bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

nurcular ve müceddid kavramı


Nur cemaati hakkında bir yazı kalem almak kaçınılmaz oldu. Bizler ne kadar çok insanları kendi hallerine bırakmaya çalışsakta, kader sizleri o konulara el atmaya itiyor. Yüzbinlerce müridi, websayfaları ve elemanları olan bir akıma karşı bizlerin etki alanı nedir? Hiç ve çok. Bu sizin bakış açınıza bağlı, bazı insanlar kendilerini yetersiz ve yalnız görür, bazıları ise Allah bana yeter der. Biz Allah bize yeter diyenlerdeniz, biz bardağın boş yönüne değil dolu tarafına bakanlardanız. Biz yüzbinlerce müridi olan bir akımı durduracak, hidayete erdirecek konumda olmadığımızın farkındayız, yazılarımızın amacıda o değil zaten. Websitemizi her gün ziyaret eden her yüz kişiden birine dokunabiliyorsak, bu bize yeter. Biz büyük hayal ve hedefler peşinde olanlardan değiliz. Allah herkesi gücü kadarıyla hayattan sorumlu kılar, bizim gücümüzde bugün bu kadar, bizde bundan razıyız. Kimbilir belki yarınlarımızda Allah daha büyük kitlelere ulaşmamızı ve daha büyük işlere imza atmamızı nasip eder, bekleyelim ve görelim.

- Yazılarımız şahsi görüş içermiyor: yazılarımızı somut verilere dayandırıyoruz, şahsi görüş ve fikirlerimize değil. Yazının sonunda ben sizin gibi düşünmüyorum hocam deme şansınız yok. Halen sizin gibi düşünmüyorum diyorsanız ama, o zaman siz akıl ile hareket edenlerden değil biat içinde olanlardansınız. Bu durumda bizlerin akıl ve mantıkla size ulaşması zaten mümkün değil. Sizin uyanmanız için gökten birisi inmesi gerek. İndiği zamanda ama bilinki, sizin için iş işten geçmiş olacak.

- Yazımız o güzel zatın şahsiyetine değil: yazımızın başında değinmemiz gereken bir konuda, bu yazının o güzel insanın kişiliğine yönelik olmadığı. Bizler said nursi'nin güzel bir insan olduğunu görebiliyoruz. Nasılmı? Bir insanın imanını görmek istiyorsanız bu sandığınız kadar gizemli değil, tam aksine bunun çok farklı göstergeleri var. Örneğin; kişinin hayatta karşılaştıkları zorluklar, amelleri, kimler tarafından tehdit ediliyor kimler tarafından destekleniyor vs. Bunlara bakarak kişinin imanını rahatlıkla ölçebilirsiniz. Bizler said nursi'nin hayatını incelediğimiz zamanda onun güzel bir insan olduğunu net çıkarabiliyoruz! O yüzden, bu yazımız o değerli insanın şahsına yönelik değil, onu olduğundan farklı göstermeye çalışan onun üzerinden çıkar peşinde koşanlara yönelik. Bizde ilim bol, bizler said nursi'yi hedef almak isteseydik bunu yapabilirdik, çok eksik ve kusurunu dile getirebilirdik. Bu ama o zaman olayı şahsileştirmek ve o güzel insanı eleştirmek olurdu, bizde bunu yapacak insanlardan değiliz. Bizim derdimiz said nursi değil, bizim sorunumuz onu yüzyılın elçisi ilan eden zihniyetle. Gelelim konmumuza...

Said nursi yüzyılın alimi veyahut bir Allah elçisimi? Hayır değil. Yüz yılın alimi olabilmeniz için yaşadığınız yüz yılın bilim dünyasına büyük katkılarda bulunmanız gerek. Allah elçisi olabilmeniz içinde yaşadığınız toplumun dilinde konuşmanız gerek. Bunları açalım;

- Yüzyılın alimi olabilirmi? Bir kişiyi yüzyılın alimi olarak değerlendirebilmemiz için, o kişinin o yüzyılın ilmine hangi katkılarda bulundu ilk önce buna bakmanız gerek. Birine alim sıfatı, hatta yüzyılın alimi sıfatını yapıştırdığınızda bunun doğruluğunu tespit etmenin tek bir yolu var o da bilim dünyasına olan katkısı ne, buna bakmak. Ona atfedilen ünvan ne ise onun içeriğine bakılır. Bize onu bir alim olarak takdim ediyorsanız yapacağımız ilk şey bilim dünyasına olan katkısını incelemek. Şimdi; said nursi yaşadığı dönem içinde einstein gibi bilim dünyasına damgasını vurmuşmu? Hayır. Tam aksi sıfır katkı. Said nursinin yaşadığı dönemde uzaya insan gönderildi, bilgisayarlar ve atom bombası, arabalar ve uçaklar icat edildi, nice bilimsel formül geliştirildi yani insanlık tarihinin en derin ve hızlı gelişimi yaşandı, günümüzün teknolojisinin tabanı atıldı vs. Bu gelişime said nursinin herhangi bir katkısı oldumu; hayır, tam aksine hayatı yoksulluk, sürgün ve dağlarda geçti. Soru şu; kendi yaşadığı çağın her türlü gelişiminden uzak kalan birisi, nasıl yüzyılın alimi olabiliyor? Aklınızı başkalarına kiraya verirseniz, bir cemaate biat ederseniz oluyor işte! Hocam, İslam alimi olmak için pozitif bilimlere vakıf olunması gerekmiyor diyorsanız ve gerçektende buna inanıyorsanız, bir; o zaman yüzyılın alimi iddiasında bulunmayın, yüzyılın İslam alimi deyin. İki; bir alim veya İslam alimi olma kriteri sizin için bu kadar ucuzsa o zaman kalkıpta alim olmak için 6 anadal 6 yandal bitirmelisiniz gibi saçmalıklardan bahsetmeyin. Üç; madem said nursinin bilgileri İslami konularla kısıtlı, neden risalelerde herşey var diyorsunuz, neden said nursiyi her ilme vakıf birisi olarak topluma takdim ediyorsunuz?

