bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

İslam; cami ve minareler


Bir ibadet bir teknoloji: 
Müslümanlar maalesef yaptıkları ibadetlerin şekilden ibaret olduğunu sanıyor, şeklin ötesinde birşeylerin olabileceğini akıl etmiyor. Örneğin; melekler bir peygambere bir ibadet şeklini öğretiyorsa, neden o şekilde öğretti bunu kendilerine sormuyorlar. Allahu Teala herşeyi ilmimle kuşattım demesine rağmen, ibadetlerimizin altında bilimsel gerçeklerin yatabileceği maalesef kimsenin aklına gelmiyor. "Bilesiniz ki, Allah her şeye kadirdir ve her şeyi ilmi ile kuşatmıştır" (Talak Süresi; 12). Değerli dostlar; yahudi, hıristiyan veya budist yaptığı ibadeti araştırmaktan korkar çünkü ibadetlerinin bilimden uzak birşey olduğu ortaya çıkarsa kendi eli ile kendi inancını çürütmüş olur.


- Ya biz, bizler neyden korkuyor neden ibadetlerimizin bilimsel içeriğini araştırmıyoruz? Yoksa Allaha güvenmiyor, inancımızın hurafe olduğunamı inanıyorsunuz. Ya da şıh veya alim olarak kendisini pazarlayan kişilerin, cemaat ve tarikatların aslen ilimden yoksun olduğu, bu konulara girilirse onlar söz sahibi olmaktan çıkar ve kurdukları düzen çöker diyemi girmiyorsunuz. Ya da Müslümanları karanlıkta tutmak, cahil bırakmak içinmi?

- Hocam, Allah yap dediyse bunu yapmalıyız, bunu araştırmanın amacı ne? İki ana nedenden dolayı araştırmalıyız, birincisi ibadetlerimizin bilimsel içeriğini bilirsek daha bilinçli bu ibadetleri uygular, Müslümanların ibadetlerine olan inancını artırırız. İki; ibadetlerimiz günümüzün teknolojik altyapısını içeriyor. Evet, yanlış anlamadınız; kullandığınız bir çok cihazın bilimsel altyapısı ibadetlerinizin içinde gizli. Bu yazımızda bunun güzel örneklerinden birisi. Bakınız; bildiğiniz ve bilmediğiniz tüm teknolojinin ilmini Allahu Teala doğanın içine saklamış. Bir kısmınıda ibadetlerinizin içine. Siz eğer batının kölesi olmak istemiyorsanız, teknolojide ve ilimde onları geçmek istiyorsanız o zaman doğanızı, ibadetlerinizi ve kur'an-ı kerimi çok iyi gözlemlemeniz ve araştırmanız gerekiyor. Örneğin; bbc hayvanlar alemi hakkında bir belgesel çekimi için bir ülkeye gittiğinde bunu bilim adamları eşliğinde yapıyor. Biyokimyacılar keşfettikleri yeni hayvanların sıvılarını, botanikçilerde bitki örtüsünü inceleyip bunların etken maddelerinden örneğin ilaç üretiyorlar. Biyomekanikçilerde hayvanların mekanik yapılarını inceliyor ve o doğrultuda cihazlar geliştiriyor. Örneğin; savaş uçakları. Bunun en güzel örneği F35 ve sinek. Sineklerin kıvrak ve atikliğini izlediler, mekanik yapılarını araştırdılar, sonrada o doğrultuda F35 uçağını geliştirdiler. Örneğin; sineğin kafası ile gövdesi, gövdesi ile kanatları arasındaki mesafeyi, kanatlara uzanan liflerin açıları vs incelediler sonrası çizimlerini yaptılar. Geriye sadece o çizimleri bilgisayarda mükemmelleştirmek kaldı. Örneğin; apache savaş helikopterleri doğanın en atik hayvanı olan yusufçuğun bir kopyası. Batının ürettiği teknolojilerin nereden geldiğini sanıyordunuz, o icatları yoktan kafalarından uydurduklarınımı sandınız yoksa. Yok öyle birşey! Herşeyin kaynağı doğa yani çevrenizi gözlemlemekten ibaret. Bu yazımızı okuduktan sonrada neyi kastettiğimizi, Allahu Tealanın teknolojik bir olayı nasıl bir ibadetin içine gizlediğini çok daha iyi anlayacağınızı ümit ediyoruz.

