caner taslaman adındaki dangalak
Konumuz caner taslaman adındaki dangalak. Değerli dostlar; biz istiyoruzki herkes kendi hayatında kendi işinde olsun, ama inancımıza değerlerimize saldırı olduğunda duramıyoruz ve kendi üslubumuz ve tarzımızla bir cevap metini hazırlama ihtiyacı hissediyoruz. Bu yazımızda bu dangalağın bir kaç iddiasını ele alacağız, o iddialar üzerinden de kişi hakkında biraz bilgi vermeye çalışacağız inşallah. Bu dangalak sosyoloji bölümünü okumuş, sonrası yüksek lisans ve doktora tezlerini big bang ve evrim teorisi üzerine yapmış. Dikkatinizi çekiyoruz adamın uzmanlık alanı evrim teorisi. Konumuz ne? Kur'an-ı Kerim. Evrim teorisi üzerine ihtisas yapmış birisi nasıl oluyorda Kur'an-ı Kerim hakkında fetvalar veriyor. Türkiyede yaşıyorsanız veriyor işte. Ne kadar arızalı tip varsa bunlar bir yerden ortaya çıkmayı, filizlenmek içinde kendilerine bir yer bulmayı başarabiliyor. Ülkemiz yabancı istihbaratların böylesine bir operasyon sahası maalesef. Birileriniz diyecektir, hocam sizde tıp hekimisiniz ama Kur'an-ı Kerim hakkında fetva veriyorsanız, siz verebiliyorsanız o neden veremesin? Haklısınız, verebilir. Fakat burada bir çıkar ilişkisi görmüyormusunuz? Adam evrimci. Evrim inancı ile Kur'an-ı Kerimde birbirinin tam zıttı. Kur'an-ı Kerim ve diğer kutsal Kitapları ortadan kaldırmak için uydurulan bir hikaye. Bu alanda uzman olan kişininde Kur'an-ı Kerim hakkında fetvalar vermesi sizlere buram buram İslama bir saldırı kokusu vermiyormu? En azından evrimci birisinin Kur'an-ı Kerim hakkında fetvalar vermesi size garip gelmiyormu? Örneğin; biz 15 yıldır Kur'an-ı Kerim üzerinde araştırma yapıyor, yazılar yazıyoruz, sizin tabirinizle araştırmacı yazarız. Bizim hayatımızın hiçbir yeri ama İslamla Kur'an-ı Kerimle çatışmıyor. Bu dangalağın ise her yere çatışıyor.
Örneğin bir programa çıkıyor ve Kur'an-ı Kerimin bilim Kitabı olmadığını söylüyor. Bu söylemindeki trajekomik olanıysa, kendisinin bir sosyoloji uzmanı olması, Kur'an-ı Keriminde en belirgin özelliği bu olması, sosyolojik sorunları ele alması ve buna çözümler sunması. Soru şu; sosyoloji bilimselse, aynı konuları ele alan, ele almaktanda ötesine gidip çözümler sunan Kur'an-ı Kerim niye bilimsel olamıyor? Bu dangalağa sorsanız bilim nedir, bilimin tarifini yaparmısın diye, size bir tanımlama yapacaktır. Eee, bu tanımlamaya Kur'an-ı Kerim uymuyormu diye bu dangalağa sorduğunuzda, afalladığını göreceksiniz. Neden; çünkü bilimin hangi tanımlamasını yaparsanız yapsın, o tanımlamanın Kur'an-ı Kerime uyduğunu görürsünüz. Ne beklediniz ama, ilmimle herşeyi kuşattım diyerek bu konuda bizi uyaran bir Rabbimiz var karşımızda. Bu dangalaklar ama bunu göremiyor? Neden; çünkü bu dangalaklar önden kendilerini birşeye şartlandırmış, o da İslamın cahil bir inanç sistemi olduğuna. Neden; çünkü bu dangalaklar evrim uzmanı. Evrimcilerde kendini aydınlanmış, geri kalan herkesi cahil görür. Gerçektende birşey bilseler, en azından bilgilerine takdir göstereceğiz, ama bir haltta bilmiyorlar. Örneğin; bu dangalaklar sizi alıyor ve tek bir hücrenin içine sokuyor ve dünyayı oradan görme ve analiz etmenizi istiyor. Detayın detayında gezindiğiniz anda o büyük fotoğrafı, esas olanları kaçırıyorsunuz. Evrimcilerin size kurduğu tuzak bu, sizi alıyorlar bir protein veya bir hücrenin içine atıyorlar, sonrada görüyonmu evren nasıl yaratılmış diye soruyorlar. Sizde enayi gözükmemek için wow, şimdi herşeyi anladım diyorsunuz. Halbuki hiç birşey anlamadınız. Akıl var mantık var; dağın tepesinden bakanmı vadiyi daha iyi anlar, yoksa vadideki bir bitkinin içindeki bir hücrenin içine hapsolunan birisimi? Tabiki olaya tepeden bakan. O yüzden ne diyoruz, detaylarda sizi kaybetmelerine izin vermeyin, detaylarla şeytan uğraşır, siz hep o büyük fotoğrafa odaklanın.