- Allah elçisi olabilirmi? Said nursi bir Allah elçisi olabilirmi? Olamaz. Neden? Kutsadıkları risaleler aslında bunun cevabını veriyor. Nasılmı; Allah eğer bir yöreye bir elçi gönderecekse o zaman o kişiyi o yörenin dili ile gönderir. Allah eğer bir yöreye bir kitap indirecekse o yörenin dili ile indirir. Anladınız. Bu Allahın evrensel kurallarından birisi. Bunun en güzel örneğide kuran- ı kerim ve peygamberimiz sav. "Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik" (Yusuf Süresi; 2). "Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık" (Zuhruf Süresi; 2-3). "Ve şâyet biz onu yabancı dilde bir Kur'ân yapsaydık, elbette: “Âyetleri anlayacağımız bir dil ile açıklanmalı değil miydi? Arab olana yabancı dilde kitab olur mu?” diyeceklerdi...." (Fussilet Süresi; 44). Anlayacağınız; Allahu Teala bir yöreye bir kitap veya bir bilgi indirecekse, bunu o yörenin dilinde indirir. Risalelere baktığınızda ama, bunun bu ilahi kurala uymadığını görüyoruz. Risalelerde kullanılan dil hitap ettiği toplumun dilinde değil. Onun bir Allah elçisi olabilmesi için yazılanlar osmanlıca değil türkçe olması gerekiyordu. Hocam, harf inkılabı olmasaydı şuan herkes onu anlıyor olacaktı derseniz; hayır, anlamayacaktı çünkü osmanlıca bürokraside kullanılan bir dildi, halk arasında değil. İki; risaleler cumhuriyet döneminde yazıldı yani osmanlı toplumuna değil TC toplumuna hitaben yazıldı. Eğer risaleler Allah katından yazdırılmış olsaydı, o zaman ilahi kurala göre o an o toplum hangi dili konuşuyorsa o dilde indirilirdi. Allah bir topluma bir elçi veya bir mesaj gönderecekse onu o yörenin kullandığı dil ile gönderir, sizin elçi olarak takdim ettiğiniz kişinin eserleri ise o yörenin dilinde değil. O yüzden, elçi ihtimalinide eleyebilirsiniz. İlahi düzeni anladığınızda hurafeleri hakikattan ayırt etmenin ne kadar kolay olduğunu görüyormusunuz? Ülkemize elçi olarak gönderildi denilen kişinin eserlerini ülkemiz insanı anlayabilmesi için tercüme edilmesi gerekiyor, bu da değerli okurlarımız ilahi düzene ters. Bu eserleri ne dün birisi anlıyordu ne de bugün birisi anlıyor. Anlaması için birileri türkçeye çevirmesi gerekiyor. Bu da ilahi düzene aykırı. Allah bir topluma bir elçi gönderecekse, o elçi ile o toplum arasına başka birini (tercüman) koymaz.

Risaleler ilim içerirmi? Hayır içermez. Neden? Bir insanın bilgisini ölçmekmi istiyorsunuz, onun kullandığı terimlere ve kendi döneminde imza attığı eserlere bakınız. O terim ve eserlerden onun kendi alanında ne kadar bilgin olduğunu rahat çıkarabilirsiniz. Bizler said nursinin eserlerini incelediğimizde eserlerin edebiyat ve felsefi içerikli eserler olduğunu görüyoruz. Edebiyat ve felsefede birer bilim dalı değildir. Nedir bilim? Bilim YENİ birşeyin keşfi YENİ birşeyin icatıdır. Said nursinin eserleri ise YENİ birşeyin keşfi veya icatını içermez, eserleri VAR OLAN birşeyin felsefesi ve edebiyatını yapar. Said nursi yüzyılın alimi olmaz, çünkü eserleri bilim içermiyor! Hatta pozitif ilimde içermiyor. Örneğin; hastalıklar hakkında bir el kitabı dağıtıyorlar, içeriğine baktığınızda ama pozitif bilim görmüyorsunuz, sabır ve şükürden bahsedildiğini görüyorsunuz. Bu bilgileride size 10 yaşındaki bir çocukta verebilir. Biz '20 yüzyılın aliminden bundan çok daha derin detaylar bekliyoruz. Aşıların, ilaçların, hastalıkların, tedavi yöntemlerin, cihazların ve mikropların tespit edildiği bir çağda yüz yılın alimi olarak takdim ettiğiniz kişiden bunları bilmesini ve bize aktarmasını bekliyoruz. Said nursi ise bize bu bilgileri aktarma yerine bize edebiyat yapıyor.

