleri sökercesine bedende süzüldüğü anlatıyor. Eğer siz bir seans esnasında bu tarz duyular yaşarsanız, bilinki hissettiğiniz o duyuların kaynağı uzmanınızın enerjisi değil, bir cin. Neden? İnsanın kendi enerjisi damla damla akar, çünkü ilahi düzen herşey için bir zaman süreci belirlemiş ve insanın enerjisinide bu zamana göre ayarlamış. Örneğin; bir kas yırtığı 4-6 haftada, bir kemik kıırıldığında ise 6-8 hafta arasında iyileşiyor. Hasar gören dokularımızın onarımı belirli bir süre gerektirdiği için, bedenimizi onaran enerjiyide Allah o sürece saygı duyacak güçte ve dozajda varetmiş. Kişinin kendi çok az dozjlarda akıyor, çünkü dokuların ihtiyaç duyduğu o kadar. Eğer seans esnasında yoğun bir enerji hissediyorsanız, bilinki bu enerji uzmanınıza ait değil, bir cine ait.

İnsanın enerjisi ile tedavi zaman alır, anında iyileştirmez: yeteneğinizin size ait olup olmadığını başka nasıl anlarsınız; tedavi süreci ne kadar sürüyor, oradan anlarsınız. İnsanın kendi enerjisi dokuların onarım süreci doğrultusunda ve dozajında üretiliyor, dolayısıyla tedaviler genelde bir kaç haftadan, bir kaç aylık bir zamana ihtiyaç duyuyor. Bu sayede dokulara bir iyileşme süreci tanınıyor. Ağrılarınızda genelde bir anda değil, bir kaç gün sonra gidiyor. Birisi ama eğer hastaya dokunduğu an hastanın ağrılarını giderebiliyorsa, o enerji hasta tarafından bir şelale kıvamında hissediliyorsa, yoğun bir enerjinin bedenine indiğini görüyorsa, o zaman bilinki kişi kendi enerjisini kullanmıyor, cinleri kullanıyor.

Cinleri kullanmanın sakıncası nedir? Cinleri kullandığınızda hücrelerin doğal onarım sürecini dikkate almıyorsunuz, hücreleri iyileşmeye zorlamış oluyorsunuz. 9 ayda anca hazır olan bir bebeği, bir ayda doğuma hazır getirmeye çalışmış gibi oluyorsunuz. İyileşme tamamlanmadan ağrıları gideriyor, siz iyileştim zannedip normal hayatınıza geri dönüyorsunuz, hücreler ama henüz iyileşmediği için aynı sorun aynı yerden sürekli nüksedip duruyor. Cinler sıkıntılarınıza anlık çözüm sunabilir, ama sorunlarınıza kalıcı çözüm arıyorsanız sabırlı olmalı, dokuların doğal sürecine saygı göstermek zorundasınız. Örneğin; bir çocuk 9 ayda anne rahminde gelişiyor, bir kas yırtığı 4-6 hafta arasında iyileşiyor, cinlerde bu ilahi süreçleri kırabilecek güçte değil, onlar sadece ağrı kesici gibi size anlık çözüm sunuyor, o kadar. Eğer sıkıntılarınıza kalıcı çözüm arıyorsanız, sabırlı olmalısınız ve rahatsızlığınızın ağırlığına göre haftalarca veya aylarca tedavi görmeye hazır olmalısınız. Anlık rahatlama cindendir, kalıcı çözüm ise insandan!

Cinler ağrıları nasıl gideriyor? Cinler bedenlerinize girdiğinde hasta bölgede biriken elektromanyetik enerji yoğunluğunu o bölgeden uzaklaştırıyor. Hasta bölgelerde elektrosmog olur, bu dumanda ucu açık olan sinirleri uyarıyor. Eviniz sigarı dumanı ile dolduğunda siz nasıl pencereleri açıp havalandırıyorsanız, cinlerde bedene girdiğinde elektromanyetik dumanı, enerjiler için öngörülen çıkış yollarına doğru süpürür. Elektromanyetik yoğunluk o bölgeden uzaklaştığı anda ağrılarınız anında yok oluyor. Bu arada, biyoenerji uzmanların hastalar üzerindeki el haraketleride bunu amaçlıyor, hasta bölgedeki elektromanyetik yoğunluğu, enerjinin giriş çıkış noktası olan el ve ayaklara süpürmek.