- Günümüzün çağında bu konulara girmemiz neden bir zorunluluk? Bin yıl öncesi, hatta yüz yıl öncesi yaşayan İslam alimleri kendi yaşantılarına dikkat ettiği müddet, yaşantıları ile topluma örnek olduğu müddet, bu onların toplumda saygın bir konuma gelmesi, toplumuda İslama bağlaması için yetiyordu. Günümüzün çağında ama bu yeterli değil. Neden? Günümüz insanı bilim camiasının beyin yıkamasına maruz kalmış. Bilim camiası günümüz insanın beynine neyin doğru neyin yanlış olduğuna yönelik normlar yerleştirmiş. Günümüz insanına bir konuyla geldiğinizde, ilk önce sizin bilgilerinizin kendisine yüklenen değerlerle örtüşüp örtüşmediğine bakıyor, örtüşmüyorsa sizin bilgilerinizi dikkate almıyor. Anlayacağınız, bilim tarikatı günümüz insanın beynine yeni değerler aşıladı, o insanların kültürüne, inancına yabancı yeni değerler, bu yeni değerlerde bu insanların beyinlerinde bir güvenlik duvarı oluşturuyor. Ata inançlarıyla siz bu kişilere ulaşmak istedikçede, kişiye yüklenen yeni değerler buna izin vermiyor. Ben yeni sürüm, eski sürüm artık geçerli değil diyor. Yerel inançla, küresel satanistlerin londra, paris ve new yorkta uydurduğu bilgiler arasında uyuşmazlık yaşanıyor.

Kısacası, Allah bunu emretti, dolayısıyla biz yapmak zorundayız söylemlerin dönemi geçti. Günümüz gençleri bilime itaat ediyor, onlara ulaşmak içinde bilimin dilini kullanmak zorundayız. Bilimsel kavramları bir truva atı gibi kullanıp küresel satanistlerin kurduğu o güvenlik duvarını ilk önce aşmalı, sonrada vermek istediğimiz dini mesajları vermeliyiz. Zaman dilimi içinde de ektiğimiz o tohumların o beyinlerde tutmasını ve filizlenmesini beklemeliyiz. Bu konuda da çok sabırlı olmalıyız, çünkü ilkokuldan üniversiteye kadar 20 yılı aşkın süredir satanistlerin beyin yıkamasına maruz kalan beyinleri kurtarmak o kadarda kolay değil. Fakat bunu başarmak bir o kadarda kolay, çünkü inancımız bilimin kendisi. Biz bu beyinlere ulaşamazsak kimse ulaşamaz. İstisnasız her ibadetimiz her Ayet bilimsel bir hakikatı içeriyor. Nice bilimsel sır ve hazine içeriyor ve bunlar açığa çıkmak için bizi bekliyor. Fazla değil, açığa çıkmak için birazcık onlara kafa yormamızı bekliyor. Cemaat ve tarikatlar ama topluma zikir ve ezberden başka birşey sunmadığı, halen bin yıl öncesi yaşamış alimlerin kitaplarını okuttuğu, bunların üzerine zerre bilgi koymadığı için, hem onları yobazlığa hem de gençliğimizi ataistler tarafından işletilen bilim dünyasına kaptırdık. Biz bu yazı dizilerimizle bu gidişata bir dur demeyi amaçlıyoruz. Bilim tarafından kuşatılmış gençlere ulaşmaya onların anlayacağı dilden dinimizi anlatmaya çalışıyoruz. Biz inancımızı araştırmaktan korkmuyoruz çünkü Allaha inanıyoruz. İnancının hurafeler içerdiğine inanan birisi, inancını araştırmaktan korkar. Biz inancımızın hak olduğuna inanıyoruz, içinde zerre hurafe olmadığına inanıyoruz, dolayısıyla araştırmaktan tüm sırlarını açığa çıkarmaktan korkmuyoruz. Araştırdıkçada ne kadar haklı olduğumuzu görüyoruz. Örneğin; cami ve mianerelin altında yatan hikmet. Umarız bu yazımızı okuduktan sonra, sizlerinde inancınıza ve ibadetlerinize olan bağınız ve güveniniz artar. Sizlere hayırlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz...