- Nedir edebiyat ve felsefe? “insan, nur-u iman ile a'lâ-yı illiyyîne çıkar; Cennet'e lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile, esfel-i safilîne düşer; Cehennem'e ehil (olacak) bir vaziyete girer. Çünki iman, insanı Sâni'-i Zülcelal'ine nisbet ediyor; iman, bir intisabdır. Öyle ise insan, iman ile insanda tezahür eden san'at-ı İlahiye ve nukuş-u esma-i Rabbaniye itibariyle bir kıymet alır. Küfür, o nisbeti kat'eder. O kat'dan san'at-ı Rabbaniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde itibariyle olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir." Sözler ( 311 ) veya "Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder." Sözler (318)

Siz ne anladınız bu iki sözden; hiçbir şey ve çok şey! İşte edebiyat ve felsefe bu dur, o ilmi veya o olayı kendisi keşfetmez, keşfedilmiş ve tespit edilmiş olayları size duygulara dökerek anlatır. Olayın özüne inmez, sizin o keşfi ve o olayı bildiğinizi varsayar. Olayı bilenler anlatılanları anlar, bilmeyenlerse ya bu adam ne konuşuyor ne anlatıyor deyip geçer. Örneğin; birisinin bir araba kazası geçirdiğini ve birilerininde o kaza hakkında konuştuğunu varsayın. Siz o sohbette araba kazasınıda duyabilirsiniz, acılar ve üzüntülerden, imtihan edilmekten şükre kadar bir çok şeyi duyup sohbetin bir araba kazasıyla ilgili olduğunu öğrenemedende o sohbetten ayrılıp gidebilirsiniz. Felsefe ve edebiyat budur, bunlar birer ilim değil, var olan şeyleri duygulara döken birer araçtır. Anlatılan şeyi bilirseniz yorumlardan fayda çıkarabilirsiniz, bilmezseniz hiçbir anlam çıkaramazsınız. Örneğin; said nursi kulağa hoş gelen terim ve cümlelerle sizlere nefsin felsefesi ve edebiyatını yapabilir ve bununla ciltlerce kitapta doldurabilir. Siz o ciltlerce kitabı bitirdiğinizde nefis hakkında çok şeyde öğrenebilirsiniz hiçbirşeyde. Neden hiçbirşey? Sonuçta size nefsin ne olduğunu söylemiyor. Bol laf ama siz halen nefsin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bizim farkımız ne? Biz size felsefe ve edebiyat çekmiyoruz, biz direk olayın özüne iniyor ve size nefsin ne olduğunu, onun fiziki görünümü ve yaratılış aşamasını anlatıyoruz. Biz isteseydik bizde olayların etrafında süzülüp durar, kulağınıza hoş gelen kelime ve cümlelerle ciltlerce kitabı doldurmasını bilirdik, biz ama bunu yapmıyoruz biz size yeni keşifler sunuyor, daha önce bilinmeyenleri anlatıyoruz. Aradaki farkı görüyormusunuz? Said nursi duygularını kaleme döken bir şair bir edebiyatçı bir felsefeci, yunus emrenin eserleri veya mesneviler gibi. Tabiki bunları küçümsemiyoruz, fakat siz bir edebiyat eserini bütün kitapların üzerine koyarsanız, yazarı her ilme vakıf birisi gibi lanse ederseniz, o edebiyat eserin içinde hukuk ilmide var, fen, mühendislik, iktisat, sosyoloji, tıp vs herşey var demeye kalkışırsanız, onu o yüzyılın kitapların anası olarak takdim etmeye kalkışırsanız o zaman insanlar size güler, sizinle dalga geçer, bizlerede sizi eleştirme bu yazıyı kaleme alma ve yanlış yolda olduğunuzu size söyleme hakkı doğar.

