bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

cihat ne zaman hak



Günümüzün tarikat ve cemaatleri maalesef batı tarafından ele geçirilmiş. Hangi İslam ülkesine bakarsanız bakın, bir darbenin arkasında bir ülkenin çöküşünün arkasında satılmış cemaat ve tarikatlar görüyorsunuz. Cihat ve şeriat gibi kavramlar ile Müslümanlar kandırılıyor, sonrada İslama değil batının amellerine hizmet eden proje ve çatışmaların içine sürükleniyorlar. Durum bu olunca bizler onca gencimizi batıya kaybediyor, İslamın yara almasına mani olamıyoruz. Biz bu yazılarımızla üzerimize düşeni yapalım; bir hocanın ajan olup olmadığını, bizleri kullanmak istediğini nereden anlarız? Bunun çok basit bir formülü varmı ve cihat ne zaman hak? Yazımızın konusu bunlar, sizlere hayırlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz. Sayın okurlarımız; bu yazıları faydalı buluyorsanız lütfen bunları kendinize saklı kılmayın ve çocuklarınızdan çevrenizdeki eş dostlara kadar herkesle paylaşın. Biz yıllarca kimseyle bu bilgileri paylaşmadık ve paylaşmayıda düşünmüyorduk, taa ki birileri; hocam bu bilgileri paylaşmazsanız bunun bir vebalı var deyinceye kadar. Bilgi paylaşmayı zorunlu kılar. Bu bilgilere sahip oluyor ve faydalı görüyorsanız, vebal altına girmemek için lütfen paylaşınız. Bunuda bir yük olarak değil, sevap zinciri (piramit sistemi) gibi düşününüz. Biz bu yazılarımızı gençlerimizin İslam dinini daha iyi anlaması ve daha bilinçli yaşaması için tasarladık. Biz bu yazılardan Allah rızası dışında hiç bir menfaat ve çıkar beklemiyoruz. Websitemiz kendi alanında en çok tıklanan sitelerden birisi olmasına rağmen, site içinde reklam bile kullanmıyoruz. Tek amacımız faydalı gördüğümüz bu bilgileri sizinle paylaşmak. Gençliğimizin ve dinimizin geleceği için lütfen paylaşınız.

İslam kendi aklınızı kullanmanızı ve farklılıklara hoşgörülü davranmanızı ister: Kuran-ı Kerimi incelediğinizde Allahu Taalanın Ayetleri ikiye ayırdığını görüyorsunuz, bazen konuya doğrudan giriyor bazen etrafında dolaşıyor. Doğrudan konuya girdiğinde buna muhkem Ayetler diyoruz, dolaylı yoldan girdiğinde müteşabih. Hangi konulara doğrudan giriyor hangilerine girmiyor diye konuyu biraz daha derinden araştırdığınızda, imanınızı sıkıntıya sokacak konulara doğrudan girdiğini, sıkıntıya sokmayacak konulara ise geniş açıdan yorum getirdiğini görüyoruz. Örneğin; namaz kıl, oruç tut, haramdan uzak dur, zina etme, kumar oynama, Allaha şirk koşma gibi imanınızı sıkıntıya sokacak konulara doğrudan değiniyor. Diğer konularda ise sınırları çiziyor, o sınırların içinde size özgür yorum hakkı tanıyor. Neden? Fikir ve görüşte değişiklik olsun diye! Allahu Teala İslam inancını siyah ve beyaz gibi iyi ve kötüden ibaret değil, içinde çeşitli renkleri barındıran bir inanç sistemi olsun istemiş. Bu inancı kurarkende kişilere bir yorum payı bırakmış. O yüzden müteşabih Ayetler üzerinde insanların binbir çeşit farklı görüşü var. O görüşlerin sapkın boyutta olmadığını nereden anlıyoruz? Başka Ayetlerden. Bir Ayetin sınırlarını başka Ayetler çiziyor. Birisi sapkın bir yorum getirmişmi getirmemişmi, onu o Ayete bakarak değil başka Ayetlere bakarak anlayabilirsiniz. Kur'an-ı Kerim bir bütün. Ayetleri ele aldığınız zamanda bir bütün olarak ele almalısınız.