Şimdi; bilimin farklı tanımları var, bunlardan biriside analiz, hesaplama ve çözüm üretmek. Eğer bir yerde bir soruna yönelik analiz varsa, o analiz bir hesap içeriyorsa buna bilim denir. Bu analizleri bu hesaplamalarıda Kur'an-ı Kerim yapıyor. Soru o zaman şu; nasıl oluyorda kendileri bilimsel oluyor, ama analiz ve çözüm üretiminde onlardan daha üstün olan Kur'an-ı Kerim bilimsel olamıyor. Nasıl oluyorda bilim camiasının içindeki herhangi bir dangalak bir Kitap yazdığında o Kitap bilimsel oluyor, ama Allahın yazdığı olamıyor? Cevabı basit; çünkü küresel satanistler bilim camiasını kendi adlarına patentlemiş. Günümüzde neyin bilim neyin bilim olmadığını bu küresel satanistler belirliyor. Bu satanistlerinde yeryüzüne yayılmış müritleri var, örneğin caner taslaman ve bu müritlerede biz bilim camiası diyoruz. Hani profesör ve doçent ünvanlarıyla ortalıkta dolaşanlar var ya, bilinki bunlar satanist bir camianın müritleri. Merkez bilgileri belirliyor, müritlerde bunu sorgusuz sualsiz doğru kabul ediyor ve o bilgileri kendi ülkelerinde yayıyor. Bizleri körü körüne birşeye iman etmekle suçlayanlar var ya, işte asıl biatçılar bunlar. Bunlar küresel satanistlerin köleleri, müritleri. Asıl hurafelerin peşinde koşan bunlar.
Örneğin, evrim teorisi. Şimdi; Kur'an-ı Kerimi açıp okuyan Kur'an-ı Kerimin toplumsal sorunlara çözüm sunduğunu bilir, bu adam sosyoloji uzmanı olmasına rağmen ama bunu göremiyor. Niye göremiyor? Kendi çalışma alanı bilimse, aynı çalışmayı Kur'an-ı Kerimde yapıyor, kendisini bilimsel görüyorsa niye Kur'an-ı Kerimi görmüyor? Bunun cevabıda çok basit; birincisi bu adam bir dangalak yani adamda akıl yok. İkincisi adamın Kur'an-ı Kerimden bilgisi yokki Kur'an-ı Kerimin ne olup olmadığını neyi içerip içermediğini bilsin. Kur'an-ı Kerimi okuyabilirsiniz, fakat anlamak çok farklı bir olay. Bu adam okumuş ama anlamamış. Anlamak neden nasip olmamış? Gelelim üçüncü nedenine, çünkü adam evrime çoktan aklını ve kalbini kaptırmış. Baatılın yerleştiği bir yerede hak girmez. Bu dangalak sabah akşam Kur'an-ı Kerim okusa dahi hiçbir anlam çıkaramaz. Çıkardıklarıda hak olmaz. Bununda ötesi burada güçlü nefsi dürtüler var; evrimciler kendilerini aydınlanmış kişiler olarak görür, dolayısıyla evrime inanmayanları cahil olarak görür, evrimde geri kalmış insanlar olarak görür. Bunun yaptığıda bu, güya o küçük ilkel beyniyle Kur'an-ı Kerimi aşağılıyor. Kendi inancınızı Kur'an-ı Kerimden daha üstün daha doğru gördüğünüz zamanda Kur'an-ı Kerimden ilham alamazsınız. Ben daha üstünüm daha hakkım dediğiniz an ilham alma kapıları kapanıyor. Yani, bunlar ne kadar Kur'an-ı Kerim okusa, bunlardan İslami konuda bir halt olmaz bilginize.
Bir düşünseniz ya: bizler daha Kur'an-ı Kerim hakkında çok az bilgiye sahibiz, henüz şifresini ve içeriğini çözmüş değiliz. Onuda bırakın henüz harflerini, Elif Lam Mim kelimeleri ne anlama geliyor bunu çözmüş değiliz. Bu dangalaklar ama kalkıyor, sahip oldukları o yüzde 0.00001'lik bilgiyle Kur'an-ı Kerim hakkında atıp tutuyor. Hakkında bilgi sahibi olmadıkları Kitabın ne olup olmadığını bize anlatıyor. Bunada ne denir? Cehalet denir. Gerçek cahiller bu tipler. Yüzde 0.000001 lik bilgi ile ahkam kesilmek, işte buna cehalet denir. O yüzden bu adama dangalak diyoruz ya, akılsız.