Cami, Minare- Baz istasyonu ve uydu sistemi: konu derin, bizler sadece olayların akışı hakkında genel bir tablo sizlere çizeceğiz, daha derin bilgiler websitemizin amacını aşar. Olaylar hakkında genel bir fikir edinmeniz bizim için yeterli. Şimdi; her caminin bir minaresi var ve bu minareler caminin kabeye bakan tarafına dikiliyor. Namaz kılarkende kabe istikametine yöneliyorsunuz. Bunun altındaki gizem ne? Bunu anlamanız için günümüzdeki kablosuz iletişim ağına göz atmamız gerekiyor, 1500 yıldır ibadet olarak yaptığımızın aynısını o teknolojik altyapıda görüyoruz çünkü. Örneğin; siz arabada yolculuk ederken cep telefonu sinyaliniz bir baz istasyonundan diğerine iletililiyor. Bu şekilde şebeke ile bağlantınız kopmuyor. Minarelerde bu şekilde hareket ediyor. Dualarınız bir minareden diğerine iletiliyor, son varış noktası olan kabeye kadar. Oradan da Allah katına ışınlanıyor. Bunu biraz açalım; birisine gönderdiğiniz gsm mesajları nasıl o kişiye ulaşması gerekiyorsa, yeryüzünde edilen dualarda Allaha ulaşması gerekiyor. Bazılarınız hocam, duaların Allaha ulaşması için bir araca gerek yok diyebilir. İşte olaylar bu kadar basit değil. Allahın kurduğu düzen o kadar yüzeysel ve basit değil. Örneğin; dualarınızın bir manevi boyutu var birde elektromanyetik enerji boyutu, manevi boyutu (kalbiniz) bir araca ihtiyaç duymuyor ama elektromanyetik boyutu (konuşma ve düşünme) duyuyor. Dilinizden dökülen, aklınızdan geçirdiğiniz her dua, elektromanyetik bir dalga olarak çevreye yayılıyor, Allahta bunların göğe çıkmasını takdir etmiş. Neden? Bunun cevabını yazının sonuna bırakalım inşallah. Kısacası, Allahu Teala yenilmezler 1 filmindeki tesseract gibi, dikdörtgen (Kabe) şeklinde bir güç kaynağını yeryüzüne yerleştirmiş, bunun üzerinden de duaların göğe ışınlanmasını takdir etmiş. Bu sistemde de minarelerin görevi ne? Dualarınızın elektromanyetik boyutu Kabe üzerinden göğe ulaşıyorsa, o zaman ilk önce o akımları kabeye ulaştırmanız, bulunduğunuz yerden binlerce km mesafeyi aşmanız gerekiyor. Bunun çözümüde minarelerde yatıyor. Her yörede bulunan minareler bir baz istasyonu gibi hareket ediyor, Kabe'ye ulaşıncaya kadar duaları birisinden diğerine aktarıyor.

- Sistem nasıl çalışıyor? Bunun bir mikro boyutu var (insan) birde makro (cami). İlk önce mikro boyutu devreye giriyor, siz ilk önce avuç içlerini bir uyduğu çanağı haline getiriyor ve namaza duruyorsunuz. Namaza ayakta başlıyorsunuz, bedeninizde bir baz istasyonu direği gibi beynin ürettiği sinyalleri yöneldiği istikamete aktarmaya başlıyor. Beyin çok güçlü olmasına rağmen, kendi başına ileteceği sinyallerin mesafesi kısıtlı. Bu noktadan itibaren olayın makro boyutu (cami) devreye giriyor. Camilerin içi kavisli bir kubbeye sahip, bu kubbelerde bir uydu çanağı görevini üstleniyor ve kıbleye yöneltmeye çalıştığınız sinyalleri toplayıp, kıble istikametinde bulunan minareye yönlendiriyor. Minareler bu çarkın son durağı, minarelerde sinyalleri bir minareden diğerine aktara aktara dualarınızı Kâbe’ ye ulaştırıyor. Kısa bir özet; avuç içlerinizi bir uydu çanağına dönüştürüyor ve kulağınıza getiriyorsunuz, camilerin kubbeside aynı görevi görüyor. Siz namaza ayakta başlıyarak şebekeyle bağlantıyı kuruyorsunuz, sinyaller Kabe'ye ulaşıncaya kadarda minareler o şebekede bağlı kalmanızı sağlıyor. Anlayacağınız, namazda fiziki anlamda ne yapıyorsanız, o şablonun aynısını ibadet ettiğiniz mekanda da görüyorsunuz. Siz kıyamda, minare kıyamda. Siz iftitah tekbiri alırken ellerin içini uydu çanağına çeviriyorsunuz, minarenin kubbeside bir uydu çanağı. Siz kabeye yöneliyorsunuz, minarede kabe yönünde. Gördüğünüz gibi, herşeyin altında bir düzen bir hikmet var. İslam inancının her emrinin altında bilimsel bir hakikat yatıyor. Bu çarkın son durağı Kâbe. Kâbe dikdörtgen şekline sahip, bu da sinyalleri aktarabilecek en uygun şekil. Mesela hiç merak etmedinizmi, tüm ibadethanelerimiz kubbesi bir yapıya sahip ama Kabe değil. Neden? İşte bunların her birinin altında bilimsel bir gerçek yatıyor. Bir sinyal güçlendirici gibi kendisine ulaşan sinyalleri Allah katına ulaştırıyor.