Devam edelim; doğa nasıl binbir çeşit bitki örtüsünden oluşuyorsa, Allah insanında farklı kıyafet farklı görüş farklı zevklerden ibaret olsun istemiş. Allah tek tip insandan hoşlanmaz. Bu Allahu Tealanın haşa hayal gücünden yoksun, yaratmakta sınırlı olduğu imajını verir. Böylesine bir imaj oluşmaması içinde Allah ne yapmış, bizleri farklı zevk ve renklerde yaratmış. Günümüzde yaşadığımız ne ama; Allah bizlere yorum payı tanırken farklılıklara vurgu yaparken, başkaları (tarikat ve cemaat) bu yorum hakkını elimizden alıp bizleri tek tip insan tek tip müslümana dönüştürme derdinde. Örneğin; çarşaf ve sakal. Birileri Ayetlerin
çizdiği sınırların dışında İslama yorum getiriyor, kendileri dışındakilerede yorum hakkı tanımıyor. Günümüzde birileri maalesef İslamı kendi tekeline almış, sahiplenmiş ve kendi hastalıklı zihniyeti doğrultusunda tek tip Müslüman oluşturma çabası içinde. Özetlersek; Ayetlerin çizdiği sınırları bilelim ve bu sınırlar içinde farklılıkları doğal ve hoş karşılayalım. Sınırların dışından hareket edenlerden de uzak duralım. 1) Aklınızı lütfen kimseye kiraya vermeyin. Allah bile aklınızı hipotek altına almazken siz neden aklınızı başkalarına teslim ediyorsunuz. 2) Kimseye yaşantınızı zorunlu kılmayın. Allah bile belirli bir yaşantı ve giyim tarzını yeryüzüne zorunlu kılmazken sizler neden kendi görüşünüzü, yaşantınızı yeryüzüne hakim kılmaya çalışıyorsunuz?  

Cihat nedir? İlk önce cihatın tanımını yapalım; Allahın emirleri doğrultusunda yaşam sürdüren, sürdürmeye çalışanların çabasına cihat denilir. Yaptığınız işi Allah için, Allahın emri olduğu için yapıyorsanız yani yaptığınız işin ucu Allaha dayanıyorsa o zaman o söz ve eyleme cihat denilir. Allahın rızasını kazanmak için yapılan her niyet, düşünce ve eyleme cihat denilir. Buraya kadarını hepiniz biliyorsunuz, şimdi size bilinmeyeni anlatacağız, o da iki tür cihatın olduğu. Birisi bireylerin cihatı diğeri ise ÇOĞUNLUĞUN cihatı! Herkes size cihattan bahseder, bunun Allahın bir emri olduğunu söyler, size söylemedikleri ama; iki tür cihatın olduğu ve biri için geçerli olan kuralın diğeri için geçerli olmadığı! Eğer bir kişi size cihata çağırıyorsa kişiye şu soruyu sorunuz; hangi cihata çıkmamızı istiyorsunuz, kendi cihatımızamı yoksa çoğunluğun cihatınamı?

- Bireylerin cihatı nedir? Kendi hayatınızla ilgili eylemlere bireylerin cihatı denir. Örneğin; mesleğinizi en düzgün şekilde icra etmej, helal rızık kazanmak, akraba ve komşularla iyi geçinmek, güzel giyinmek, güzel konuşmak vs. Bunları insanlık adına yapıyorsanız o zaman iyi bir insansınız, Allah için yapıyorsanız ama Allahın bir emri olduğu için, Allahı gözönünde bulundurarak yapıyorsanız ama o zaman siz iyi bir Müslümansınız, Allah için yaptığınız içinde cihat içindesiniz. Özet: kendi hayatınızı içeren eylemler bireysel cihata girer. 

- Çoğunluğun cihatı nedir? Cihata çağrıldığınız şey kendi hayatınızla ilgili değilde toplumla ilgili ise buna çoğunluğun cihatı denilir. Örneğin; bir kitleyi sokağa veya savaşa çağırmak gibi. Bir eyleminiz kendinizi değilde toplumu ilgilendiriyorsa, buna çoğunluğun cihatı denilir. 