İlginç olanı: bu tipleri birileri bilinçli şekilde ortaya sürüyor. Bu dangalaklarda ekran ekran dolaşıp uzman olmadıkları konular hakkında fetva veriyor. Bu dangalıkları ekranlara çıkaran zihniyetleri incelediğinizde o büyük resmi görüyorsunuz zaten, bir küresel akıl görüyorsunuz. Youtube da bu dangalağın videoları sürekli karşınıza çıkması, aramalarda ön sıralara atılması gibi. Gariban milletimde birisinin önünde profesör ünvanını ve ikide bir bilim kelimesinin kullanıldığını gördüğünde buna bayılıyor, bilim yanılmaz, bu adam mutlaka doğruyu söylüyordur, söylemese ekrana çıkarırlarmı diyor ve bu dangalağın söylemlerine kanıyor. Sonrada bu dangalakların söylemleri doğrultusunda atalardan gelen bilgileri aklından ve kalbinden siliyor, inancını bu dangalakların söylemleri üzerinden yeniden şekillendiriyor. Örneğin; bu dangalak kabir azabı yoktur diyor. Buna inandığınız an ne yapıyorsunuz, kabir azabıyla sizi korkutan ataların bilgilerini siliyor, kalbinizde ve zihninizde azapsız yeni bir inancı ortaya çıkarıyorsunuz. İslam azapla korkutur çünkü ceza insanları caydırır, siz ama ceza yok derseniz ne olur; insanları ahiretsiz bir yaşantıya sürüklersiniz. Bu dangalakların sizleri süreklediği hayatta bu, hesap günü olmayan, kaygısız bir hayat. Siz eğer bu tipleri takip ederseniz, bilinki bunlar ata inancınızı sizden söküp alacak ve size yeni bir inanç yükleyecek. Yeni inanç İslamla örtüşüyorsa ne ala, örtüşmüyorsa ama o zaman hapı yutuyorsunuz. Örtüşüp örtüşmediğini nereden anlarız; en basiti evrim teorisi üzerinde uzmanlaşmış kişilerden uzak durarak, onlardan Kuran-ı Kerim hakkında fetva almayarak başlayabilirsiniz.
Akıl demişken, gelelim bunun bir iddiasına ve yazımızın asıl konusuna: "zayıf aklın daha çok iman edeceğini sanmak kuruntudur, böylesi bir aklın sadece hurafelere düşme ihtimali artar", diyor bu dangalak. Haklımı? Aklı kullanma konusunda haklı. Fakat zayıf aklın insanları daha çok hurafelere sürükleyeceği konusunda haksız. Neden? Eğer ilimden yoksun olan daha çok hurafelere dalar derseniz, o zaman bizede şu soruyu sorma, bir anti tez üretme hakkı doğar; eğer hurafelerin kaynağı ilimden yoksun olmaksa, o zaman ilim sahibi insanlar hurafelere dalmamalı. Basit bir anti tez kurduk; eğer hurafe eşittir cehalet derseniz, o zaman akıllı olanlar hurafeler içinde olmamalı. Durum böylemi; değil. Bizler profesör olup gazi Mustafanın heykeli önünde ayin yapanlar gördük. Bizler profesör olup FETÖ 'nün iç çamaşarını koklayanlar gördük. Demek hurafelere kanıp kanmamak kişinin cehaleti veya ilim seviyesiyle ilgili bir durum değilmiş. Hadi birlikte bir anti tez daha üretelim; eğer zayıf aklın daha çok iman edeceğini sanmak kuruntuysa, o zaman akıllı olanlar daha büyük imana sahip olması gerekmezmi? Gerekir. Durum böylemi; değil. Bunun en güzel kanıtıda İslam tarihi. Allah ve peygambere iman edenler hep aklı zayıf olanlar olmuş, reddedenlerde toplumun elit ve üstün kesimi. Demek imanın derecesi kişinin ilmiyle ilgili birşey değilmiş.
Değerli dostlar; bir iddia ortaya atıyorsanız, iddianızın açık vermediğine dikkat ediniz. Bu dangalığın iddiaları her yerden açık veriyor, çünkü bu dangalak bilim adamı değil. Bunlar küresel satanistlerin yetiştirdiği ve yeryüzüne yaydığı müritleri. En basiti, siz eğer bir profesör ünvanına sahip olmanıza rağmen bu açıkları veriyor ve halen prim görüyorsanız, bilinki bir projesiniz. Bir proje olmanız içinde sizin bundan bilginiz olması gerekmiyor. Eğer sapkın düşüncelere sahipseniz, bilinki buna sahiplenmek için can atan bir küresel düzen var. Bu insanlarda karşınıza çıkmadan, kendi varlıklarından sizi haberdar etmeden o sapkın düşüncelerinizin yayılımı için tüm imkanlarını seferber eder, hizmetinize sunar, tüm bu olup bitenlerden de ruhunuz bile duymaz. Örneğin; bir anda farklı kanallara davet edildiğinizi görürsünüz. Birisi bir Kitap yazmak için bin engelle karşılaşıyorsa, sizin karşılaşmadığınızı görürsünüz. Başkası yurtdışındaki üniversitelere kolay kolay giremezken, sizin kolay girebildiğinizi hemde saygı değer üniversitelere girebildiğinizi görürsünüz. Örneğin; habertürk FETÖ 'nün yani küreselcilerin ana akımdaki ekranı. Eğer buraya davet ediliyorsanız bilinki kullanılıyorsunuz. Biz ama burada bu dangalık bir projemi değilmi bunda değiliz, adam bizim nezdimizde bir dangalak, bu tespiti yapmak içinde adamı bir kaç defa dinlemeniz yetiyor. Dinlediğinizde anlıyorsunuz zaten, içi boş olduğu. Birşeyleri okumuş, ama anlamamış, anlamadığı çok açık.
