Bir tv programına iki ilahiyatçı profesörün çıkarıldığı ve kabir azabı hakkında sorular cevapladığını gördüm ve bu gördüklerim üzerinede böyle bir yazıyı kaleme almaya karar verdim. Bu iki şaşkın profesör birisi Mustafa Öztürk diğeri evrimci Caner Taslaman, kabir azabı olmadığı, Münker ve Nekir inancın hurafe olduğunu iddia etti. Sorgulamanın mahşer gününde olacağı ve azabında bu sorgulama sonrası gerçekleşeceğini yönelik beyanlarda bulundu. Bu açıklamalar ne kadar doğru? Münker ve Nekir varmı? Kabir azabı varmı? Bu tür sorular çoğu kişi tarafından merak edildiği ve sıradan bir vatandaş için kim doğruyu söylüyor kim söylemiyor bunu tespit etmek zor olduğu için, bu konuyu sizin için anlaşılır hale getirmeye karar verdik. Bu yazımızı "kabir hayatı varmı" yazısı eşliğiyle okursanız olay sizin için daha iyi anlaşılır olacağını düşünüyoruz. Sizlere hayırlı ve aydınlatıcı okumalar.
İlahiyat fakülteleri: ilahiyat fakültelerini cidden elden ve gözden geçirmek gerek. Bir ilahiyatçı çıkıyor şeytanı reddediyor, bir başkası melekleri, bir başkası Allahı bir başkası ahiret hayatını vs. Bunlara ilahiyat fakültelerinde ne yediriyor ne içiriyorlar bu cidden araştırılması gerek. Genelde, bir branşı seçtiğinizde size ilk önce o branşın temel bilgilerini verirler, olmazsa olmaz bilgilerini. Siz o mesleğin belirli bilgiler üzerine inşa edildiğini görürsünüz. İşte bu temeli biz ilahiyatta görmüyoruz. Meslek gurupları arasında bu konuda herkesten daha katı bir temele sahip olması gerekirken hiçbir temele sahip olmadığını görüyoruz. Her biri aynı müfredattan geçiyor, ama diplomalarını aldıklarında her birin inancı diğerinden farklı oluyor, nasıl bir iş bu? Bir hekim kalbin varlığını reddetse, başka biriside beyinin, bir diğeride böbreğin, ne yapardı tıp camiası; o kişilerin elinden diploması ve ünvanını alırdı. Beden sağlığınızla uğraşan bir meslek gurubu bunu yapıyorsa, ruh sağlığınızla ilgilenen ilahiyat camiası neden bunu yapmıyor? Allah, peygamberler, ahiret hayatı ve melekler gibi İslamın temel bilgilerini reddeden birisi nasıl oluyorda İslam konusunda uzman olarak ortalıkta dolaşabiliyor? Düzeni, dinsiz imansız kemalistler kurarsa oluyor işte. Nacizane tavsiyemiz; İslamın temel inançları var, bunlardan herhangi birisini reddedeninde elinden diplomasını ve ünvanını alın, ilahiyat fakültelerindeki müfredatıda güzelceme bir gözden geçirin, çünkü sakat olduğu çok aşikar. Eğer İslamın bin parçaya bölünmesini istemiyorsanız ilk önce kendinize çeki düzen verecek, temel bilgileri reddedenleri aranızdan eleyeceksiniz. Bunların ilahiyat diploması ile toplumun inancını allak bullak etmesine izin vermeyeceksiniz. Örneğin; evrim teorisini savunan bir ilahiyatçı olurmu hiç? Oluyorsa, bunun hesabı hepinize kesilir. Bizden uyarması, bu ilahiyat fakülteleri bir şer yuvası, bunlar daha fazla sapkın inançlara sahip eleman yetiştirmeden bunlara acilen el atılması gerekiyor.