- Bireysel cihat ile çoğunluğun cihatı arasındaki fark ne? Bireyleri ilgilendiren cihatların kararını Allah o bireylerin kendisine, toplumu ilgilendiren cihatlarda ise çoğunluğun onayını şart koşmuş! Şıhlarınızın sizden gizlediği noktada bu. İki tür cihat var; birisi kişilerin cihatı diğeri ise toplulukların cihatı. Birisinin kararını siz kendiniz veriyorsunuz, diğerinin kararını ise o toplum önderleri. Farkı anladınızmı? Örneğin; şıhınız size sabahtan akşama kadar cihattan bahsedebilir, sizi ama İslam adına millet ve toplum adına cihata çağıramaz. Neden? Çok basit, toplumu temsil etmiyor! Toplum tarafından seçilmiş deği, toplumun yüzde birlik bir kesimini ya temsil ediyor ya da etmiyor. Toplumun çok az bir kesimini temsil eden biriside o toplum adına karar veremez. Verirse, bu Allah nezinden meşru olmaz. Allahu Teala savaş ve din gibi toplumun tamamını etkileyebilecek konularda cihat çağrısının ancak ve ancak çoğunluğun kararıyla alınabileceğini söylüyor. Bu tür cihat çağrıları çok büyük acılara sebep olabileceği, ülkeleri yıkıma sürükleyebileceği için, toplumu ilgilendiren cihat kararları alınmadan öncesi Allah, topluma önderlik eden liderlerin bir araya gelmesi ve istişare etmesini şart koşmuş. Kendi hayatınızla ilgili kararı kendiniz verebilirsiniz, çünkü yanlış bir iş yaptığınızda sadece kendinize yapmış oluyorsunuz. Çoğunluğu ama bir işe ittiğinizde milyonlar hatta milyarlar bundan etkileniyor.

Örneğin; cihat çağrılarına kanıp İslam ülkelerine cihata koşan ve o ülkelerde kaosa sebep olanlar. Bunun önüne geçmek içinde Allah, toplum ve islam adına konuşmayı bireylere yasaklamış. Çoğunluk namına kararlar almayı ancak o çoğunluğun seçtiği liderler alabilir demiş. Örneğin; özgür suriye ordusunun cihatı hak çünkü suriye halkının çoğunluğunun istişare ve desteği sonucu bu karar alındı. PKK'nın cihatı ve cihat çağrıları ama hak değil çünkü kürt halkının çoğunluğunun onayı ve desteği bu kararda bulunmuyor. Elbette, çoğunluğun bir karar alması, bunun Allah nezdinde doğru bir karar olduğu anlamına gelmiyor. Biz size sadece kuralları anlatıyoruz. Örneğin; erdoğan insanları cihata çağırabilir çünkü çoğunluğu temsil ediyor. Kılıçdaroğlu ama sokağa çağrı yapamaz çünkü çoğunluğu temsil etmiyor. Umarız olayı anlamışsınızdır? Eğer Allahu Teala çoğunluğun seçtiği kişiler dışında, bir de bireylere o hakkı tanımış olsaydı o zaman sahte şıhlar tarafından dünyanın farklı yerlerine gönderilen cihatçılardan Allahta sorumlu olurdu! Siz yabancı ajanların tuzağını düştükçe, işid, el kaide, pkk ve fetö gibi örgütler kuruldukça Allahta bundan sorumlu olurdu. Bu vebalden kurtulmak, sorumluluğu sizin omuzlarınıza yüklemek içinde Allah ne yapmış; çoğunluğu ilgilendiren cihatlarda çoğunluğa danışın kuralını getirmiş, topu çoğunluğa atmış.