Örneğin; İslam tarihini inceleyiniz, incelediğinizde iyi ve kötü arasındaki savaşın hep kendisini elit ve üstün görenler ile gariban ve yoksullar arasında geçtiğini görürsünüz. "Biz, herhangi bir ülkeye bir uyarıcı gönderdiğimizde mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri, "Biz, size gönderilmiş şeyi inkar ediyoruz" demişlerdir" (Sebe Süresi; 34). Peygamberler hep gariban zümreye indirilmiş, elit kesimde bunu hep reddetmiş. Karşınızda hep iki kutup var, iyi ve kötü. Kötüler hep elit ve zengin kesimden çıkmış, iyilerde gariban ve cahil kesimden. Tarih boyuncada bu hep böyle olmuş. Örneğin günümüz. Günümüz toplumuda iki kutuba ayrılmış durumda ve bu ayrımda tarihte olduğu gibi, zengin ve fakir ayrımı. Bir kesim kendisini elit ve üstün görüyor, diğerleri ise cahil ve gariban. Şimdi size bir milyonluk soru; bu iki zümreden sizce kim hak? Tabiiki gariban kesim. İslam tarihide bunun en güzel kanıtı. Günümüzdeki kutuplaşma tarih boyunca hep olmuş, helakla yüzleşenlerde hep kendisini monşer ve aydın zanneden zümre olmuş. Kaldıki görünen köy kılavuz istemez; kim LGBT 'yi savunuyor, kim içkiyi savunuyor kim mini eteği savunuyor, kim açılıp saçılıyor, kim ezandan nefret ediyor, kim örtünmeden nefret ediyor, kim peygamberimiz sav 'dan nefret ediyor. Evet, bizim mahallede de sapkınlar var, fakat bizim mahallede kimse Allah ve peygamberimize düşmanlık beslemiyor, yaptığı sapkınlıklarıda kendi mahremiyetinde yapıyor, ulu ortam yapmıyor ve o sapkınlıkları başkalarına empoze etmeye kalkışmıyor.
Monşer tabakamı gariban kesimmi, hangi cephenin hak olup olmadığı konusunda şüpheniz varsa, İslam tarihine bakın. İslam tarihinde hak olan, peygamberlere inanan taraf hep gariban ve cahil kesim olmuş, kendisini elit ve aydın zannedenlerde helakla yüzleşmiş. Kötülük, sapkınlık ve zulüm hep bu mahalleden doğduğu için, ilahi azap hep bunlara inmiş. Sizlere nacizane tavsiyemiz, eğer oy verdiğiniz parti o toplumun monşer kesimine hitap ediyorsa, bilinki yanlış cephedesiniz. Helak inmeden kurtarın kıçınızı, olabildiği kadar uzaklaşın onlardan. Eğer içinde bulunduğunuz ortam kendisini toplumun üstünde görüyorsa, bilinki yanlış cephedesiniz. Helak inmeden kurtarın kıçınızı, olabildiği kadar uzaklaşın onlardan. İslam tarihi şımarık zenginlerin helakıyla dolu, bu yüzyılın şımarık zenginlerin akıbetide farklı olmayacak bilginize. O yüzden nacizane tavsiyemiz, onlardan onların partilerinden onların girip çıktığı ortamlardan uzak durun.
Devam edelim konumuza; eğer doğru yolu bulmak sadece akıl ile olsaydı, peygamberlere ilk iman edenler kendisini elit görenler olurdu. Bu dangalak cahil insanların daha büyük imana sahip olacağını düşünmek kuruntudur diyor, bu insanlar olsa olsa hurafelere dalar diyor. İslam tarihi ise bu tezi çürütüyor. İslam tarihine baktığınızda Allaha ve peygamberlerine inananlar o cahil kitleden çıktığını görüyoruz. Bu dangalağa şimdi sormak lazım; Allah ve peygamberlerine inanmak kişinin imanını güçlendirirmi, güçlendirir? Eğer güçlendiriyorsa, demek cahil insanların imanı diğer kesimlerden daha üstün olabiliyormuş. Bu dangalağın iddiasını iki boyuttan çürütebilirsiniz; birincisi, eğer hurafelere dalmak zayıf akılla ilgili birşeyse, o zaman akıllı olanlar hurafelere dalmamalı. Durum böylemi; değil. Yeryüzüne en büyük hurafeleri en eğitimli insanlar yayıyor. Demek hurafelere dalmanın akılla ilgisi yokmuş. İkincisi, zayıf akıllı olanlardan daha çok iman beklemek kuruntudur diyor. Bu gerçektende böylemi? Hayır. Bu iddiayıda İslam tarihiyle çürütebilirsiniz. İslam tarihinde Allaha ve peygamberlerine inanan hep toplumun cahil kesimi olmuş, kendisini akıllı zannedenlerde hep reddetmiş. Demek aklı zayıf olanların imanı daha güçlü olabiliyormuş. Demek iman etmek akılla ilgili birşey değilmiş. Eğer akılla ilgili olsaydı, ilk önce kendisini aydın olarak tanımlayan tayfa Allaha ve peygamberlere iman ederdi.