Said nursi ve gayp
- Maneviyat ve şahsiyet iddiası: nurcular diğer alimlerin şahsiyetlerine, said nursinin ise maneviyatına o ilmin indirildiğine inanır. Bu fantestik cümlelerle neyi kastediyorlar? Başkaları kendi ilimiyle, said nursi ise vahiyle yazdı demeye getiriyorlar. Haklı olabilirlermi; evet olabilirler, fakat böylesine bir iddiayı ortaya atmak için salak oğlu salak olmanız gerek. Böylesine ağır bir iddiada bulunduklarına göre, demek bunlar topluca salak. Olayın vahamiyetini anlamanız için; ilim ona vahyedildi derseniz, o ilimleri kendi çabası ile elde etmediğini ima etmiş oluyorsunuz. Peygamberimiz sav gibi ümmi olduğunu iddia etmiş oluyorsunuz. İlim öğrenmek için verdiği o kocaman ömrü bir anda yok sayıyorsunuz. Başka alimler kendi emek ve alın teriyle o eserleri ortaya çıkardı, said nursi ise kopya çekti demeye getiriyorsunuz. İnanın bununla ne kendinize ne de said nursiye iyilik ediyorsunuz. İki; vahiy demek gayptan bilgi edinmek demek. Gayptanda iki tür bilgi gelir, cinni ve rahmani. Bunun rahmani olamayacağına göre, çünkü rahman zaten Kur'an-ı Kerimi indirmiş, neden bir başka eser daha indirsin, o zaman geriye cinni kalıyor. Birisi buna yazdırdı dediğiniz an, bilinki cinler tarafından yazıdırıldı demeye getiriyorsunuz. Böylesine bir küçük düşürmeyide kim kendisine yakıştırır; salaklar. Herhalde bu bilgilerin rahman tarafından indirildiğine inanacak kadar imanda yoksun değilsiniz? Eğer gerçektende Allahtan geldiğine inanıyorsanız, o zaman risaleleri Kur'an-ı Kerim gibi kutsal bir kitap, said nursiyide Kitap indirilen peygamberler konumuna oturtmuş oluyorsunuz bilginize. Belki risaleleri diğer beşeri eserlerden farklı olduğunu ima etmek için bunu yapıyorsunuz, said nursinin diğer alimlerden daha üstün olduğunu yani kendi cemaatinizin FARKLILIĞINA vurgu yapmak, mürit çekmek için bunu yapıyorsunuz, ama yaptığınız bu iş bir sapıklık bizden söylemesi. Kaldıki, başka birisi ona söyledi o da kaleme aldı demeniz zaten, bizim gibilerin tezlerini haklı çıkarıyor, said nursinin aslen ilimden yoksun birisi olduğu tezimizi. Kendi elinizle kendinizi küçük düşürüyorsunuz. Said nursiyi seviyorsanız, gayp boyutlarına hiç girmeyin. Kendisi bunu söylemiş olsada bunu bir sır olarak kabul edin ve bunu kimseyle paylaşmayın. Başkası yazdırdı dediğiniz an öyle veya böyle kendinizi ve said nursiyi küçük düşürüyorsunuz. Kopyacıya kimse saygı göstermez bilginize.

- Kendisine inen bilgiler rahmani olamazmı? Peygamberimize gelen vahiyler rahmaniydi, siz bizimkinlerde rahmani derseniz Allahın vahiy yoluyla ikinci bir kutsal Kitap indirdiğini ima etmiş oluyorsunuz, bu iddianızın vebal boyutunu lütfen düşünün. Meleklerde hür irade olmadığı için onlar sadece Allahın iradesiyle hareket eder. Eğer siz melekler vasıtasıyla bu Kitap yazdırıldı derseniz, bunun bir Allah Kitabı olduğunu iddia etmiş oluyorsunuz, yani said nursiyi kendisine kitap indirilen bir peygamber konumuna oturtuyorsunuz, risaleleride Kur'an-ı Kerimin yerine, bu inançta sayın okurlarımız sizleri birer sapık yapar.

- İlham olarak inmiş olamazmı? Olamaz cünkü ilham var olan bir ilmin üzerine indirilir. Arkadaşlar; herhangi bir kavramı kullanmadan öncesi o kavramın tanımını yapın. Örneğin; ilham nedir, hangi şartlar altında iner vs ilk önce bunun tanımını yapın? Kavramların tanımını yapmadan kullanırsanız çok yanlış yerlere itilirsiniz. Örneğin; ilham inebilmesi için bilgi gerekli. Bir konu hakkında bir altyapıya sahip olduğunuzu ve bu bilgileri derinleştirmek icin kafanızı yorduğunuzu düşünün, o kafa yorma esnasında inen düşüncelerede ilham denir. İlhamın inebilmesi için, bir; konu hakkında bir altyapıya sahip olmanız gerekiyor ve iki; o yolda ilminizi ilerletmek için emek sarfetmeniz gerek. Altyapı ve emek sarfetme olmadan ilham inmiyor. Bahsettiğiniz konular hakkında hiçbir altyapınız yoksa, o altyapıyı elde etmek için emekte sarfetmiyorsanız o zaman ilham inmez. Aklınıza düşen fikirler ya saçmalama olur ya da kopya çekmek. Şimdi; said nurside yazdığı konuların alt yapı eğitimi varmıydı ve o ilimleri geliştirmek için emek sarfettimi? Buradan onun ilham alıp almadığını çıkarırsınız. Bahsettiği konular hakkında bir yerlerde eğitim aldıysa, ömrünün geri kalanında da o ilimleri geliştirmek için çaba sarfettiyse o zaman risaleler onun kendi eseri. Bu durumda gayptan kopya çekti deyip ona iftira atmayın, onun çalışmasına saygı duyun. Eğer yazdığı konular hakkında eğitim almadıysa, öğrenmek için çabada göstermediyse o zaman bilinki ilham burada söz konusu değil. Said nursi için hangisi söz konusu? Risalelerin kendi eseri olmadığı, ilhamla inmediği seçenek daha ağır basıyor. Rahmani değil ilham değilse, ne? Geriye tek bir şık kalıyor, o da kopya çekmek. Nereden kopya çekti? Cinler aleminden. Kaldıki, siz ilhamdan bahsetmiyorsunuz zaten, siz yazdırıldı diyorsunuz. Yani birileri o bilgileri ona vermiş. Kim? Cinler! Yazdıran rahmani olamayacağına göre, gayp aleminden geriye sadece cinler kalıyor. Bu bir iftira derseniz; hayır, iftira olamaz çünkü bu seçeneği siz bizim önümüze koyuyorsunuz. Gayptan geldi dediğiniz an iki şık var ya rahmani ya da cinni. Rahmani olamaz çünkü Allahın yazdırdığı bir kitap zaten var (kuran-ı kerim), geriyede cin kalıyor. Özetlersek; cinler aleminden bir eseri getirdiler said nursiye bunu yazdırdılar, sizleride buna biat eder hale getirdiler. Cinler aleminden gelen bir kitabı, Allah katından gelene (kuran-ı kerim) daha üstün tutacak konuma getirdiler sizi. Risalelere harcadığınız zamanın binde birini kur'an- ı kerime harcamıyorsunuz. Bu da içinde bulunduğunuz sapkınlığın boyutunu size göstermeli. Sizden fetö gibi hainlerin çıkmasına şaşırdıkmı? Hiç şaşırmadık.

