Uluslararası çapta aile hayatına yönelik bir saldırı var. Ak parti medyası yalaka tiplerden, karşı mahallede hainlerden oluştuğu yani bu projenin parçası olduğu için, örneğin chp blediyelerin lgbt meclisleri kurması, bu konuları anca anca akit ve türkiye gazetesi gibi gazeteler dile getirmeyi cesaret ediyor. Son dönemlerde de akit yazarları ile KADEM arasında bir sataşma yaşandı. Okurlarımız bilir, biz yıllardır bu konuyu dile getiriyoruz. Gündemde olduğu için bizde kısaca bu konuya değinelim. Çıbanın başı maalesef erdoğan. Erdoğan ilginç bir karakter. Herkes tarafından sevilme arzusuna sahip bir yapısı var. Bu da onun iyi niyetin sürekli suistimal edilmesini sağlıyor. Vatanı ve milleti satmıyor. En azından bilerek satmıyor. Cahil olmasını ve sürekli kandırılıp tuzağa düşmesini saymazsanız, iyi ve kötü arasında yaşanılan bu savaşta iyi olan tarafta. Hırsız değil, yolsuzluk içinde değil diktatör zaten hiç değil. Şöyle ilginç bir İslam anlayışı var ama; İslamın reforme edilmesi, günümüzün şartlarına göre yorumlanması gerektiğini düşünüyor. Bilhassa kadın hakkında feministleri bile kıskandıracak görüşlere sahip. Zamanında bu, istanbul büyük şehir belediye başkanlığını kadın oyları ve kadınların büyük fedakarlıkları ile kazandı. O dönemden beri kadını, kaleyi içten fetheden bir unsür olarak görüyor. Bunuda açık açık meydanlarda dile getiriyor. Yani seçimleri kazandıran kadındır görüşüne sahip birisi. İktidarda kalmanın sırrı kadın olduğuna inandığı içinde kadına her türlü yalakalığı yapıyor. Şu bir gerçek, AK Partinin bu kadın hayranlığı kendisinin sonunu getirecek. ANAP dönemin papatyaları gibi. Örneğin; AK partili kadınlar, KADEM gibi örgütler adı altında ülkemizde 18 yaşına girip ev hanımı olmak istiyorum bir anne olmak istiyorum diyen bir genç kız bırakmadı.
KADEM nedir? Değerli dostlar, herşey iyi niyetle başlar sonrası şeytan sizi kandırır. Şeytan sizi kötülükle kandırmaz, iylikle kandırır. İlk önce kötü birşeyi iyi ve makul birşeymiş gibi size anlatır, sonrası sizi sinsi sinsi kötülüğe iter. KADEM olayıda böyle başladı. Herşey iyi niyetle başladı. Bunlar baktıki tüm sivil toplum örgütleri batının elinde. Bunlar bu böyle olmaz deyip bizde kendi sivil toplum örgütlerimizi oluşturalım dedi. Muhafazakar tabanı savunan, muhafazakar tabana bir yanlış yapıldığında ortamı ayağa kaldıracak sivil toplum örgütlerimiz olsun dedi. Artı siyasi areneda kalıcı olmak istiyorsan sivil toplum veya meslek odaları üzerinden topluma kök salman gerek dediler (chp ve atatürkçü düşünce dernekleri) ve KADEM'i bunun bir ayağı olarak hayata geçirdiler. Kim? Erdoğan ve tayfası. Siyasi arenada kalıcı kalmak istiyorsan topluma kök salman gerek. Bu AK parti için neden önemli? CHP, MHP ve HDP bunlar kurumsal ideolojik partiler, AK parti ama değil. Sıkıntıda burada. Ak parti tabanı ideolojik bir görüşe sahip değil. AK parti tabanı ihvan harekatı gibi bir harekat. Muhafazakar değerleri var ve bunlar doğrultusunda kararını veriyor. Aslına bakarsanız AK parti tabanı, seçmenler arasında en akılcı seçmen. İdeoloji ve duygular ile hareket eden bir kitle değil, akıl ile hareket eden bir kitle. Bu kitleyide AK parti kalıcı olarak kendine bağlamak istiyor.