Başkalarından daha çok iman etmek akla bakmıyorsa, neye bakıyor? Kalbe. İman etmek, birşeye inanmak kalple ilgili bir duygu. O yüzden atalarımız anadolu irfanından bahsetmiş. Buna ister sezgi deyin ister kalp gözü açık olmak deyin, hak ve baatıl, doğru veya yanlış bunların merkezi kalp. Kalp nedir diye bize sorsanız, biz buna hakka götüren bir navigasyon cihazı deriz. Bir gps cihazı gibi yoldan sapmanıza engel olan bir rehber. Şimdi; İman gözle görülmeyen bir duygu, görünmeyenlerin merkezide kalp. Akıl ise gözle görünen şeylerin analiz merkezi. İmanın merkezi kalpse, o zaman imanla ilgili analizlerinizi akıl üzerinden değilde kalp üzerinden yürütmeniz gerekmezmi; gerekir. Örneğin; bu dangalak zayıf aklın daha çok iman edeceğini sanmak kuruntudur, diyor. Defo nerede? İmanın akılla ilgili birşey olduğunu sanması. Akılla ilgili olmadığını neden bilmiyor; çünkü adam evrimci, adam akla bakıyor maddeye bakıyor, ne anlasın o kalpten ve duygulardan. Duygular, evrimcilerin en nefret ettiği ve olabildiği kadar uzak durduğu birşey. Neden; çünkü evrim inancı ile duyguları izah edemiyorlar! Bu dangalaklar izah edemedikleri şeyleride yok sayıyor. Bakınız, bu dangalakların bir yaratılış inancı var, onuda siz ve biz değiştiremeyiz. Onları değiştirme niyetinde de değiliz zaten, çünkü bu yükle Allaha çıksın istiyoruz. Biz burada sizin imanınızı kurtarma derdindeyiz. Sizin anlamanız gerekende, imanın akılla ilgili birşey olmadığı kalple ilgili olduğu.
Örneğin; siz ne kadar cahil olursanız olun, imanınız bundan zerre zarar almaz çünkü imanın merkezi akıl değil, kalp. Eğer ama kalbinizde sıkıntı varsa, örneğin nefret ve kin gibi duygular kalbi kirlettiyse, o zaman kalp körelir, ne kadar akıllı olsanızda kararlarınızda şaşırırsınız. Kalbiniz o gps özelliğini sizi doğru yolda tutma özelliğini, hayatta kaybolmanıza engel olan navigasyon özelliğini kaybeder, sürekli yanlış kararlar verir yanlış yerlere saparsınız. Örneğin; bu dangalaklar sürüsü ve onların mahallesinin sürekli yanlış kararlar içinde olması. Bunların kutsadığı ve işbirlik içinde oldukları, oy verdikleri insanlar ve guruplar kötülüğün kendisi ve kader bu dangalıkları sürekli o kötülüğün merkezine itiyor, kalpleride bunları uyarmıyor. Aklın göremediğini kalp görür. Bu insanlarda ise ne akıl görüyor, ne de kalp onları uyarıyor. Neden; çünkü kalpleri kötü. Bu dangalaklar bu hayatta bir hurafeden diğerine bir kötülükten diğerine savruluyor ve bunuda görmek hissetmek bunlara nasip olmuyor. Örneğin; bir çobanımız ne kadar cahil olursa olsun, kalbi nefretle kirletilmediği müddet o kalbi bir navigasyon cihazı gibi hangi partiye oy vermesi gerektiğini, doğrunun nerede olduğunu gösterir. Doğru kararlarda ne yapar, imanı sağlamlaştırır. Demek aklı az olanların imanı, diğer kesimlere göre daha çok olabiliyormuş. Neden, çünkü imanın merkezi akıl değil kalp. Sağlam bir iman akla değil, temiz bir kalbe bakıyor.
Bu dangalak bunları neden etüt edemiyor; çünkü kendisi bir evrimci. Adamın ihtisas alanı İslam değilki. Örneğin İslam olsaydı, kalpten ufak tefek haberi olurdu. Kaldıki bu dangalaklar kendilerini baştan şartlandırmış, hakikatın evrimde yattığına iman etmiş. Siz kendinizi baştan birşeye şartlandırdığınız zamanda yeni şeyler öğrenme şansınız olmaz. Bu insanlar İslamla ilgili herşeyi kaçırıyor, Kitaplar okumasına rağmen kaçırıyor, çünkü beyinlerinde İslamla ilgili bir şablon çoktan oluşmuş. İslamla ilgili bu şablonda Kur'an-ı Kerimi okuyarak şekillenmemiş, evrim okuyarak şekillenmiş. Şimdi; bu insanlar Kur'an-ı Kerim okuyor ama Kur'an-ı Kerimden ilham alamıyor. Neden; çünkü ilhamın yerleşeceği yerlere hurafeler, kibir ve Allaha şirk çoktan yerleşmiş. Bu insanlar ilham alabilmesi için, şirkle kibirle kirletilmiş kalbi ilk önce temizlemeleri gerek, yani ya tövbe edecekler ve tövbeyle o dokuları temize çıkaracaklar ya da kutsal Kitabımızı okurken doğru niyet edecekler; Rabbim doğruları öğrenmek için okuyorum, doğruları bana ilham et diyecekler. Siz ama tövbe etmezseniz, üstüne doğrunun sizde olduğuna kesin inanırsanız, Allah Ayetlerinden ilham almanıza izin verirmi; vermez. Suç ama onda değil, suç bu dangalakları bilge insan olarak ekrana çıkarıp İslam hakkında bunlara soru soranlarda.