- Mehdilik hareketi: nurcular mehdinin soyut bir kavram olduğuna inanır, öyle birisinin çıkacağına inanmaz. Onlar mehdiliğin bir şahıs değilde bir topluluğun hareketi olduğuna ve bununda kendi hareketleri olduğuna inanır. Buradan çıkaracağınız anlam şu, bir; nurcular mehdiliği kendilerine yakıştıracak bir sapkınlık içinde olmaları. İki; bu hareketin içinden daha nice fetö vari görtülenmelerin, mehdilik iddiasında bulunan şahısların çıkacağı gerçeği. Örneğin; fetö örgütü nurcuların sadece bir kolu. Yeni asya gurubu gibi içinde daha nice fetö benzeri, bazıları uyuyan bazıları aktif hücreler bulunuyor. Birileri eğer kendisini mehdilik makamına yakıştırabiliyorsa, bilinki o oluşumdan devleti ele geçirmek isteyen daha nice hücre evleri çıkar. O kibir ve üstünlük egosu, yeryüzüne sahiplenme duygusu o oluşumun havasını teneffüs eden herkese siner ve o yolda onlara herşeyi yaptırırda. Vatana, millete ve İslama ihanet dahil. Mehdi bir şahısmı değilmi, eminizki yakında bunu görürler!

Said nursi ve müceddid iddiası
1) Müceddid kavramı dini yenileyici birisi için kullanılır, bırakın son yüz yılı, son bin yıl içinde İslam yenilendimi? Hayır! Müceddid kavramı dini kuvvetlendirici birisi için kullanılır, bırakın son yüz yılı, son bin yıl içinde osmanlı padişahları dışında İslamı kuvvetlendirici bir figür çıktımı? Hayır! Tam aksine İslam mezheplere, mezheplerde daha küçük tarikat ve cemaatlere parçalandı. Müceddid kavramı din içindeki hurafeleri söküp çıkaran birisi için kullanılır, son yüz yıl veya son bin yıl içinde İslamın içine yayılmış onca farklı hurafeleri ortadan kaldıran birisi çıktımı? Hayır! Tam aksine haşhaşiler ve fetö gibi nice sapık akımlar ortaya çıktı. Müceddid kavramı gözle görülür mucizeler getiren birisi için kullanılır, siz yüz yıl veya son bin yıl içinde ölüleri dirilten, ayı veya denizi ortadan yaran birine tanık oldunuzmu? Hayır, hayır ve hayır. Ne son yüz yıl ne de son bin yıl içinde bu vasıflara sahip birisi yeryüzüne indi, ama siz yinede indiğini iddia ediyorsunuz. Siz, sizden başka kimsenin tanımadığı sizden başka kimsenin ilgilenmediği birisini almışsınız ve onu bütün alemlere elçi kılmışsınız. Yaptığınız bu iş çok fena bir iş bizden söylemesi.


2) Madem inancınızın temelini bir hadise dayandırıyorsunuz; "Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir- Hadis" ve her ortamda bu hadisi öne atıyorsunuz, madem hadislerin doğruluğu hakkında bir tereddütünüz yok, o zaman soru şu; başka bir hadise görede Müslümanlar 73 fırkaya ayrılacak ve bunlardan sadece biri hak olacak. “Dikkat ediniz! Sizden önce Ehl-i Kitap olanlar 72 fırkaya bölündüler. Kuşkusuz bu ümmet de 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si Cehennemde, biri Cennette olacaktır- hadis”. Bu hadisi nereye oturtacaksınız? Siz bu iki "hadis" arasında bir çelişki görmüyormusunuz? Bir hadise göre Müslümanları her yüz yıl birleştiren, hurafe inançları ortadan kaldıran birisi çıkacak, diğer hadise göre ise Müslümanlar sürekli farklı fırkalara ayrılacak. Bir hadis İslamın sürekli bölüneceğini iddia ediyor, diğeri ise sürekli birleştirileceğine. Hangisine inanalım?