Ya çoğunluğun başındaki lider bozulduysa, kötüyse ne olcak?
Başınızdaki liderin kötü olup olmadığı kararını siz kendiniz veremezsiniz. Ona bakarsanız ülkemizde %30'luk bir kitle erdoğanın ülkeyi felakete sürüklediğine inanıyor. Bizim gibi %70'lik bir kitlede bu sıkıntılı günlerde iyiki öyle birisi var diyor. İnsanların şahsi görüşleri farklı olabileceği için, toplumu ilgilendiren konularda Allah istişare ile hareket etmenizi farz koşmuş. Şimdi; varsayalımki toplumun kanaat önderleri ile danıştınız ve bu istişareler sonucunda liderinizin vatana ve millete ihanet içinde olduğu ortaya çıktı, o zaman yine ülkeyi yakıp yıkamaz ve cihat çağrısı yapamazsınız. O kötü lider nasıl başa geldiyse, onu ancak o yoldan indirebilirsiniz (seçimse seçim darbeyse darbe). İslam hakkında birşey dikkatinizi çekmiş olmalı, o da sabır ve bir yanlış yapıyorsanız onun bedeli size ödetişdiği. Eğer bir yanlış yaptığınızı anladıysanız, onun bedelini ödemeye hazır olmanız gerekiyor. Yanlışınızın bedelini ortalığı yakıp yıkarak, sabır içermeyen, şiddet içeren eylemler ile düzeltemezsiniz. Varsayalımki seçime gidiyor ve o kişi yine seçiliyorsa, o zaman ya siz şahsi düşünüyor ve o lider kötü değil ya da toplum olarak demek bunu hak ediyorsunuz, bir çöküş dönemi içindesiniz. İslamı anlamak aslında sanıldığı kadar zor değil, İslam dini trafik tabelaları gibidir, yolunuzu kaybetmemeniz, çevreniz hakkında sürekli farkındalık içinde olmanız için size sürekli yol gösterir.

Örneğin; kötü bir kişi tarafından yönetiliyorsanız o zaman ülkeniz yokluk ve yoksulluk içinde, bir çöküş dönemi içinde olur. Eğer ama ülkeniz refahını artırıyor, bir yükseliş içindeyse o zaman başınızdaki liderin iyi olduğunu çıkarabilirsiniz. Allah kişinin niyetini dışa, hayatına ve çevresine yansıttığı için, kişinin kendisine bakmadan, sadece sebep olduğu şeylere bakarak onun ne mal olduğunu rahat çıkarabilirsiniz. Yani liderinizin kendisine bakmanıza bile gerek yok, ülkenizin gidişatından başınızdaki liderin iyi olup olmadığını anlarsınız. Kötü çıktığı zamanda, nasıl onu başa getirdiyseniz ancak o yol üzerinden indirebilirsiniz. Darbeyle, sokak olayları, döviz manipülasyonları ile indirirseniz ne olur; hile yapmış kendinizin koyduğu kuralları çiğnemiş olursunuz. Böylesine bir durumda Allah nezdinde siz hak olmaz, Allahın gazabını üzerinize çekersiniz. Cihat çağrılarına gelirsek, çoğunluğa sırtınızı dönerek kendi kafanızca toplum adına kararlar vermeye kalkışmayın ve toplum adına kararlar vermeye kalkışan azınlıkların peşinde de koşmayın. Bakınız; çoğunluğun lideri arkasından koşarsanız size günah yüklenmez. Bu karar çoğunluğun istişaresi ile alınan bir karardı der Allah, kullarım benim tavsiyemi dinledi der ve sorumluluğu kendisi üstlenir. Azınlıkların peşinde koşarsanız ama o zaman böyle bir özrünüz olmaz. O gurubun işlediği her suça ortak olur, onlarla birlikte hesaba çekilirsiniz. Çoğunluğun liderine güvenmiyorsanız, o kişi hangi yolla geldiyse o yoldan devirin. Seçimle geldiyse seçimle silahla geldiyse silahla. Kıssas kıssas. Kıssasın dışına çıkar, kişinin geldiği yoldan değilde onu farklı bir yoldan devirmeye kalkışırsanız (gezi olayları) Allahın kuralını çiğnemiş olur, yaptığınızdan hesaba çekilirsiniz.