Eğer imanın merkezi kalpse, akıl neden önemli, Allahu Teala neden sürekli aklınızı kullanın diyor? Bu tam doğru değil, Allahu Teala akıldan daha fazla duygulara (ahlak) vurgu yapıyor. Biim camiası neden aklı öne çıkarıyor o zaman? Adamlar evrim teorisini madde üzerine kurmuş, maddeyi yani görünen şeyleride akıl analiz eder. Adamlar kendi inançlarını akıl üzerine kurduğu için, duyguların araya girip planlarını altüst edilmesini istemiyor. O yüzden size öyle anlatıyorlarki sanki Kur'an-ı Kerimin merkezinde akıl var. Bunun böyle olmadığını bilin, Kur'an-ı Kerimin akıldan daha çok önem verdiği şey ahlaktır. Ahlakta duygu boyutuna girer, merkezi kalptir. Anlayacağınız, insan bedeninde iki tane analiz merkezi var, birisi beyin diğeri kalp. Bunları biraz açalım; Allahu Teala bizi hak yolda tutmak için bizlere iki tane analiz merkezi bahşetmiş. Birisi saparsa veya bozulursa diğeri kişiyi hak yolda tutsun diye. Yeryüzü imtihanın sonucu ebedi ateş olacağı, yani bunun sonucu çok ağır olacağı için, Allah bizlere bir karar verme merkezi değil, iki karar verme merkezi bahşetmiş. Birisi kalp diğeri beyin. Birisi fiziki alemi görmek ve analiz etmek için, diğeri ise metafizik alemi (gayp ötesi) görmek ve analiz etmek için varedilmiş. Birisi eylemleri analiz ediyor, diğeri ise eylemlerin perde arkasına bakıyor. Vereceğimiz kararların bedeli çok ağır olabileceği için, Allahu Teala birşey yapmadan iki defa düşünmemizi istiyor. Hatta, bir defada başka birine danışmamızı istiyor. Yani, bir karar vermeden önce üç farklı noktaya danışmamızı istiyor. İlkini akla, ikincisini kalbe, üçüncüsüde başka birisine.
Örneğin; aklınız bir konu hakkında bilgi sahibi değilse, kalbinize danışıyorsunuz, kalbinize inen duygulara göre hareket ediyorsunuz. Eğer ama kalbiniz hastalıklıysa, kişilere karşı kin ve nefretle kirletildiyse, sağlıklı sezgi duygularını kaybettiyse, o zaman aklınıza göre hareket ediyorsunuz. Örneğin; akıl maddiyatı sever, maddiyat ama insanı helaka sürükleyebileceği için, aklın yeryüzü nimetlerine bu düşkünlüğüne kalbimiz dur diyor. Kalpse çok kırılgan ve çok hassas, kalp incindiğinde de akıl devreye giriyor ve duyguların kontrol dışına çıkmasına engel oluyor. Bu şekilde bu iki merkez birbirini kontrol ve denge içinde tutuyor. Örneğin; kılıçdaroğlu konuşmaya başladığında ve vaatlerde bulunduğunda, akıl bunu doğru kabul eder çünkü akıl gördüğüne duyduğuna inanır. Aklın bu zaafiyetinide kalp gideriyor. Kalp devreye giriyor, hakka götüren navigasyon cihazımız devreye giriyor ve aklın görmediği o perde arkasına ışık tutuyor, bunun bir yalancı ve çok tehlikeli bir kişi olduğunu bundan uzak durulması gerektiği hissini veriyor. Kalbinizi kin ve nefret gibi duygularla kirlettiğiniz zaman ama, o navigasyon özelliğini kaybediyorsunuz. Sürekli kandırılıyor sürekli yanlış kararlar ve yanlış ortamlarda bulunuyorsunuz. Örneğin; iblis. Bir nefret duygusu onu ne hale getirdi. Kalbiniz hakkı bulmanızı sağlayan bir navigasyon cihazı, nefret duygularıda bu özelliği iptal ediyor.