3) Her yüzyıl dini yenileyici birisinin geldiğine inanıyor ve bunu her ortamda savunuyorsunuz, o zaman size çok basit bir soru; son bin yıl içinde her yüzyıl gelen yenileyicileri bizlere sayarmısınız? Böylesine ağır bir iddiada bulunuyorsanız, bunun araştırmasınıda yapmışsınızdır herhalde. Havadan sudan böylesine vebali ağır bir iddiayı ortaya atmıyor, sahip çıkmıyorsunuzdur herhalde. Oradan buradan kıvırmadan son bin yıl içinde gelen müceddidleri sayarmısınız lütfen! Sayamıyorsunuz değilmi, ama bu yinede sizi insanları yüzyılın müceddidi ilan etmekten alıkoymuyor. Gerçektende çok ağır vebal yükleniyorsunuz omuzlarınıza.


4) Her yüz yıl dini yenileyen birisinin geleceğini söylüyorsunuz ve bir saniyeliğine bunun böyle olduğunu kabul edelim, gerçektende her yüz yıl birisinin gelip dini yenilediğini, hurafeleri söküp aldığını varsayalım, bu durumda ama aklımıza şu soru geliyor; madem dinimiz o yüz yıl yenilendi, bir sonraki yüz yıl başka birisini göndermenin anlamı ne? Kişi İslamı yenilediyse, onun vefatı sonrası, başka bir yenileyici göndermenin altındaki ilahi mantık ne? Hiçbir mantık yok. O yüzdende bu inançlar hurafe. Soru sora sora mantıksızlığı nasıl açığa çıkardığımızı görüyormusunuz?


5) Her yüzyıl birisinin geldiğini iddia ediyorsanız, o zaman size basit bir soru; neden bu yüzyılın alimine tabi değilsiniz? Müceddid inancı yaşadığınız yüz yılın alimine tabi olmayı gerektirir, bir önceki yüzyılın alemine değil. Eğer her yüzyıl bir müceddid geliyorsa, o zaman siz bu yüzyılın müceddidine tabi olmanız gerekmezmi? İnancınıza göre gerekir! Sizin inancınıza göre şuan geçen yüzyıldan daha hak daha doğru olan birisi yaşamakta. Günlerinizi hükmü geçmiş eserler ile geçirmek yerine, o yeni rehberi aramanız gerekmezmi? İnancınıza göre gerekir. Tabi uyanıklık yapar ve said nursiyi son müceddid ilan ederseniz, o ayrı, o zaman yüz yıllar boyunca onu yad etmeye devam edersiniz. Ya ama gelirse ne olacak, örneğin hz mehdi gelirse ne olacak? Hapı yutacaksınız. Yalanlarınız ve iftiralarınızla cehennemi boylayacaksınız. Değerli dostlar; kavramları nasıl manipüle ettiklerini görüyormusunuz? Müceddid kavramı ile sizi yemliyorlar, sonrası o kavramı iptal ederek bir ömür sizi o kapanda tutuyor, kendi inançlarına mahkum kılıyorlar. Sizde bunu yutuyorsunuz, bundan sonra nasıl olsa başka birisi gelmeyecek, demek kıyamete kadar doğru fırka bu diyor ve onların kul kölesi oluyorsunuz. Ne güzel kurmuşlar tuzağa değilmi? Eee, Kur'an-ı Kerimden daha fazla başka bir kitaba ilgi ve saygı gösterirseniz, bu sapkın hallere düşmenize şaşmamak gerek.


6) Bu iddianızın iftira boyutunu hiç düşündünüzmü? Allah adına konuşuyor Allah yaptı etti diyorsunuz, eğer yanılıyorsanız bunun vebalini hiç düşündünüzmü? Kendi adınıza iddialar ortaya atarsanız bu yalana giriyor, başkaları adına konuşursanız bu da iftiraya. Allah yaptı etti diyorsunuz, ya yapmadıysa? Bir iftira bir yalan günahını yüklendiğinizin farkındamısınız. Değidmi buna. Ne uğruna? Müceddid olmuş olmamış size ne? Olsa hayatınızda ne değişecek olmasa ne? Bu kadar basit günah yüklenmeyin arkadaşlar. Bu işler beni aşar, Rabbim daha iyi bilir, ben nereden bileyim deyip geçmeniz gerekmezmi? Yüzyılın müceddidi olarak gördüğünüz kişiler, kendi ağızları ile böylesine büyük bir iddiada bulunmamış, hiçbiri çıkıpta ben Allahın elçisiyim, bu yüz yıl sadece ben hakkım dememiş, sadece beni takip ederseniz hidayete kavuşursunuz söylemi içinde bulunmamış. Bu yalanları siz uyduruyorsunuz, belki iyi niyet içinde yapıyorsunuz belki artniyet, herhalukarde yanlış yapıyor Allaha büyük bir iftira atıyorsunuz.