Bunu nasıl başarabilir? O toplumun içinde örgütlenerek. Aksi takdirde uzun yaşaması mümkün değil. Erdoğan gittikten sonra AK parti, refah gibi anavatan veya demokrat partisi gibi tarihe karışır gider. Buna önlem almak toplumun içine kök salmak içinde KADEM bunun bir ayağı olarak kuruldu. İster topluma kök salma adına ister muhafazakar kadını koruma adına KADEM gibi bir derneği kurma düşüncesi güzeldi. Başörtülü bir kadına bir saldırı olduğu an, baş örtülü bir kadına bir haksızlık yapıldığı an kadın adına sesini çıkaracak bir kuruluş olacaktı. Herşey iyi niyetle düşünülmüştü. Fakaaaat, bir yanlış yaptılar. KADEM, muhafazakar tabana kök salması için kuruldu fakat KADEM'in başına aile hayatından uzak ne kadar kadın varsa onları getirdiler. Siz muhafazakar tabana kök salmak için bir kadın örgütü kuruyorsunuz ama, muhafazakar değerlerden uzak kadınları başa getiriyorsunuz. AK parti tabanıyla bu dernek arasında eninde sonunda bir çatışma çıkacağı baştan belliydi. Niyet muhafazakar kadının sesi olmaktı, KADEM'in başına geçen kadınlar ise KADEM'i aldı ve KADEM'i istanbul sözleşmesinin bir ayağı haline getirdi yani küresel çetenin amaçlarına hizmet, çağdaş yaşam diyen feminist bir örgüte dönüştürdüler.
Örneğin; KADEM'in tüzüğü. Siz eğer KADEM'in tüzüğünde aile ve gelenekten, İslamdan bahsedildiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. KADEM'in tüzüğü çağdaşlıktan ve cinsiyet "adeletinden" bahseder. Üye olabilmeniz içinde bu değerleri benimsemeyi ön şart koşar. Bu tür cinsiyet eşitliği projeside kimin projesi, soros'un. Bunları dinlediğinizde herkesten fazla aileci kesilirler, ilginç olanı ama tüzüklerin hiçbir yerinde aile kavramı geçmez. Muhafazakar tabana hitap ederler, tüzüklerin hiçbir yerinde geleneksel yaşantıdan bahsetmezler. Feminist bir kadından daha tehlikeli olan kimdir biliyormusunuz? Başörtülü bir feminist! Neden? İslama uzak niyetlerine İslami sembolleri (baş örtüsü) kullandıkları için, o semboller bu yanlış yolda onları koruma yerine azdırır.
Allah ne der?".. Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû hakları vardır. Ancak erkekler kadınlara göre bir derece daha üstündürler..." (Bakara Süresi; 228). "Allah size evlatlarınız arasındaki miras taksimini şöyle emrediyor. Erkeğe kadının payının iki mislidir..."(Nisa Süresi; 11). Değerli okurlarımız, Allahtan daha adil daha merhametli daha anlayışlı olamazsınız. Eğer erkek ve kadın eşit olsaydı o zaman Allahu Teala miras paylaşımında eşit dağıtım yapardı veyahut erkek ve kadın eşit derecededir derdi. Allah demiyor siz niye israr ediyorsunuz? Yüzbinlerce erkek peygamber indirildi, eğer erkek ile kadın Allah nezdinde eşit olsaydı yüzbinlerce peygamber kadında indirilirdi. Allahu Teala bırakın yüzbinlerce kadın peygamber indirmeyi bir tane kadın peygamber bile indirmemiş. En basiti cumayı kadına farz kılardı. En basiti herhangi bir Ayetinde kadına hitap ederdi. Nice Ayette erkeğe hitap eder ama bir defası bile kadına hitap etmez. Bunlar size birşey anlatmıyormu? Yoksa sizdemi Allahın kadına haksızlık ettiğine kadını ezdiğine inanıyorsunuz? İnanmıyorsanız o zaman Allahın eşit görmediğini siz niye eşit görüyorsunuz? Erkek ve kadın birbirine eşit değil. KADEM'de bu ilahi gerçeğe baş kaldırmış durumda.