Düşünce gücü ile insanlar değil cinler şifa dağıtır: yeteneğinizin size ait olup olmadığını başka nasıl anlarsınız; düşündükleriniz gerçek oluyormu, yanınızda olmayan birine odaklandığınızda onu iyileştirebiliyormusunuz, buradan anlarsınız. Düşünce beyinde oluştuğu an belirli bir frekansta çevreye yayılıyor. İnsan ve cinde bu frekansları algılayabilir. İnsanlar bu akımları kafaya cihaz bağlayarak algılıyor (örneğin; bmi- brain machine interface), cinler ise yaratıcının kendilerine sunduğu doğal yeteneklerden faydalanıyor. Onlar doğrudan enerji boyutuna dalıp orada yaşama şanslarına sahip. Eektromanyetik bir enerji şekline dönüştürdükleri zamanda enerji boyutundaki herşeyi görüyor ve işitiyorlar, düşüncelerimiz dahil. Örneğin; bir cin size sahiplendiyse, düşünce bazında sizinle iletişime geçip size sürekli bilgi aktarabilir ve siz bunun farkında bile olmazsınız. İçinize doğan düşüncelerin kendinize ait olduğunu sanırsınız. Örneğin; beyninize gelecek hakkında bazı düşünceler doğduğunu görürsünüz ve bir bakarsınız o olaylar gerçektende o şekilde vukuu buluyor. Uzaktan beyninizle birine odaklanırsınız ve gerçektende o kişinin sıkıntısını giderdiğini görürsünüz. Siz bu yeteneklerin kendinizde var olduğunu zanneder, kendinizi özel bir yaratık gibi görmeye başlarsınız, ama değilsiniz; siz sadece bir oyunun kurbanı, cinlerin bir kuklasısınız!

Şifa gücü pratik uygulama ile gelir, şifa gücü doğuştan gelmez: yeteneğinizin size ait olup olmadığını başka nasıl anlarsınız; pratik yapmadan, çalışmadan bir meziyete sahipseniz, buradan anlarsınız. İnsan bedenindeki enerji vücudunuzun kasları ve diğer doğal yapılarınız gibi kullandıkça gelişiyor ve güçleniyor. Biyoenerji beyinden ellere akan bir güç. Bu güç beyinde üretilip bedenin enerji hatları tarafından ellere doğru taşınıyor, avuçların içindeki gözeneklerden de dışa aktarılıyor. Beyin, enerjiyi taşıyan hatlar ve avuç içindeki gözenekler, bunların hepsi zayıf ve pürüzlüdür, hem doğuştan böyledir hem hayatın sıkıntıları ve hastalıkları o bölgelere izlerini bırakır. Beyininize odaklanmayı öğretmeden, enerji hatlarınızı ve el içi enerji gözeneklerini yılların pratik uygulamaları ile pürüzsüz bir hale getirmedende şifa dağıtmanız mümkün değil. Siz ama eğer, hayr hocam, ben doğuştan yetenekliyim diyorsanız, o zaman doğuştan bir cinin size musallat olduğunu bilmelisiniz. 

Şifa gücü bir keşif değil, çalışma ile elde edilen bir güçtür: biyoenerjinin varlığını kendinizde keşfedebilirsiniz, yani bilinçaltında akan akımları bilince taşıyabilirsiniz ancak bununla şifa verebilmek bir keşif olmaz, şifa gücü kas gücünde olduğu gibi kullandıkça gelir, gelişir. Bizler sebepler dünyasında yaşıyoruz, bir şeyleri elde edebilmek için Allahu Teala usul ve kaideler koymuş. Örneğin; birisine şifa verebilmek, insanın sıkıntılarını ve üzüntülerini gidermek anlamına geliyor, dolayısıyla bol sevap anlamına geliyor, Allahta bunu öylesine hiç bir çaba göstermeden, yıllarca dürüst ve azimli çalışmadan kimseye vermiyor. Birisi eğer yıllardır bu alanda çalışmadan, herhangi bir emek sarf etmeden, "ben kendimdeki enerjiyi keşfettim" diyerek bir anda hastaları iyileştirmeye başlıyorsa, bunun ilahi düzene aykırı, bunda cinlerin bir parmağı olduğunu anında biliniz.

Yetenekleriniz sizdenmi, cindenmi? Teşhisinizi birden fazla veriyi inceleyerek koyun: teşhisler sadece bir veri doğrultusunda değil birden fazla veri doğrultusunda konulur. Sizde bir cinin olup olmadığını kesin bir bilgi ile tespit edebilmeniz için hayatınızın her bölümünden bilgi toparlamalısınız. Cinler size bulaştıysa onlar sadece hastalıklara el atmakla yetinmez, onlar hayatınızın başka alanlarınada müdahale eder. Rüyalarınızı inceleyin, ailenizde psikiyatrik hastalar varmı, sizde psikolojik değişimler görünüyormu, gün içinde beyninizde ne tür düşünceler doğuyor, insanlar hakkında tahminleriniz doğru çıkıyormu, rüyada gördükleriniz gerçekleşiyormu, daha önceden cinler âlemine merakınız oldumu? Bu tür soruları kendinize sorun ve hayatınızın farklı bölümlerini mercek altına alın, sağlıklı bir teşhise anca bu şekilde kavuşursunuz!













kelimelerden türemiş hurafeler