7) Allah bir elçi gönderdiğinde o elçiler kendilerini tanıtır, Allah elçileri olduklarını söyler. Bu ilahi bir kural ve bu kuralda asla bir istisna olmaz. Said nursi bir Allah elçisi olamaz, çünkü kendisini Allahın bir elçisi olarak tanıtmadı. Sadece o değil, yüzyılın elçileri olarak ilan ettiğiniz kişilerin hiçbiri kendisinin Allahın bir elçisi olarak tanıtmadı, yinede bu sizi onları birer elçi ilan etmekten alıkoymadı. İftira, yalan, bize göre çok anlamsız günahlar yükleniyorsunuz omuzlarınıza. Elçiler kendini tanıtır, eğer birisi kendisini elçi olarak tanıtmıyorsa bilinki o elçi değil.


8) Allah bir elçi gönderdiğinde insan veya melek farketmez, o kişi baatılı yok etmeden yeryüzünden ayrılmaz. Bu ilahi bir kuraldır. Bir kişinin elçi olup olmadığını nasıl anlarsınız; baatılı yok edip etmediğinden. Yok edemiyorsa bilinki elçi değil. Elçi olmanın ana kaidesi yeryüzüne inip baatılı yok etmektir! Sizlerin Allah elçisi olarak topluma takdim ettiğiniz kişi ise, bırakın birilerini yok etmeyi, hayatını sürgünde geçirmiş birisi. Baatılı ortadan kaldırmak için Allahu Teala bir elçi gönderecek, o elçide tokadı yiyip Allaha geri dönecek öylemi? Nacizane tavsiyemiz, eğer birine elçi sıfatı yapıştırıyorsanız, o kişinin kötülüğü zahiren yendiğinden emin olun, yoksa o iddianızla çok büyük bir vebalin altına giriyorsunuz! Allah bir elçi gönderecekse, baatılı ortadan kaldırmak için gönderir, hapislerde sürünmek için değil! Siz baatıl tarafından sürgüne uğrayan, hapise atılan ve zulme uğrayan her kişiyi Allah elçisi olarak tanımlamaya kalkışırsanız, bu işin sonu hiçte hayırlı şeylere gebe kalmaz, kalmadığıda zaten aşikar.


9) Allahu Teala İslamı ayakta tutmak istediğinde iyi insanları gönderiyor, kötüyü yok etmek istediğinde ise elçilerini. Elçi olmanın kriteri, kötülüğü manen değil zahiren ortadan kaldırmaktır. Manen bu zaten mümkün değil çünkü gönüllere Allahtan başkası tesir edemez. Birisinin Allah elçisi olması için iki kriter olmazsa olmaz, birisi kötülüğü görünürde ortadan kaldırması ve ikincisi kendisini elçi olarak tanıtması. Bu iki kriter olmazsa olmaz. Birisi var diğeri yoksa, o yinede elçi olarak kabul edilmez. Elçi olmanın kriterleri bu. Bir kişinin Allah elçisi olup olmadığını merakmı ediyorsunuz, o zaman kişinin kendi dönemindeki egemen baatıl güçleri yenip yenmediğine ve kendisini elçi olarak tanıtıp tanıtmadığına bakınız. Yeniyor ama kendini elçi olarak tanıtmıyorsa o bir elçi değil. Kendini tanıtıyor ama yenemiyorsa, yine elçi değil. Bu şekilde şarlatanları doğrulardan ayırtedebilirsiniz. Hatta üçüncü bir kriter olarakta indiği döneme bakınız. Örneğin; selçuklu veya osmanlı dönemi gibi hakkın hüküm sürdüğü dönemlerde elçi inmez, elçiler baatılın hüküm sürdüğü dönemlerde iner. Elçi olarak gördüğünüz kişi; A) hangi dönemde indi ilk önce ona bakınız. Eğer hakkın hüküm sürdüğü dönemde indiyse o bir elçi olamaz. B) baatılın hüküm sürdüğü dönemde indiyse o zaman batılı yenip yenmediğine bakınız. Yenemediyse elçi olamaz. C) Kendini elçi olarak tanıtıp tanıtmadığına bakınız. Tanıtmıyorsa o kişi elçi olamaz. Gördüğünüz gibi, Allahın düzenini anlarsanız çevrenizde olup bitenleri anlarsınız.


10) Allah her yüz yıl her yöreye nasıl kötü insanlar indiriyorsa, iyi insanlarda indiriyor. İyi ve kötü arasında dengeyi sağlamak ve iyileri yeryüzünde hakim kılmak için, bu Allahın genel bir stratejisi. Yani, said nursi yaşadığı dönemin tek güzel insanı değildi. Said nursinin bir muadili hindistanda da mısırda da afrikada da vardı. Şimdi soru şu; kendi yörenize inen kişiyi siz o yüz yılın tek müceddidi kabul ederseniz, onun ulaşamadığı yörelere ne olacak? Müceddid kavramı tüm İslam çoğrafyasını kapsayan bir kavram. Sizin mücedditten ama ne mısırlı ne hindastanlı ne de arab yarım adasındaki müslümanın haberi oldu. İslam çoğrafisinin haberi olmadığı bir kişi nasıl müceddid oluyor? Hocam, her yöreye bir müceddid iner diyorsanız, o zaman neden size ineni diğerlerine üstün tutuyor, yüzyılın alimi ilan ediyorsunuz?