Size bir soru; siz şeytan olsanız ve insanları haktan uzak tutmak isteseniz, gizli yürttüğünüz planların açığa çıkmasını istemeseniz, neyin üzerine oynardınız? Aynen, nefretin üzerine oynardınız. Kalbimiz görünmeyenlere ışık tutuyor, kalbi tasfiye ettiğinizde de gizli proje ve niyetleriniz insandan gizli kalıyor. İnsanlarla top gibi oynayabiliyorsunuz. Bu insanların ne kadar akıllı ne kadar eğitimli olduğuda farketmez, çübkü akıl gördüğünü analiz eder, gizli kapılar arkasında olup bitenleri değil. O yüzden küresel satanistler toplumun içine sürekli nefret pompalıyor. Örneğin; halk tv, odatv, krt, cumhuriyet, sözcü, karşıt, karar, bunları incelediğinizde nefret suçu işlediklerini nefret tohumlarını ektiklerini görürsünüz. Soruyorsunuz ya, bu nasıl bir nefret bu insanlardaki nefret nereden geliyor, işte buralardan geliyor. Bu tür medya guruplarını takip edenlerin herşeyden nefret etmelerine şaşmamak gerek. Kalbe nefret girerse ne olur; olayların perde arkasını analiz edemezsiniz, kulağınızla ne duyuyorsanız onu doğru kabul edersiniz. Sürekli kandırılır sürekli yanlış kararlar verirsiniz, insanlar top gibi sizinle oynar farkında bile olmazsınız. Örneğin; bir zümreye erdoğan nefretini pompaladılar, şimdide o zümreyle top gibi oynuyorlar. Ne kadar terör örgütü varsa hepsini bu zümreyle yatağa soktular. Konu konuyu açıyor, yazıyı daha fazla uzatmayalım. Biz sizlere Kur'an-ı Kerimin ne tür bilimler içerdiğini sayfalarca anlatabiliriz, fakat bu anlamsız çünkü Kur'an-ı Kerime iman etmek akılla ilgili değil, kalple ilgili bir duygu. Sizi ikna etmek için aklınıza değil, kalbinize hitap etmemiz gerekiyor. Kalpte verilere bakmaz. Biz sizlere tonlarca bilgi versek, kalbinizde bu hiçbir değişikliğe sebep olmaz çünkü kalp verilere değil, duygulara bakar. Kalbe ulaşmak için veri değil, duygu lazım. O duyguyuda biz size yaşatamayız, ancak Allah yaşatabilir. O yüzden Allahu Teala peygamberimize, kimin iman edeceğini sen belirleyemezsin, sen tebliğine bak diyor. Örneğin; hz Ömer 'in dizüstüne çöküp ağlaması, duygusal bir boşalma yaşaması. Bu ağlamalar ve duygusal boşalmalar sayesinde kalbi körelten perdeler kalkıyor ve katılaşan kalp yumuşuyor, kalbin hakka götüren o gps ve navigasyon özellikleri tekrar aktif hale geliyor. O duyguları yaşamaz ve sadece veri peşinde koşarsanız, bilinki daha çok koşarsınız.
Hocam, ben körü körüne iman edemem, ben birşey görmek istiyorum diyorsanız; kabul, ama kutsal Kitabımız henüz deşifre edilememişse ne yapacaksınız. Örneğin; gusül abdestin faziletini MR teknolojisinin açığa çıkışıyla anladık. Bunlarda sadece bu yüz yıl çözümlediğimiz bilgiler, birde bir sonraki yüz yılları düşünün. Kutsal kitabımız her çağın bilgisini içerecek şekilde, her çağa hitap edecek şekilde var edilmiş. Bir sonraki yüz yılları görmedende, şimdiden kutsal Kitabımız hakkında nihai bir karara varmak biraz erken değilmi, haksızlık değilmi? Arkadaşlar; Allahu Teala insanoğlunu yaratmadan öncesi, insanoğlunun yeryüzü macerasını baştan sona yazıyor. İblisin göğe çekilmesi bile baştan yazılmıştı. O yüzden İslamda tesadüf diye birşey yok diyoruz. Hikayenin yazarı tüm hikayeyi yazıyor, sonrada oyun başlasın diyor. Hikayenin yazarı baştan sona kadar neler olacağını kağıda döktüğü için, hikayede rol alan figuranlara kısa özetler rehber kitapçıklar indirmeye karar veriyor. İnsanoğlu yeni bir ortama indiriliyor, bu ortamda kaybolmuşluk sendromu yaşamasın diye küçük rehber kitapçıklar indiriyor. Biz bu kitapçıklara kutsal Kitap diyoruz. Bunların arasında da öyle bir Kitap varki, kıyamete kadar size rehberlik edecek şekilde yazılmış. Birşeyin sizi kıyamete kadar rehberlik edebilmesi içinde ne olması gerekiyor, kıyamete kadar yaşanılacak olayları içermesi gerekiyor.
Örneğin; bu dangalak başka ne diyor, bir sonraki yüzyıl bir ilim çıkar ve kutsal Kitabımızı çürütürse ne olacak diyor. Bu mümkünmü? Mümkün değil. Neden? Kutsal Kitabımız 1500 yıl öncesi yazılmadı da ondan. Örneğin; Kur'an-ı Kerim yeryüzüne tane tane indirilmeden öncesi bir bütün olarak Allah katından meleklere katına indirildimi? İndirildi. Olaylar ve peygamberimiz henüz ortaya çıkmamışken, nasıl olurda Kur'an-ı Kerim var olabiliyor? Nasıl oluyorda, henüz ortalıkta peygamberimiz sav yokken, peygamberimizin yaşadığı ve o dönemde yaşanılan olaylar Kur'an-ı Kerimde yer alabiliyor? Demek yaşanılacak olaylar önceden yazılmış ve belirlenmiş. Soru şu; peygamberimiz henüz ortaya çıkmamışken, Kur'an-ı Kerim o dönem yaşanılacak olayları baştan biliyorsa, bir sonraki yüz yılları neden bilmesin, bilhassa yaratıcımız bu Kitap kıyamete kadar geçerli olacak dedikten sonra. Umarız konuyu anladınız. Ben buna inanmıyorum hocam diyorsanız, avuçlarınızı açın ve elinizin içine bakın. Orada gördüğünüz çizgiler ne anlam içeriyor sizce? O çizgiler var ya, işte o sizin kaderiniz. 1 yaşında veya 5 yaşındasınız ve amel defterleriniz henüz açık değil, nasıl oluyorda 80 yaşında neler yaşayacağınız avucunuzun içinde yazılı olabiliyor; çünkü herşey önceden belirlenmiş ve kağıda dökülmüş (levh-i mahfuz), sonrada mühür olarak avuçlarınıza damgalanmış. Bu haksızlık değilmi gibi sorular aklınıza geliyorsa, detaylı bilgiler için kaderle ilgili yazılarımızı okuyabilirsiniz.