Başka bir ülkede çoğunluk tarafından alınmış bir cihata katılabilirmiyiz? Örneğin; öso'nun suriyede verdiği mücadele. Çok kısa ve öz; katılamazsınız! Katılabilmeniz için çoğunluğun lideri bu yönde bir emir vermesi gerek. O savaş ne kadar hak olsada, siz kendi kafanıza göre katılamazsınız. Bu Müslüman kardeşleriniz olasada, savaşamazsınız. Neden? Aileniz ve toprağınız sizi kendi ülkenize faydalı olmanız için büyüttü, başka bir ülke için değil. O savaş o ülke insanı için bir imtihan, sizin için değil. Siz ilk önce kendi arka bahçenizden sorumlusunuz. Sizin ülkeniz sabah akşam saldırı altındayken, kendi ülkenizde çetin bir hak ile batıl savaşı varken siz başka ülkelerin menfaatleri için koşturursanız bu Allah katında hoş karşılanmaz. Siz kendi ülkenizde ne yapabilirsiniz ilk önce bunun muhakemesini yapacaksınız. Sizin ülkenizdeki mücadele size zahmetli geliyor ve siz; "suriye gideyim bir kurşun yiyip şehit olayım ve bu dünyadan kurtulayım" diyorsanız yani kestirmeden cennete girme hesabı içindeyseniz bizce o hesabı tekrar gözden geçirin. Her halk kendi günah yüküne göre bir imtihanla yüzleştirilir. Bu bazı ülkelerde iç savaş olur bazılarında terör örgütleri bazılarında derin devlet yapılanmaları bazılarında ise darbeler. Ülkenizin şuan bir savaş içinde olmaması ülkenizde hak ile batıl arasında çetin bir savaşın var olmadığı anlamına gelmez. Siz ülkeniz adına İslam adına cihatmı etmek istiyorsunuz, o zaman çoğunluğunuzun liderine kulak asın. Örneğin; seçimler büyük bir cihattır. Seçimler bir savaş meydanıdır. Kaybettiğinizde baatı bir kurşun sıkmadan ülkenize hakim olacak, böylesine bir şeyden bahsediyoruz. İlla vatan ve millet adına cihat etmek istiyorsanız, seçim dönemlerinde ne yapabilirim deyip o süreci iyi değerlendirmeye çalışın. Günümüzde savaşın bir ayağıda medya üzerinden, sosyal paylaşım platformları üzerinden yürütülüyor. Eğer illa İslam adına, millet ve vatan adına cihat etme arzusu varsa kendi çapınızda sosyal paylaşım platformlarında bir cihat verin. Yani ne kendi kafanıza göre cihat çağrısı yapabilirsiniz ne de kendi kafanıza göre birilerin yaptığı cihat çağrısına katılabilirsiniz. Her birey ilk önce kendi ailesinden, mahallesinden kasabasından ülkesinden sorumlu. Kendi mahallenize, kasabanıza hayrınız olmayacak sonra dünyanın bir köşesinde İslamı kurtaracaksınız, öylemi? Hadi oradan!

İslam adına bir birey olarak cihat etmek imkansız, o zaman diyorsanız.
Aynen. Suuistimallerin önüne geçmek içinde öyle olması gerekli. Çoğunluğun onayını almak sizlere küçük bir detay gibi görünebilir, ancak bu detay sizleri birileri tarafından kullanabilir olmaktan çıkarıyor. Eğer geçmiş alimler bu küçük detayı Müslümanlara bildirseydi günümüzde deaş ve taliban gibi örgütler türemezdi. Değerli okurlarımız, siz kendi hayatınızın cihatından sorumlusunuz. Siz Allah adına çoğunluk adına kararlar veremezsiniz. Allahın rızasını kazanmak istiyorsanız Allahın koyduğu kurallar doğrultusunda oyunu oynayacaksınız. Örneğin; fetö. Şantaj, yalan, haram, iftira, kumpas, gizlice gözetleme, takiyye, içki helal, gerekirse namaz ve oruçtan uzak durmak gibisine bunlar her türlü yolu kendilerine mübah gördü. Büyük hedef ve amaç doğrultusunda herşeyi yapabileceklerine inandılar. Sonuç; bir veba gibi herkes bunlardan uzak duruyor. Lanet üzerlerine indi ve bu daha iyi günleri. Eğer biz bunu hak için yapıyoruz, dolayısıyla herşey bize mübah olsaydı, o zaman Kur'an-ı Kerim ve onca yasak indirilmezdi. Hak ile baatıl arasındaki farkta bu, birisi meşru yollardan hedefe ulaşır diğeri ise gayri meşru. Birisi gizlenir diğeri gizlenmez. Birisi Allahın belirlediği sınırlar içinde hareket eder diğeri değil. Eğer birisi sizi gayri resmi yollara, ahlaki olmayan yollara itiyorsa bilinki size hakka değil şeytana hizmet ediyorsunuz.