11) Allah topluluklarda güzel ahlaklı insanlar var eder. Bilhassa İslam topluluklarında Allah, güzel ahlaki değerlere ve sağlam inanca rehber olabilecek örnek insanları her yüz yıl ortaya çıkartır. Allahın ama beş çocuğunuzdan birisini güzel ahlaklı ve İslam adına güzel işler yapmayı nasip etmesi, onun bir müceddid yani bizzat Allah tarafından gönderildiği ve Allahtan talimat alarak hareket ettiği anlamını taşımaz! Birisi Allah adına güzel işler yapıyor diye niye ona bir sıfat yapıştırma onu kutsama yarışına giriyorsunuz?


12) Eğer Allah her yüz yıl birden fazla güzel insan indiriyorsa neden sadece birine hürmet gösterip diğerlerini görmemezlikten geliyorsunuz? Örneğin said nursiye ayırdığınız zamanı emalılı hamdi yazırada ayırmanız gerekmezmi? Bunu yapmıyorsanız, sizin hz aliye inanıp diğer halifeleri reddeden bir şiilik inancından farkınız ne? Varsayalımki Allah her yer yüz yıl sadece bir güzel insan indirdi, neden sadece kendi yüzyılınıza sahip çıkıp diğerlerini es geçiyorsunuz? Örneğin; said nursiye ayırdığınız zamanı imam-ı azzamada ayırmanız gerekmezmi? Bunu yapmıyorsanız, isaya inanıp peygamberimizi reddeden hristiyanlardan veya musaya inanıp peygamberimizi reddeden yahudilerden ne farkınız var? Onların dönemi geçti onların hükümleri bizim yüzyıl için geçerli değil diyorsanız, o zaman siz neden geçen yüz yılın alimine takılı kaldınız? Eğer her yüzyılın insanı kendi döneminde ortaya çıkan alime tabi olması gerekir diyorsanız, siz o zaman bu yüz yılın alimine tabi olmanız gerekmezmi? Neden geçen yüzyılda ortaya çıkan ve geçen yüz yılın insanına hitap eden geçen yüzyılın dilinde konuşan birisinin peşinde koşuyorsunuz? Eğer ama bizim için her yüz yılın alimleri değerlidir diyorsanız, o zaman onca alim arasından neden geçen yüzyılınkini cımbızladınız ve onu vitrine çıkardınız?


13) Cemaat oluşturma dönemi peygamberimiz ile son buldu. Ondan sonra gelecek elçiler, bu da iki kişiyle kısıtlı (hz. mehdi ve isa as), onlarda ne cemaat kuracak ne de görevlerini yerine getirmek için sizin yardımınıza ihtiyaç duyacak. Onlar ne yapmaları gerekiyorsa Allah gereken donanımı verecek. Eğer said nursinin eserleri ve namı vefatı sonrası yayılıyorsa, bilinki o bir Allah elçisi değil. Allah eğer bir elçi göndermeye karar verirse, o yapması gerekeni yaşadığı dönemde yapar, öldükten sonra değil.


Siz ve biz arasındaki fark: biz bütün İslam alimlerine eşit mesafeli yaklaşıyor, hepsine aynı gönül muhabbetini besliyoruz, siz ise değil. Biz bütün İslam alimlerin eserlerine eşit mesafeli yaklaşıyor her birine eşit zaman ayırıyoruz, siz ise değil. Biz zandan uzak duruyor geçmiş insanlar hakkında büyük iddialarda bulunmuyoruz, siz ise bulunuyorsunuz. Biz Allahın bilgileri bizim yanımızda değil, Allah kimi gönderdi kimi göndermedi kimi dost edindi kimi edinmedi bunun bilgisi bizi aşar diyoruz, siz ise değil, siz çok rahat şu kişi Allah dostu şu kişi Allah elçi diyebiliyorsunuz. Biz boş zamanımızı Allahın kitabını okumakla geçiriyoruz, siz ise risaleleri okumakla. Biz kendimize Kur'an-ı Kerimi rehber kıldık, siz ise risaleleri. Biz Kur'an-ı Kerime muhabbet besliyor onu yad ediyoruz, siz ise risaleleri. Biz zamanımızı peygamberimizin hayatını okumakla geçiriyoruz, siz ise said nursinin. Biz peygamberimizi kendimize imam kıldık, siz ise said nursiyi. Biz peygamberimize muhabbet besliyor onu yad ediyoruz, siz ise said nursiyi. Biz nur gibi kavramların sadece peygamberimize ve Kur'an-ı Kerime hak olduğuna inanıyoruz, siz ise bunu kendinize hak ve laik görüyorsunuz. Biz kendimizi diğer Müslümanlardan daha üstün görmüyoruz, siz ise görüyorsunuz. Biz kendimizin diğer Müslümanlardan daha hak yolda olduğumuza inanmıyoruz, siz ise inanıyorsunuz. Bunları ve dahasını sıraladıktan sonra söyleyin bakalım; sizmi Allaha daha yakınsınız yoksa bizmi, sizmi daha çok bir Müslümana yakışır hareket ediyorsunuz yoksa bizmi, sizmi hak yoldasınız yoksa bizmi? 









kelimelerden türemiş hurafeler