Not: peygamberimizin çalışan bir iki eşini örnek vererek ilahi gerçekleri ve Ayetleri saptırmayın. 40 yaşında dul bir kadın sizin kıssasınız değil. Sizin kıssasınız peygamberimizin sizin yaşınızdaki eşleri. Peygamberimiz 20 yaşındaki bir eşine ne izni verdi, 30 yaşındakine ne, 40 yaşında olana ne? Sizin kıssasınız yaşınızda olanı. KADEM, Allaha isyan eden Allahın düzenine baş kaldıran geleneksel aile yaşantısını yok eden bir kurum olarak karşımızda duruyor. Muhafazakar aileler kızlarını bunlara veriyor, bunlarda bu genç kızların beyinlerine evlenmek zorunda değilsin, evde kalmak zorunda değilsin, oku ve kendi ayakların üzerinde dur, bir erkekten daha iyisini yaparsın gibisine felsefeleri beyinlerine yerleştiriyor. Bu beyin yıkama süreci sonrasıda bu genç kızlar kalkıyor ve ilahi düzene isyan etmeye başlıyor. Neden biz evde kalmak zorundayız diyor? Bizim buna cevabımız çok net; bu konuda muhatabınız biz erkekler değiliz. İlahi düzene olan nefretinizi biz erkeklerden çıkarmayın. Bu konuda bir derdiniz varsa bize değil şikayetinizi Allaha iletin. 9 ay boyunca bebeği rahiminize koyan o, iki yıl boyunca bebeği emzirmeniz gerek diyen o, biz erkekler değil! "Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler..." (Bakara Süresi; 233). Dört çocukta etti bu 12 yıl.
Not: dört çocuk diyende AK parti! Hem dört çocuk diyorlar hem kadını iş hayatına sürüklüyorlar, inanılır gibi değil. Kafa basmayınca, işte böylesine saçmalıyorlar. Yani erkek değil, Allahın yarattığı düzen kadını eve mahkum kılıyor. Düzenle bir sorununuz varsa muhatabınız biz erkekler değil Allah. İsyanınızı bize değil Allaha yöneltin. Haa; ben ilahi düzeni takmam derseniz o başka. Örneğin KADEM'in kadınları. Evlenmezsiniz, çocuk yapmazsınız, yaptığınızda çocuğunuzu emzirmezsiniz, iki çocukta bırakırsınız, erkeğinize ayda bir ilgi gösterirsiniz, doğan çocuklarıda bakıcıya verirsiniz olur biter. Sonuçta hür irade var. Dünya nimetlerin peşinde koşturmakta özgürsünüz. Mahşer gününde ama bu Ayet önünüze koyulduğunda ağlamayacaksınız; "Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez." (Bakara Süresi; 86). Kısacası KADEM, muhafazakar genç kızları aldı ve bu genç kızları erkeğin önüne rakip olarak çıkardı. AK parti, orta yaşlarda ve aile hayatı olmayan ne kadar baş örtülü kadın varsa bunları birer simge olarak muhafazakar genç kızların önüne koydu, genç kızlarımızda bunlar gibi olmak için ev hayatını terk edip kariyer hırsı peşine düştü.
AK parti muhafazakar yaşantıyı, aileyi yok ediyor! Keşke tüzüklerinde çağdaşlık ve cinsiyet eşitliliği yerine aileye yer verseydiler. Aile nedir, aile nasıl korunmalı, müslüman bir kız nasıl bir anne nasıl bir eş olmalı keşke bu gibi kavramlara yer verseydiler ve bunları kendilerine misyon kılsaydılar. İnanın bu onlar için çok daha hayırlı olurdu. "Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim" (Ahzab Süresi; 28). İslam dininde dünya nimetleri peşinde koşan bir kadına gösterilecek muamele boşanmadır. Bu yoruma açıkta değildir. AK partili kadınların bir aile hayatı yok, genç kızlarımızıda bu yaşantıya sürüklüyorlar. Sonrada dört çocuktan bahsediyorlar. Nasıl olacak bu? Erkeklermi doğum yapacak. Ya da onların hayal ettiği aile ortamı, çocuklar bakıcıda kendileride farklı farklı işlerde, dağınık kopuk bir aile hayatımı? Sonrada çocuklarımızı internet alemine kaptırıyoruz, öylemi? İslamda kadının yeri evdir çocukların başıdır, dünya nimetleri peşinde koşmak değil. Nereden çıkarıyoruz bunu; "...Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir...." (Bakara Süresi; 233). Beslenme ve giyimden yani çalışıp para kazanmadan Allah erkeği sorumlu tutmuş. Biz kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz diyorsanız, Ayetlerin hüküm sürdüğü yüzyılda yaşıyoruz hanımefendiler!!! Yoksa sizdemi ankara barosu gibi kutsal kitabımızı çağlar öncesi ses olarak görüyorsunuz? Öyle görüyorsanız isminizi değiştirin, kendinizi çağdaş yaşam derneği olarak tanıtın, müslüman olarak değil. Özgürlük adı altında kendi dogmalarınızı yaşam biçiminizi başkalarına empoze etmeye kalkışmayın. Erkekler doğum yapmadığı, göğüslerinden süt fışkırmadığı ve dünya ters dönmediği müddet biz Allahın Ayetleri doğrultusunda hareket etmeye devam edeceğiz. Ha, arkanızdaki küreselci aklın erkeği doğum yaptıracak ilaç ve teknikler üzerine çalıştığını biliyoruz. Nasıl bir uluslararası çetenin parçasısınız buradan bunuda çıkarabilirsiniz. Kısacası; "kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kazancını istiyorsa ona dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz" (Şura Süresi; 20).