Kural çok basit; çoğunluğun lideri sizi İslam ve millet adına cihata, şıhlarınızda size bireysel cihata kendi hayatınızla ilgili cihata davet edebilir. Kendi hayatınızı nasıl Allaha uygun bir yaşantıya dönüştürebilirsiniz, sizi ancak ona davet edebilir. Siz veya hocalarınız insanları ne İslam adına cihata çağırabilir, ne de toplum adına sokak eylemlerine çağırısı yapabilir ne de millet adına savaş ilan edebilir. Bu tür hakları Allahu Teala çoğunluğun temsilcilerine vermiş. Eğer şıhınız söylemlerinde samimiyse, o zaman konuyu toplumun kanaat önderlerine taşır ve toplum nezdinde bunun istişare edilmesini ister. Art niyet besleyen bir şıh ise ne yapar; gizli saklı toplantılar düzenler. Hücre evlerinde insanları dünyanın farklı yerlerindeki çatışmalara ikna etmeye çalışır. Şıhlar istihbarat örgütlerine çalışır, bunlarda kişinin kendi ülkesine savaş açmayacağını bildiği için, başka bir ülkedeki çatışmaya ikna etmeye çalışır. Dünyanın neresinde acilen bir savaşçıya ihtiyaç varsa, kişiler o ülkedeki savaşa ikna edilmeye çalışılır. Adamlar düzeni kurmuş. Olanda İslama oluyor. "Ey iman edenler! Siz baş başa gizlice konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşmayın. İyilik ve takvayı konuşun ve huzuruna toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının. Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir. Oysa Şeytan, Allah’ın izni olmadıkça inananlara hiçbir zarar veremez. Mü’minler Allah’a dayanıp güvensinler"
. (Mücadele Süresi; 9-10). Gizli konuşmalar şeytandan gelir, eğer birisi sizle gizli konuşmalar yapıyorsa bilinki çoğunluğun aleyhine iş çeviriyorsunuz ve bilinki yanlış yoldasınız ve bilinki bu sizin için hayrla sonuçlanmayacak!

İslamı biz düşünmezsek kim düşünecek, diyorsanız.
Çok basit; ALLAH! İslamın bir sahibi var. Siz islamdan birinci derece sorumlu değilsiniz. Birinci derece sorumlu olan Allah. Sizler ilk önce kendi hayatınızdan sorumlusunuz, sonrası milletinizden sonrası vatanınızdan sonrası İslamdan. İslam adına cihat edenlere bir bakınız, kendi hayatlarında hiç birşeyi başaramamış, kendi aile ve milletine zerre kadar faydası olmamış tipler. Bunlarmı İslamı kurtaracak? Siz kendi hayatınızdan sorumlusunuz İslamdan değil. Zaten kendi yaşantınızı İslam dinine göre biçimlendirirseniz, İslam dinine en büyük iyiliği yapmış oluyorsunuz. Sizin ama kendinize, ailenize ve mahallenize bir faydanız yok ki İslama olsun. Siz kendi ayaklarınızın üzerinde duramıyorken kendinize hayrınız yokken, sizmi İslamı kurtaracaksınız? Siz ilk önce kendi hayatınızı düzene sokunuz, sonrası ailenize, mahallenize, şehrinize ve ülkenize olan sorumluluklarınızı yerine getiriniz, kimbilir belki o zaman Allah, İslam adına birşeyler yapmayı sizede nasip eder!

Not: el kaide ve deaş gibi terör örgütlerine katılan tiplere baktığımızda, bunların depresyon ve bunalım içinde olan, esrar ve hapis ortamından çıkmış, şiddet içeren geçmiş, intihar psikolojisine sahip, okul ve mesleki hayatı başarısız, özel hayatı kaos içinde olan kişilerden oluştuğunu görüyoruz. Bu tür örgütlere katılan kişilerin insan ve hayattan nefret eden tiplerden oluştuğunu görüyoruz. Sizce Allah bu tiplere İslam adına cihat etmeyi nasip edermi? Elbette etmez. Onlara ancak sahte şıhların sahte cihatların peşinde koşmak nasip olur. 