Neden bu tür konuları ele alıyoruz?İslam dini bir yap boz oyunu gibidir, farklı parçacıklardan oluşan bir bütün. O bütünü muhafaza edebilmekte tüm parçacıklara iman etmekten geçer. Eğer küçücük bir parçayı, o parça ne kadar anlamsız görünsede çıkarırsanız o zaman o yap boz oyunu bütünlüğünü kaybeder. Varasayalımki bir parçayı mantığınıza veya hoşunuza gitmedi diye çıkardınız, bilinki doğa boşluğu kabul etmez ve zaman dilimi içinde o boşluk başka bir inançla doldurulur. Yeni inançlar ekledikçede, o yeni inançlar eskileri ile çatışmaya başlar. Zaman dilimi içinde iç dünyanızda bir inanç kargaşası yaşamaya başlarsınız. O iç huzursuzlukta inanç dünyanızdaki uyumsuz parçacıkları ayıklamaya iter. Sonuç: İslam dini ile yola çıkıyorsunuz, şunu ayıkla bunu ayıkla diye diye İslamdan çıkıp yeni çağ inançları ile hayatınıza devam ediyorsunuz. Örneğin; Münker ve Nekir inancı ne kadar anlamsız gibi görünsede, bu iki melek ahiret hayatına girişi sembolize eder. Bunu yok sayarsanız bir müddet sonra ahiret hayatıyla ilgili diğer mekanlarıda yok saymaya başlarsınız. Örneğin: Münker ve Nekiri inkar ederseniz kabir azabınıda inkar etmeniz gerekir. Birini inanıp diğerine inanamamazlık yapamazsınız. Kabir azabını inkar ettiğiniz zamanda Ayetlerle ters düşüyorsunuz. İnancınızdan önemsiz gibi görünen bir detayı çıkardığınızda onun sizi nereye götürdüğünü görüyormusunuz; o sizi eninde sonunda bir Ayeti inkara sürüklüyor. Örneğin: Münker ve Nekir Kur'an-ı Kerimde anılmıyor ama kabir azabı anılıyor. Ne oldu şimdi? İnansam ne olur inanmasam ne olur dediğiniz bir detay, sizi daha büyük birşeyin reddine sürükledi. Elinizi veriyorsunuz kolunuzu kaptırıyorsunuz misali, inancınızdaki detaylardan es geçerseniz, bilinki zaman dilimi içinde Allahın Ayetleriyle ters düşeceksiniz. O yüzden inancınızın tüm ayrıntılarına, bunlar ne kadar önemsiz görünsede sahip çıkın. Bizler dininizin her parçasına iman etmeniz ve bilhassa neden iman etmeniz gerektiğini size anlatmaya çalışıyoruz. Bu yazımızda da bunu yapacağız, genel mantığınıza hitap ederek Münker ve Nekir'in neden olması gerektiğini size izah etmeye çalışacağız. Umarız bu yazımız kabir ve ahiret hayatınıza olan inancınızı artırır. Bir konu hakkında yorum getiriyorsanız, bunu usulüne göre yapın: yorumlar ve araştırmalar kafaya göre yapılmaz, herşey bir usul bir kaideye göre yapılır. Usule dayanmayan yorumlar şahsi görüşten öte bir anlam taşımaz. Nedir usul? İslami konularda araştırmalar yaptığınızda referans noktalarınız ilk Kur'an-ı Kerim, sonrası hadis, sonrası icma ve en son akıl olmalı. Bu iki ilahiyatçının düştüğü birinci hata bu; bunlar tersten başlıyor. İlk önce kendi aklım diyor, diğer kaynaklarıda kendi tezini desekliyorsa kullanıyor, desteklemiyorsa reddediyor. Bilimsel araştırmalarda böyle olmaz. Bu iki güya akıllı profesör, Ayet ve hadisleri değil, ilk önce kendi mantığını kaynak olarak almış. Görüşlerini dayandırdığı ne bir Ayet var ne de bir hadis. Birinci itirazımız bu, araştırmalar böyle olmaz. Bilhassa kendinizi profesör olarak tanıtıyorsanız, herkesten daha fazla araştırmaların usul ve kaidelerine uymanız gerekiyor. En basiti, kendi şahsi görüşünüzü kenara koyup, somut veriler üzerinden kanaat geliştirmeniz gerekiyor.