- Cemaat faktörü: camilerin cemaatı ne kadar kalabalık olursa, birlikten güç doğar misali cemaatin beyin enerjisi birleşiyor ve ortaya daha güçlü bir sinyal çıkıyor. Bu şekilde birbirlerinizin dualarının kabeye ulaşmasında katkıda bulunuyor, oradanda sevap payınızı alıyorsunuz. O yüzden cemaat ile namaz kılmak daha hayırlı. Bir kişinin beyin gücü zayıf kaldığında, cemaatte bulunan başka birisinin beyin gücü o zayıf sinyalleri omuzlayıp Kâbe’ye kadar taşıyabilir. Kimin yüzü suyu hürmetine bir duanın kabul edileceği bilinmez söylemide buradan geliyor. Evde namaz kıldığınızda ne oluyor? Kıbleye yöneldiğiniz için sizin beyin sinyalleriniz en yakınınızdaki minareye gidiyor. O mahallede o semtte o ilçede bireylerin namazları minarelere aktıkçada o sinyaller minarelerde güçleniyor ve minareler o sinyalleri bir sonraki minareye aktarıyor. Nereye kadar; Kabe'ye ulaşıncaya kadar.

- İlk cami: eğer dualarımızın elektromanyetik boyutu Kabe'ye ulaşması gerekiyorsa, Kabe'den göğe çıkıyorsa o zaman Müslümanlar Kabe'den uzaklaştıkça dualarını Kabe'ye ulaştırmak için bir cami ve minare inşa etmek zorunda; aynen. O yüzden İslam, merkezden (Kabe) yayıldı. Yayıldıkça, Kabe'den belirli mesafe uzaklaştıkçada bir cami ve bir minare dikildi. Örneğin; peygamberimiz sav mekkeden hicret etmek zorunda kaldığında, medineye varmadan Kuba köyünde (Kuba Mescit) ilk mesciti inşa etti. Neden Medineye varmayı beklemedi, neden varmadan öncesi bir mescit yaptırdı? Bunun sırrıda yine o elektromanyetik dalgaların iletiminde yatıyor. Kabe ile Kuba köyü arasındaki mesafe ne kadarsa, demek bir minarenin bir sinyali iletebileceği en uzun mesafe o. Merkezle (kabe) sinyal bağını kaybetmeden Allahu Teala peygamberimize oraya bir mescit yapmasını istemiş. Gördüğünüz gibi herşeyin altında bir hikmet bir ilim yatıyor.

- Namazda edilen dualar neden göğe çıkıyor? Namazın manevi boyutu, herhangi bir araca ihtiyaç duymadan göğe çıkıyor, Allahu Teala ama bununla yetinmemiş fiziki anlamda da göğe yükselmesini takdir etmiş. Neden? Bunun sırrı miraç hadisesinde saklı. Peygamberimiz sav fiziki boyutta göğe çıkıyor ve o fiziki yükselişin ümmetinede nasip olmasını istiyor. Bunun üzerinede Allah, namazı bize farz kılıyor ve namazda birşeyin fiziki anlamda göğe yükselmesine izin veriyor. Bu bedenimiz olamayacağına göre, çünkü bedenlerimizde o arınmışlık yok, namazda edilen dualarımızın göğe çıkışına izin veriliyor. Peygamberimiz sav nasıl fiziki boyutta miraca yükseldiyse, namaz kılarken bizlerden de birşeyin fiziki anlamda göğe yükselmesine izin veriliyor, bu da dualarımız. Yani, her namazda bizlerde ettiğimiz dualarla miraca çıkmış oluyoruz. Anlamanız gereken, namazda edilen dualar sadece manevi boyutta göğe yükselmekle kalmıyor, peygamberimiz sav gibi fiziki anlamda da göğe yükseliyor.