Hocanızın bir ajan olduğunu nasıl anlarsınız?
1) Toplantılar gizli gerçekleşiyorsa, 2) çoğunluğu temsil etmiyorsa, 3) davanızın uluslararası boyutu varsa, 4) fetvalar genelde azap ve savaş Ayetlerini içeriyorsa ve 5) liderlerinizin ağzından kin ve nefret söylemleri çıkıyorsa. Bağlı olduğunuz cemaat gizli toplantılar yapıyorsa ve cemaatinizin uluslararası ayağı varsa, üstüne bir de şıhınız yabancı bir ülkede yaşıyorsa (fetö, süleymancılar, ahmed hulusi) bilinki siz çoktan kuyruğu kaptırdınız. İslami bilgiye sahip olmasanızda genel mantık açısından tuzağı görüp o ortamdan uzaklaşmalısınız. Çoğunluk konusunu bir üstte zaten ele aldık. Gelelim azap ve savaş Ayetlerine ve nefret diline; eğer şıhınız ağırlıklı olarak azap ve cihat Ayetleri üzerinde duruyorsa ve ağzından şuna buna yönelik nefret söylemleri çıkıyorsa, o zaman bilinki o bir ajan! Sayın okurlarımız; Kur'an-ı Kerim bir aynadır, onu açıp baktığınızda kendinizi görürsünüz. Örneğin; bazıları Kuran-ı Kerimi açar, hatim eder ve kendilerine bir özetini yaparmısınız denildiğinde onlar bizim dikkatimizi en çok Allahın merhameti çekti der. Bu kişilerin kendileri merhamet dolu olduğu için, onlar Kur'an-ı Kerimi okuduğundan en çok Allahın o vasfı gözlerine batar. Bazı insanlar adalete önem veriyor, onlar Kur'an-ı Kerimi okuduklarında onlarda daha çok adalet merkezli bir Kur'an görüyor. Bazıları güzel ahlaklı, onlar Kur'an-ı Kerimi hatim ettiğinde de sanki güzel ahlakın tarifini yapan bir roman, bilimsel bir dergi okuduklarını sanır. Geçmişinde şiddet, kalbinde nefret olan insanlar Kur'an-ı Kerimi okuduğunda ne olur? Onların gözüne en çok Allahın azap ve cezalandırma Ayetleri batar. Neden? Birincisi, nasip. Onlar Allahın merhameti gibi af içeren güzel ahlak gibi sevap içeren şeyleri hak etmiyor. Onlar cezayı hak ediyor. İkincisi, bu bir niyet meselesi. Kişi içinde ne niyeti barındırıyorsa, ilham aldığı şeyde o alanda olur. Demek bu kişiler başkalarına yönelik şiddet içeren niyetlere sahipki, gözlerine en çok o tarz Ayetler batıyor.