Kendinizi fazla akıllı görmeyin: mantıklı hareket etmek güzel, ancak sizin mantığınız sizin bilgi ve yaşam tecrübeniz kadar. Siz çalışmalarınızın temelini kendi mantığınıza dayandırırsanız, başka bir mantıkta gelir sizi mat eder çünkü el elden üstün ve siz sandığınız kadar akıllı değilsiniz. Eğer ama usul ve kaidelere uyar ve araştırmalarınızı Ayet, hadis, icma ve en son kendi mantığınıza dayandırırsanız o zaman doğruları bulma payınız yükselir. Yorumunuzun temelini Allaha, peygambere ve onca İslam alimin aklına dayandırırsanız kimse tezinizi çürütemez. Ne demiş atalarımız; bir elin neyi var iki elin sesi var. Kendinize güvenmek güzel ama istişare dahada güzel! Bu iki uzman sadece kendi mantıkları ile yola çıktı ve böylesine bir sonuca vardı, gelin bizde sadece ve sadece kendi mantığımızı kullanarak bu konuyu ele alalım. Ayet, hadis ve icamayı eleyelim, bu iki şaşkın profesör gibi sadece ve sadece mantığımıza danışarak Münker ve Nekirin varlığını masaya yatıralım. Bakalım bizim mantık bizi hangi sonuca taşıyacak bakalım bizim mantık onların mantığını çürütebilecekmi?
Kur'an- ı Kerim boyutu: Münker ve Nekir adında iki sorgu sual meleği varmı? Evet, VAR! Bu Kur'an-ı Kerimde anılırmı? Ayetlerde anılmaz. Ayetlerde anılmıyorsa, var olduğunu nereden biliyoruz? 1) Birşeyin Kur'an-ı Kerimde anılmaması onun yok olduğu anlamına gelmez. 2) İnsan gibi Kur'an-ı Kerimde iki parçadan oluşur, bir beden birde ruh. Kur'an-ı Kerimin bedenini Ayetler oluşturur, ruhunu ise tüm Ayetlerin bütünlüğü. Bedeninde (Ayetler) anılmaz, ama ruhunda anılır. Bunu açalım; kutsal kitabımızın Ayetleri bedenini temsil eder, tüm Ayetlerin ortaya çıkardığı anlamada kutsal kitabımızın ruhu diyoruz. Tüm Ayetlerin bütün olarak verdiği o evrensel mesaja, ruhu diyoruz. Örneğin: Ayetleri bir birey olarak değilde, Ayetleri bir bütün olarak gözünüzde canlandırırsanız o zaman Kur'an-ı Kerimin ruhu ne anlatıyor ne tür mesajlar içeriyor, bunu net görebilirsiniz. Değerli dostlar; Ayet ve Süreler bunlar bireysel olayları anlatır, Kur'an-ı Kerimin ruhu ise bir düzenden bahseder. O düzene baktığınız zamanda, buna satır arası okumakta diyebilirsiniz, o iki meleği net görebiliyor ve var olması gerektiğini net anlıyorsunuz. Nasıl anlıyoruz, bunu bu yazımızda size anlatmaya çalışacağız. Sizlere hayrlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz.
İlahi düzen ve genel mantığa baktığımızda Münker ve Nekir neden var olması gerek? 1) Allahın düzeni karşılamak üzerine kurulu: siz yeryüzüne ayak bastığınızda yani size tamamen yabancı olan bir dünyaya ilk ayak bastığınızda sizi yeryüzünde karşılayanlar varmı? VAR. En azından sizi doğuran anneniz. Bu dünya 'ya ayak bastığınızda sizi doğuran anneniz sizi karşılıyorsa öbür hayata ayak bastığınızda da sizi yaratan Allahın sizi karşılayacak birilerini göndermesi, neden tuhaf olsun. Bu dünya 'ya ayak bastığınızda anneniz ve aileniz, yeni dünyanıza size hoşgeldiniz diyor. Kaybolmadığınız bilgisini size veriyor, o güveni sizi aşılıyorlar. Adım attığınız yeni dünyada size rehberlik ediyorlar. Eğer bu dünya 'ya ayak bastığınızda sizleri karşılayan birisi varsa, bu neden öbür dünya 'ya ayak bastığınızda da olmasın? Bu dünya 'ya ayak bastığımızda birileri tarafından karşılanıyorsak, öbür dünya' ya ayak bastığımızda da birileri tarafından karşılanıyor olmamız neden mantığa ve İslam dinine aykırı olsun?