- Bu noktada aklınıza gelmesi gereken bazı sorular: namaz esnasından edilen dualar fiziki anlamda göğe yükseliyor, namaz kılmayanların veya namazda olmadığınız dönemdeki dualarınızın ama değil, o zaman aklımıza gelen birinci soru; eğer dualarımız fiziki anlamda namaz esnasında göğe yükseliyorsa, o zaman dualarımızı kıyam, rüku ve secdede yani namazdan sonra değilde namazın ortasında yapmak daha uygun değilmi? Namaz bitişinde, sağa ve sola selam vererek minare ile bağlantı yani şebeke ile bağlantı kopuyorsa, namaz sonrası dua etmenin anlamı ne? İkincisi; namaz esnasında fiziki anlamda göğe çekilen duaların mahşeri sorguda bizlere acaba ne tür getirisi olacak? Bazı insanlar namaz kılıyor bazıları kılmıyor, herhalde namaz kılanlara bunun bir getirisi olması gerek, bilhassa namazda edilen dualar fiziki anlamda da göğe çekiliyorsa.

Özetlersek: ibadetleriniz sandığınız gibi sadece belirli hareketlerden ibaret değil, o hareketlerin her birin altında bir hikmet yatıyor. Örneğin namaz ve camilerin şabolunu. Sizce namaz kılarken avuç içlerimizi kulağımıza getirerek namaza başlamamız ve bunun bir uydu çanağını andırması, camilerinde kavisli bir kubbeye sahip olup camilerinde bir uydu çanağını andırması sizce tesadüfmü? Ya da minarelerin baz istasyonu gibi bir şekle sahip olması, her birin aynı istikamete dikili olması? Değerli dostlar; namaza, cami ve minarelere baktığımızda bunun günümüzün iletişim ağları ile aynı sistem üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Bu da bizlere namaz, cami ve minarelerin boş şablondan ibaret olmadığı, bir üst akıl tarafından (Allah) dezayn edilmiş olduğunu gösteriyor. Sinyallerin toplanması için kubbesi bir kavis, sinyal iletici olarak uzun bir minare, o minarenin kıble yönüne inşa edilişi, namaz esnasında minareye yönelmemiz ve minarelerinde kıble istikametinde olması, bunların her biri bizlere bir düzenin varlığına işaret ediyor. Allahu Teala ilk önce bu altyapıyı icat ediyor, sonrası o ibadetleri yeryüzüne indiriyor ve peygamberler üzerinden o usul ve şekli bize gösteriyor. Uzun lafın kısası, camilerin kubbesi ve minaresi sembolik değil. Minaresiz ve kubbesiz bir ibadethane, uydu ve baz istasyonundan yoksun bir iletişim ağına benzer, sinyalleriniz olduğu yerde kalırdı. Dikkatinizi çektiyse göğe yönlendirmek istediğimiz her ibadeti Kabe yönünde yapıyoruz. Örneğin; kurban keserken. Bunun sebebi, o ibadetin üzerine adresi yapıştırmamız. Kıblesiz bir ibadet üstünde adresi olmayan bir posta zarfına benzerdi, o ibadetiniz olduğu yerde kalır, bir yere gidemezdi. Örneğin; başka inançlarda Allaha ibadet ediyor, ibadetlerinde Kabe'ye yönelmedikleri için ama ibadetleri fiziki anlamda göğe yükselmiyor.

- Lütfen dinimizi araştıralım: bu yazımızda bizler sadece bir şeyin varlığını bilincinize taşıyoruz, daha derin açıklamalar sitemizin amacını aşar. Bu konu hakkında ilahiyat fakültelerinde doktora tezleri yazılmalı ve diyanet işleri laboratuvar kurmalı. İbadetlerimizin her biri istisnasız bilimsel bir içeriğe sahip. Bizim tavsiyemiz, oturduğunuz yerden ahkam kesilmeyin, kıçlarınızı kaldırın ve bunları araştırın! Nasılmı? Caminin etrafındaki elektromanyetik yoğunluğu cemaatin olduğu vakit ve olmadığı vakitlerde ölçün. Bu yoğunluk minarenin etrafında yoğunlaşıyormu ona bakın. Doğu illerimizde, kabeye daha yakın olan minarelerde bu yoğunluk artıyormu? Sayın okurlarımız; bilim bu şekilde işler ve bu şekilde ilerler, bir tez ortaya atılır ve sorular sorulur ve bunlar araştırılır. Eğer yan gelir yatarsanız, ön yargılarınız ile hareket ederseniz veya nefsin kolayına gelen arapça, hadis ve İslam tarihi öğrenmekle yetinirseniz, o zaman ne günümüzün gençliğine bir faydanız dokunur ne kendinize ne de dinimize.







kelimelerden türemiş hurafeler