Kısacası, gelecek önden belirlenmiş, o geleceğin bilgiside Kur'an-ı Kerime yüklenmiş. Neden yüklenmiş; o çağın insanlarına rehber olsun diye. Çağın rehberinide, çağın kendisi çürütemez. Böyle bir iddiada bulunmak, yeryüzü olayların gökten bağımsız gerçekleştiği, yeryüzü olayların tesadüfen geliştiği, yeryüzü olayların üzerinde ilahi kontrol ve tasarrufun olmadığı, Kur'an-ı Keriminde sıradan bir Kitap olduğunu ima etmek anlamına gelir. Bunuda kim yapar; evrimciler yapar. Bu dangalakta kim; bir evrimci. Defoda bu; bu dangalak İslami konulara asla objektif yaklaşamaz çünkü Kur'an-ı Kerime değil, Kur'an-ı Kerimin düşmanı olan evrime iman etmiş. Bilimin en temel şartı, ön yargı içinde olmamaktır. Bir konuyu ele aldığınızda, kendinizi tüm inançlardan arındırır, doğruyu bulmak için çalışmanıza başlarsınız. Bunlarsa kendi tezlerini kendi inançlarını haklı çıkarmak için Kur'an-ı Kerimi okuyor. Niyet doğruları öğrenmek ve bulmak olmadığı içinde, Kur'an-ı Kerimden nasiplerini alamıyorlar. Şimdi; gelecek yüz yıllarda inecek ilimleri beklemeden, bu yüz yıl sahip olduğunuz o kıt o yüzde 0.000001 'lik bilgilerle kutsal Kitabımız hakkında kesin hüküm verirmisiniz? Vermezsiniz. Neden veremezsiniz, çünkü kutsal Kitabımızı henüz çözemediniz. Akıl ile çözemediğiniz bir yerde de ne devreye girmesi gerekir?
İnsandaki ikinci düşünme merkezi, o da kalp. Kalp size, dur birader biz henüz Kur'an-ı Kerimi çözmüş değiliz, bir sonraki yüz yıl seni mahçup çıkarabilir, kaldıki bu işin ucunda Allah var, eğer kutsal Kitabımız hakkında yanlış kanaate varırsan bu senin imanını ciddi sıkıntıya sokar, o yüzden bu kararından vazgeç, değmez demesi gerekir. Bu dangalak ama ne yapıyor; Kur'an-ı Kerimi okuyor ve kutsal kitabımızın gözüyle gördüğü o hikayelerden ibaret olduğunu sanıp bir karara varıyor ve bu karara varırkende kalbine danışmıyor. Belki danıştı. Öyle veya böyle, Allah aleyhine bir karar vermesine rağmen kalbi bundan zerre rahatsızlık duymadığı ortada. Bu da neye işaret eder? İmanında bir sıkıntıya işaret eder. İmanın merkezi kalp ve bu kalp, Allah hedef alınmasına rağmen buna itiraz etmiyorsa bundan rahatsızlık duymuyorsa, bilinki kalpte yani imanda bir sıkıntı var. Bu insanların yaşantısına hayatına, savundukları şeylere baktığınızda da zaten bu sıkıntıyı görüyorsunuz. Biz size sadece şunu tavsiye edebiliriz, bu dangalaklardan olabildiği kadar uzak durun, yoksa bunlar sizin imanınızıda kalbinizden söküp alır, ruhunuz bile duymaz. Şunuda not düşelim; biz insanları aşağılayan ve kendimizi yüksekte gören tiplerden değiliz. Burada bu dangalağı aşağlıyoruz çünkü o Kur'an-ı Kerimi aşağılıyor. Siz Kur'an-ı Kerimi aşağılarsınız, bizde sizi aşağılarız. Değerlerimize dokunursanız bizde sizi dokunuruz. Ektiğini biçme dünyasında yaşıyoruz. O yüzden, lütfen ne ektiğimize dikkat edelim ve lütfen Kur'an-ı Kerimin kutsiyetine, Kur'an-ı Kerimin bilimsel ve mucive bir Kitap oluşuna helal getirmeyelim, getirilmesinede izin vermeyelim. Allaha emanet olun. Kendinize, değerlerinize ve sevdiklerinize çok iyi bakınız.