2) Allahın düzeni kayıt alma üzerine kurulu: Allahın düzenine baktığınızda Allahın herşeyi kayıt altına aldığını görüyoruz. Örneğin; omuzlarımızdaki yazıcı melekler. "Çünkü insanın sağında ve solunda oturan, denetleyip tesbit eden ve yazan bir melek vardır" (Kaf Süresi; 17). Örneğin kaderimizi hesaplayan levh-i mahfuz. "Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitap’da yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır" (Hadid Süresi; 22). Yaptığınız herşeyin kayıt altına alınmasından da ötesi, başınıza gelen herşey bir kitaptan çıkıyor. Kaderiniz ilk önce yazılıyor, sonrası size iniyor. İlahi düzene baktığımızda herşeyin ilk önce kayıt altına alındığını görüyoruz. Şimdi soru şu; herşeyi kayıt altına alan Allah, ahiret hayatını niye es geçsin?
3) Girişler ve çıkışlar: bir ülkeye giriş yaptığınızda hangi ülkeden geldiğinize dair bir belge göstermeniz isteniyor (pasaport) ve o ülkeye giriş yapabileceğinizi gösteren bir belge (vize). Bu seyehatlarıda siz ülkenizin itibarı ve maddi imkanınız kadar yapabiliyorsunuz. Ülkeniz ne kadar bir itibara sahipse cebinizde ne kadar paranız varsa, o kadar rahat dünyanın farklı ülkelerini dolaşabiliyorsunuz. Ya ahiret hayatı, ahiret hayatında ne geçerli? Maneviyat. Amerikaya giriş yapmak istediğinizde yanınızda ne kadar para getirdiğiniz soruluyor, öbür hayata giriş yaparkende "dinin nedir" diye sorulması yani ait olduğun ülkenin (dinin) pasaportu sorulması neden tuhafınıza gidiyor? Bu dünyada seheyat ederken ait olduğumuz ülkenin pasaportunu gösteriyoruz, öbür hayata seyehat ettiğimiz zamanda böylesine bir sorgu ile karşılaşmamız neden mantığa aykırı olsun? Öbür hayata giriş yapıldığında manevi bilgilerden soruluyor olmamız, orada geçerli belgelerden sorulacak olmamız neden bunların garibine gidiyor? Bu dünyada seyehat ederken giriş çıkışlarda gümrük memurların olmasını takdir eden Allah, ahiret hayatınıda bu şekilde düzenlemiş olması neden size garip geliyor? Yoksa yeryüzünde kurulan düzenin Allahtan bağımsız olduğunamı inanıyorsunuz? Öyle inanıyorsanız, günaydın size; bu dünya bir alıştırmalık, bu dünyada olan düzen sizi ahiret hayatına hazırlıyor bilginize. Kaldıki bir memurun kimliğinizi sorması, üzerinizde yargıç oynadığı anlamını nereden çıkarıyorsunuz? Münker ve Nekir sizi yargılayan ve hakkınızda hüküm veren yagıçlar değil, sizin bilgilerinizi alan gümrük memurlarıdır. Yeryüzünde olduğu gibi.
4) Allahın düzeni kontrol etme ve garantiye alma üzerine kurulu: Allah herşeyi görür ve herşeyi bilir, ama ben gördüm işittim bu yeter demez. Sağ ve sol omuza melekler yerleştirir ve bunlara herşeyi kayıt altına alın der. Bununlada yetinmez, önümüze bir melek arkamızada bir melek yerleştirir. "İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar" (Rad Süresi, 11). Toplam dört melek, ömür boyu bizi takip eder. Allah dileseydi herhangi bir kayıt veya şahit'e ihtiyaç duymadan bizi huzuruna çıkarır, sen şunu şunu yaptın deyip bizleri yargılayabilirdi ve kimsede buna karşı koyamazdı. Allah ama bunu yapmaz, Allah önümüzden ve arkamızdan bizi gözetleyen melekler gönderir. Sağ ve sol omuzumuzda her yaptığımızı kayıt altına alan yazıcılar görevlendirir. "İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar" (Kaf Süresi; 17). Allah bir peygamber ile yetinebilirdi ama yüzlercesini gönderir, bir kutsal kitap ile yetinebilirdi ama yetinmez. Bir büyük melek ile işleri halledebilirdi ama yapmaz, her iş için farklı bir melek yaratır. Allahın bu garantici yaklaşımını gördükten sonra, sizce Allah öbür hayata intikal edenlerin kayıdını almadan onları kabir hayatına sevk edermi?