Üzücü olan, bu kadınların hepsi baş örtülü ve Müslümanım, muhafazakarım diye geçiniyor. Kötü kötülüğünü yapacak, örneğin sanat alemin çektiği diziler. Bizi üzen ise bizim gibi görünüp içten bizi yıkanlar. Muhafazakar görünüp içten aile hayatını yıkanlar. Muhafazakar diye bunları seçtik, feministlerden daha çok aile hayatına zarar verdiler. Örneğin; ticaret bakanı. Diyorki; gelişmiş ülkelerde kadınların iş hayatına atılma oranı yüzde elli civarındaymış bizim ülkede ise bu oran yüzde otuzmuş. Bizim ülkede de bu oran yüzde elli seviyelerine getirilmesi gerekiyormuş. Bu hanımefendi acaba yüzde elli oranda olan ülkelerdeki doğum oranın ne olduğunu biliyormu? O ülkelerin yok olmakla karşı karşıya olduğunu, kadınları evde tutmak için her türlü teşviği yaptıklarını biliyormu? Onlar kadını evde tutmak için teşvik yapıyor, bizde ise kadını iş hayatına sürüklemek için her türlük destek yapılıyor. Onlar kadının iş hayatına atılmasının bedelini çok ağır ödüyor. Gün gelecek bizde ödeyeceğiz. Önümüzde bunun bedelini ödeyen örnekler varken göz göre göre aynı hatanın içine sürükleniyoruz. İnanılır gibi değil. Sonrada kandırılmışız ve aldatılmışız söylemlerini duyarız bu eziklerden. Örneğin; kadınların iş hayatına yüksek oranda katıldığı ülkelerde kadınların ilk hamile olma yaşının 24 den 28-30 civarına doğru kaydığını biliyormuydunuz? Bir veya iki çocuk yapıyorlar, bunuda 30 yaşlarına kadar erteliyorlar. 20 yaşında hamile kalmamı sizce daha sağlıklı yoksa, üniversite ve sınavlar ile yıpranan 30'lu bir bedenmi? Veyahut kadının yüksek oranda iş hayatına atıldığı bir ülkede ahlaki değerler, sosyal ve aile yaşantısı bundan nasıl etkilendi bunu hiç araştırdınızmı? Bunları ve dahasını araştırmadıysanız, kadını iş hayatına atmayı hangi akıl ve mantık doğrultusunda yapıyorsunuz?
Batı dünyası ve pkk'ya tavsiyemiz: kandilde dağın başında bir devlet kurmaya hiç zahmet etmeyin. Siz beş altı çocuk yapmaya devam edin. AK Partinin kadın kolları AK partinin hayata düşkün kadınları olduğu müddet, bu doğum oranlarıyla siz zaten 20 yıl içinde tüm Türkiye'ye sahip olursunuz. Seçimler ile istediğiniz hükümeti getirir istediğinizi devirirsiniz. Güzelim anadoluya sahip olmak varken, kandilde dağın başında devlet kurmakla uğraşmayın.
Bir profesörün yazısını paylaşmak istiyoruz sizlerle: tanımadığımız ve güvenmediğimiz isimlere sitemizde yer vermeyiz. Burada bir istisna yaptık. Bu yazıyı kaleme alan profesör hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz, bunu baştan size söyleyelim. Bir okurumuz bu yazıyı bizle paylaştı bizde yazı çok güzel olduğu, konumuzla ilgili olduğu için sizinle paylaşmak istedik. Yazı bir analiz içermiyor, sadece bir durum tespiti yapıyor. Halimizi anlamanız açısından da çok güzel bir tespit olmuş.
"ÖZELLİKLE KIZLARIMIZ OKUSUNLAR." |Prof.Dr. Serdar Demirel| Postmodern Çağda Müslüman Bilincin İnşâsı 1
Geçenlerde, bir dönemin ilahiyat mezunları buluşmasında idim. Ve maalesef yeni nesil ilahiyatçılar arasında bile “ev hanımı olmak, anne olmak ne de zor bir durummuş”, bunu gözlemledim. Okumaktan evliliğe vakit ayırmayan ve artık bir öğretmen, kk öğreticisi, vesaire kurum ve kuruluşlarda görevli olarak “ayakları üzerinde duran” hanımlar alkışı hak ederken ev hanımı olan ve çocuğuna baktığını mahcubiyetle ifade eden ve “ben görev ALAMADIM” diyerek üzüntüsünü ifade eden ilahiyatlı bacıların o hâlini görünce tüm hayat gayesi devlete sırtını dayayıp bir meslek sahibi olmak olan ve “kariyer” denilen şu lanet ego azdırıcısını kendine put edinen günümüzün yaygın gençliğine kim kızabilir ki.