- Azap ve savaş Ayetleri neden kullanılıyor? Kur'an-ı Kerimin çok özellikleri var, bunlardan biriside Kur'an-ın bir terazi olması. Bu terazide azap Ayetleri bir ucu temsil ediyor, diğer ucunu ise merhamet, sevgi, şefkat Ayetleri. İkisine eşit değer verdiğinizde dengeli bir hayat sürdürüyorsunuz, vermediğinizde fıtratınız bir yöne doğru kayıyor. Kur'an-ı Kerim bir heykel traşcısı gibi düşünün, okuduğunuz her Ayeti kalbinize işliyor. Okuduğunuz Ayet eğer adaletten bahsediyorsa adalet duygularını kalbinize kazıyor, merhametse bağışlama duygularını. Bu teraziyi dengede tuttuğunuz müddet, Allahın tüm Ayetlerine eşit değer verdiğiniz müddet sıkıntı yok, Allahın tüm güzellikleri kalbinize nakşedilir. Savaşmak için cesarette size verilir, sevmek ve yaşatmak için merhamet duygularıda. Varsayalımki ama sadece azap ve savaş Ayetlerini okuyorsunuz, bu durumda ne olur? O Ayetler terazinin diğer ucundaki Ayetleri, yani merhamet duygularını kalbinizden silmeye başlar. Siz azap ve savaş Ayetlerini okudukça hem o Ayetlerin enerjisini alırsınız hem merhamet duygularınız silinmeye başlanır. Bir müddet sonrada cehennemin bekçileri gibi duygudan yoksun, merhametin ne olduğunu bilmeyen bir varlığa dönüşürsünüz. Size bir esir getirdiklerinde ve bunun kellesini kes dediklerinde, gözünüzü kırpmadan hiçbir acıma duygusu hissetmeden yapar hale gelirsiniz. İstihbarat örgütleri azap ve savaş Ayetlerinin Müslümanlar üzerindeki bu etkisini bilir ve bundan yararlanmak, kurdukları terör örgütlerine eleman devşirmek için, talebelere sürekli azap ve savaş Ayetlerini okutur ve dinletirler. Savaş ve azap içeren Ayetler o kadar ağır bir enerjiye sahip ki, örneğin o Ayetlerden birisi peygamberimiz sav deve üstündeyken indiğinde, Ayetin ağırlığından deve dizlerinin üzerine çöküyordu. Devenin bile kaldıramadığı böylesine ağır bir enerjiden bahsediyoruz. Bu ağır enerjilere maruz kalan öğrencilerde bu enerjinin altında kayboluyor. Yüzlerindeki o nurani o masumane enerji gidiyor, yerini bir karanlık alıyor. Siz o negatif enerjiyi onlara baktığınızda hissedebilirsiniz. Gözlerinin içinde bir ümitsizlik bir nefret bir karanlık görürsünüz.

- Devşirme nasıl gerçekleşiyor. Elinizin altındaki talebelere ilk önce bol azap ve savaş Ayeti dinletiyor ve okutturuyorsunuz. Bu Ayetler bir müddet sonra o öğrencinin içindeki karanlığı açığa çıkarmaya başlıyor. O karanlık açığa çıktığını nasıl anlıyorsunuz? Bir Müslüman konuştuğunda güzel konuşur. Azap Ayetlerine maruz kalan talebeler konuştuğunda ise, ağızlarından şu veya bu ırka millete karşı sadece kin ve nefret söylemi çıkar. Başlarındaki abi ve ablalar bunu gördüğü an da, şeytanın açığa çıktığını anlar ve o talebeyi bir sonraki safhaya hazırlar. O talebe o örgütlenmenin içindeki daha gizli toplantılara davet edilmeye başlanır. Aşama aşama, beyin yıkama süreci ilerledikçe kişi örgütlenmenin daha derinine sokulur. Örneğin; eğer o genç talibana gönderilecekse, rusya ve amerika aleyhi galyana getiriliyor. Eğer işid'e gönderilecekse şiilere karşı gaza getiriliyor. Özeti: siz tertemiz duygularla inancınızı doğru öğrenme niyetiyle cemaatlere, tarikatlara giriyorsunuz orada ise işlene işlene, kalbinize nefret ve aşırılık duyguları doldurula doldurula şeytanın askerlerine dönüştürülüyorsunuz.

Not:
bazılarına nefret pompalanmasına gerek yok bile. Bunlar hayatlarında yeterince kin ve nefret biriktirmiş. Bunlar bir cemaate veya tarikata girdiğinde tuzağa düşmeye dünden hazır. Örneğin; her sohbette gözlemciler bulunur. Bu gözlemciler sohbetlerde kimlerin daha öfkeli söylemler geliştirdiği kimlerin daha kontrolsüz hareket ettiğini gözlemler. Bunlar üstlerine rapor edilir, sonrası o kişi hakkında bir araştırma yapılır. Sicili uygun bulunduğunda da özel sohbetlere davet edilir. Gördüğünüz gibi, siz masumane niyetler ile bir cemaate veya tarikata katıldığınızı zannediyorsunuz, arka planda neler olup bittiğinden kişilerin nasıl süzgeçten geçirildiğinden ise haberiniz olmuyor.






kelimelerden türemiş hurafeler