Dua ve zikirler hakkında çok soru alıyoruz; şu kadar sayı şu duayı okursan şu olur, şu kadar şunu zikredersen şöyle korunursun gibisine. Bu tür zikir ve duaların İslamda yeri varmı? Yazımızın konusu bunlar, sizlere hayırlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz.
İlk önce doğru teşhisi koyun: insanlar zikir ve duaları ne için yapar; birşey elde etmek veya birşeyden kurtulmak için. Bu tür konuları ele almadan önceside cevaplamanız gereken ilk soru bu; hayr veya şerri insana yaşatan ne? Birşey yaşıyor veya yaşamıyorsanız, neden yaşıyor veya yaşamıyorsunuz, kendinize sormanız gereken ilk soru bu. Bu soruyu cevap bulmadan zikir ve dualara yönelirseniz, sonuç sizin için hayrlı olmayabilir ve olmuyorda. Yaşadığınız sıkıntılar varsa, ilk önce kaynağını araştıracaksınız. Şifa doğru teşhisten gelir. Teşhisi nasıl koyacağız? Kutsal kitabımızı açıp okuyacağız. Kutsal kitabımızda ne diyor; "Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder" (Şura Süresi; 30). Demek başınıza gelen musibetler elinizle işlediğiniz bir günah sonucu ortaya çıkıyormuş. Başımıza bir musibet geldiği zamanda yapmamız gerekiyor; nerede ne günahı işledik bunu araştırıp telafi etmenin yollarını aramak. "Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik. Şahit olarak da Allah yeter" (Nisa Süresi; 79). Ayetler yoruma açık değil, net. Başınıza ne sıkıntısı geliyorsa veya gelecekse işlediğiniz günahlardan gelir. Sıkıntıya düştüğünüz zamanda yapmanız gereken ilk şey zikirlere sarılmak değil, nerede ne hatası yaptınız onu araştırmak. Varsayalımki hatanızı tespit ettiniz, zikir ile o hatamızı telafi edilebiliyormuyuz? Hayır. Neden?
İslam dini farklı sıkıntılarımıza farklı çözüm yolları sunmuş, bunların arasında da zikir geçmiyor. Neden? Zikir karşılıksız yapılır, Allahı yad etmek için yapılır, siz ise zikri birşey elde etmek veya birşeyden kurtulmak için yapıyorsunuz, birinci hatanız bu. İkincisi; yaşadığınız şer veya elde edemediğiniz güzellikler üzerinizdeki günah yükünden kaynaklanır, o günah yükünü üzerinizden kaldırmadığınız müddette, üzerinizdeki kısmet değişmez. "..Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez..." (Rad Süresi; 11). "Bu böyledir. Bir toplum, kendilerinde bulunanı değiştirmedikçe, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz Allah işitendir; bilendir" (Enfal Süresi; 53). Zikir ve dualarda üzerinizdeki o yükü kaldıran bir ibadet türü değil. Örneğin; üzerinizdeki bir borç bir kul'a ait. Bir kul'a borçlandığınızda da bir kul'a bedel ödemeniz gerek. O zikrin hayrını Allah o kul'a yönlendiremezmi? Hayır. Birincisi o niyetle o zikri yapmıyorsunuz ve ikincisi kul'a olan borcu kapatmanın yollarını Allah Ayetlerinde açıklamış, bunlarda zikir içermiyor. Neyi içeriyor? Örneğin oruç içeriyor. Bir yanlış yaptığınızda, yanlışa göre Allahu Teala oruç tutun diyor, fakirleri doyurun diyor, bir köle azad edin diyor (günümüzde bu işsiz birini iş'e almak), fakirleri giydirin diyor ama zikir demiyor! Kur'an-ı Kerimin hiçbir yerinde bir yanlıştan kurtulmanın yolu olarak zikir çekmekten bahsedilmiyor. Bu zikir nereden çıktı, nasıl İslam alemin içine girdi o zaman?Tarikatlar ve cinler. Tarikatlar cinler tarafından işletilir, onlarda insanı sihir ve büyü alemine sürüklemek istiyor. Binlerce okunan zikir ve dualarda bunu yapar, bir sihir enerjisi ortaya çıkarır. O enerji ile ne oluyor? Neye niyet ettiyseniz, o sihir enerjisi bir büyücü gibi o alanda kaderi manipüle etmeye başlıyor.
Şimdi; herkes Allahın belirlediği çözüm yolları doğrultusunda hareket ederken, üzerlerindeki hakları kaldırmak için oruç tutarken fakirleri doyururken, Allah neden sizde bir istisna yapsın, dua ve zikrinize cevap versin? Arkadaşlar, İslam dini basit bir din. Herkes kaidelere göre hareket ediyorsa sizde edin. Özel muamele beklemeyin. Herkes bu kaidelere uyarken, Allah neden sizde bir istisna yapsın? Kaideler basit. Oruçla ilgili Ayetleri araştırın, bir yanlış yaptığınızda Allah hangi çözüm yollarını öneriyor bunu araştrın ve bu yolların dışınada çıkmayın. Zikirle ilgili ilk şerhimizi burada düşüyoruz; zikirler Allahın musibetlere karşı sunduğu çözüm yolları arasında değil. İkincisi zikirler insanı tövbe ve hallaleşmekten uzak tutuyor, kişi kendi hata ve günahlarına odaklanmadan, yaşantısını düzeltmeden, birşeyi hak edip etmediğine bakmadan zikirle kısmetinin peşinde koşturuyor. Bu da Allahın kurallarını yok saymak anlamına geliyor, bu da sizin için hayrla sonuçlanmaz.