Özet: mantık nedir? Beyninizde var olan verilerin sonucudur. Beyniniz bir hesap makinesidir. Beyniniz elindeki verileri hesaplar, çıkan sonucada mantık deriz. O beyinide siz ne kadar çok veriyle beslerseniz, o kadar detaylı hesap ortaya çıkarırsınız. Bu iki ilahiyatçı, Münker ve Nekir inancın Ayetlerde olmadığını söyledi, hadis kaynaklarını güvenilir bulmadı, icmayıda cahil ve yetersiz gördü. Yani hiçbir yerden veri almadılar. Sıfır veriyle hareket edip hesap makinesini (beyinlerini) çalıştırdılar, sonuç; sıfır. Sıfır veri eşittir sıfır. Ona inanmam şuna inanmam, en güvenilir kendi aklım dediler ve kendilerince fikir ürettiler, bir akılda herhangi bir veri olmadan fikir üretmeye kalkışırsa ortaya ne çıkar? SAÇMALIK çıkar! Bu ilahiyat proflarıda saçmalamış. Biz ne yaptık? Biz bu iki profesöre ders verdik. Nasılmı? Ayet, hadis ve icma olmadanda doğru nasıl bulunabilir bunun yolunu gösterdik. Bu proflar Ayetleri kabul etmiyor, hadisleri kabul etmiyor, icmayıda güvenilir bulmuyorsa, tamam, bunların hiçbirine değinmedende doğru bulunabilir dedik ve bunun yolunu gösterdik. Verisiz akıl ve mantık çalışmıyorsa biz doğruyu nasıl bulduk? Doğada bunun muadili varmı buna baktık. Kısacası, ona inanmıyorsanız şuna inanmıyorsanız, yinede SADECE VE SADECE YERYÜZÜNDEKİ DÜZENE BAKARAK doğruyu bulabilirsiniz. Sizin burada anlamanız gereken; akıl, sağlıklı mantık üretebilmesi için veriye ihtiyaç duyuyor, birşeyleri analiz etmek istiyorsanız o zaman mutlaka ama mutlaka bir veri kaynağınız olmak zorunda. Örneğin; bu yazımızda bizde kafadan sallasaydık bizde saçmalardık. Biz ama ne yaptık; Ayetler, hadis ve icma yoksa yeryüzündeki düzeni inceledik, onu kendimize referans kıldık. Yani illa bir referans kaynağınız olması gerekiyor. Yeryüzü düzenini kuran Allah, ahiret hayatını kuranda, yeryüzünü anlarsak öbür dünya hakkında da ipuçları elde edebiliriz dedik ve yeryüzü modelini örnek aldık. Bu iki şaşmış profesör ise hiçbir veriye dayanmadan kanaat getirdi. Sonuç; saçmalık çıktı.
İsimleri doğru olabilirmi? Münker ve Nekir isimleri birbirine uyumlu olsun diye kafadan uydurulmuş isimler izlenimi sizlere veriyor olabilir, eğer veriyorsa vermesin. Neden? Kur’an-ı Kerimi incelediğinizde aynı görevi paylaşan veya benzer makamda olan meleklerin birbirine uyumlu isimler ile anıldığını görüyoruz. Örneğin; Kur'an-ı Kerimde geçen Harut ve Marut isimli iki melekte birbirine uyumlu isim taşıyor. Bunun dışında Kur'an-ı Kerimde isimleri geçen Cebrail ve Mikail isimleride keza birbirine uyumluluk gösteriyor. Özet: ölüm sonrası kayıdımızı alacak olan meleklerin gerçek isimleri Münker ve Nekirmi, bu konuda İslam alimlerin genel kanaatine sonrası kendi aklımıza başvurmalıyız. Eğer İslam alimleri bu isimler üzerinde hemfikirse, aklınızda buna bir şerh koşmuyorsa o zaman bu isimlere inanmada bir sakınca yok. Burada önemli olanda ama zaten isimler değil. Burada önemli olan öyle bir kayıda alınma hadisesinin olup olmadığı. Genel mantıkta bizlere olması gerektiğini söylüyor.