Suçu tümüyle gençlerde buluyor da değilim. Meslek sahibi olan kız öğrencisiyle gurur duyan hocalar, ayakları üzerinde duran kızlarını el üstünde tutun aile ve akrabalar, aldıkları maaşlarla modanın hızını yakalayan arkadaşları ile ortak muhabbet konusu bulamayan bir sosyal çevre olduktan sonra, yani; “Paranı kazanıyor, kendi ayakların üzerinde durabiliyor ve kocanın eline bakmıyorsan senden iyisi yok” diyen bir toplum olduktan sonra ve bir de böyle bir algıya sahip olup “illa çalışanla evlenirim” veya “çalışıyor olması tercih sebebidir” diyen erkekler çoğunlukta olduktan sonra hangi kızdan “anneliği” kutsal bir vazife addetmesini, gururla “ev hanımıyım” demesini bekleyebilirsiniz ki! Artık sadece erkeklerimiz değil, kızlarımız da işsizlik endişesi taşıyor. Zira artık erkek ve kadın eşit. Zira artık feminist zihniyet ülkemin her yerinde. Öyle ki, artık sadece genç kızlar değil, kızları yetiştiren anne ve babalar da zihinlerinde erkek ve kız çocuklarını eşitledi. O kadar çok duyar oldum ki; “Kızım ekmeğini eline almadan, kendi ayakları üzerinde durmadan evlenemez. Parasını kazanacak, kocasının eline bakmayacak. Eğer kocası sorun çıkarırsa çıkıp gelecek, nasıl geçinirim diye düşünmeyecek.” Öyle de oluyor zaten... Kadınlar habire boşanıp baba evine çıkıp geliyor. Zira bilinçaltına işleniyor anne ve babalar tarafından. Velhasıl kız ve erkeklerin eşit olmadığı tek yer kaldı. O da Allah’ın (c.c) kitabı. Kitap’ta hâlâ erkek ve kadın farklı yazıyor. Hâlâ erkeklere ve kadınlara farklı sorumluluklar yükleniyor. İşte böyle bir zamanda, yemin ediyorum, kendisine kariyer planlaması sorulduğunda bir kızın;
“Allah’ın (c.c) fıtratıma koyduğu annelik vazifesini yerine getirmek için öncelikle evlenecek ve çocuklarımın bu ümmete hayırlı birer ferd olmaları için elimden geleni yapacağım. Bu asli vazifemin haricinde de elimden geldiğince etrafıma faydalı olacak etkinliklerde görev alacağım” diye cevap verdiğine şahit olursam… Veya kendisini tanıtan evli bir kadının gururla ve yüksek sesle; “Şu yeryüzündeki en kutsal görevi yerine getiriyorum! Ben bir anneyim ve çocuğumu kreşlere emanet etmiyor, ona benim gibi kimsenin bakamayacağını bildiğimden dolayı Allah’ın bana olan emanetini, O’na layık bir kul olsun diye bizzat kendim yetiştiriyorum” diye haykırdığına şahit olursam, geleceğe ümitle bakabileceğim. Çünkü dindar nesil ne 7 yaşından sonra okulda haftada bir saat gördüğü din kültürü ve ahlâk dersiyle, ne İmam Hatip Ortaokulları ve liseleriyle, ne Kur’ân kurslarıyla ve ne de ilahiyatlarla yetişir. Dindar nesil ancak televizyonun karşısında yavşayan değil, seccadenin başında gözyaşı döken ve yavrusunun ahlâklı bir Müslüman olması için çalışıp çabalayan dindar ebeveynlerin kucaklarında yetişir. Dindar nesil, “Anneliği” tüm kariyer hayatının temeli olarak gören ve “Ev Hanımıyım” demekten utanmayan “Ana”larla, ve Çocuğuna evden veya arabadan değil, güzel ahlâktan daha hayırlı bir miras bırakamayacağının bilincinde olan “Baba”larla yetişir.." Bil vesile cumamız mübarek ve feyizli olsun...