Dua ile zikir arasındaki fark: hocam, bir sıkıntıya düştüğümüz zaman Allaha dua etmenin ne mahsuru var diyorsanız, hiç bir mahsuru yok. "(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!..." (Furkan Süresi; 77). Kul'u kul yapan duadır. Sıkıntıya düştünüz veya düşmediniz, Allaha her an dua içinde olmanıza her hangi bir itirazımız yok, tam aksi bu bizi mutlu eder. Fakat, dualarınız levh-i mahfuzu yani kaderi zorla değiştirme boyutuna girerse, bin defa şu duayı okursam şunu elde ederim gibisine, o şeyi hak edip hak etmediğinize bakmaksızın Allahın tayin ettiği rızkı bizzat siz tayin etme boyutuna girerseniz o zaman duanız dua olmaktan çıkıyor, siz kul olmaktan çıkıyor tanrıcılık oynamaya başlıyorsunuz. Anladınız! Dualarınızda ne kadar aciz ne kadar çaresiz ve Allaha ne kadar bağlı olduğunuzu dile getirin, örneğin; şifa dileyin, huzur ve afiet dileyin, bağışlanma dileyin ama kaderinizi kendiniz tayin etmeye kalkışmayın. Dua ile zikir arasındaki fark? Bir dua ile Allah katından birşeyin size inmesini, zikir ilede kendinizin Allah katına yükselmesini amaçlarsınız. Dua gökten birşeyin size inmesini amaçlar, zikir ise sizden birşeyin göğe çıkmasını. Dua dünyevi içerikli olur, zikir ise manevi. Dua ile sorunlarınıza çözüm ararsınız, zikir ilede siz başakaların sıkıntılarına çözüm olmayı ümit edersiniz. Bu ikisi birbirinden farklı şeyler. Bu ikisini amaç dışı kullandığınız zamanda başınıza binbir çeşit problemi açarsınız. Ne tür problemler bu yazıda bunu detaylandırmaya çalışacağız. Devam edelim;
Günahlar musibetleri nasıl üzerinize çeker? İnsanda kendisini koruyan bir kalkan var. Buna biz aura diyoruz. Yeryüzünü güneşin zararlı radyasyonlarına karşı koruyan bir kalkanın benzerine bizde sahibiz. Bunun detaylarını aura yazımızda okuyabilirsiniz. Günahlarda bu kalkanda delikler açılmasına sebep oluyor. Hangi uzuv veya organınızla o günahı işliyorsanız o noktada kötülükleri içine çeken bir kara delik oluşuyor. O kara deliklerde karabasan nazar, kazalar gibi her türlü musibeti kendisine çekmeye başlıyor. Bunu ozon tabakasın açık bir yerinden güneş radyasyonların yeryüzüne temas etmesi ve o bölgeye zarar vermesi gibide düşünebilirsiniz. İnsanoğlu yanlışlarından ötürü nasıl ozon tabakasını deliyorsa kendi kalkanınıda deler. Ozon tabakası delindiğinden yeryüzü nasıl uzayın radyasyonlarına maruz kalıyorsa, insanın kalkanı delindiğinde de insan çevresinin zararına uğrar. Örneğin; bir araba kazası yaşıyorsunuz, kalkanınızdaki açık sağ kolunuzda ise o kazada sağ kolunuz kırılır. Kalkanınızın hangi noktası açıksa kazalar o noktadan size zarar verir. Bir sonraki sefer bir kaza yaşadığınızda ve kolunuz veya bacağınız alçıya alındığında kaderimiz buymuş demeyin kol ve bacağınızdaki açık kapıları kapatmanın yolunu arayın. İnsan zannederki yaptığı kötülüklerin hesabı ahiret hayatına kalıyor. Hayır. Birisi size bir yanlış yaptığında Allah o kişiye hatasından dönmesi için 24 saat mühlet verir. Dönmezse kişiye ceza iner. Siz cezanın o kişiye indiğini görmezsiniz belki ama o kişinin ruhsal dünyasında, aile ve iş hayatında aksaklıklar çıkmaya başladığından emin olabilirsiniz. Bu ilahi ceza o kişi yanlışından dönmediği müddette üzerinden kalkmaz. Ya o günahın bedeli acı çektire çektire ödetilir ya da kıssas beklenir. Kişiyi ne zarara uğrattıysa denginde bir telafi beklenir. Bu kıssasta değerli dostlar zikirle olmuyor. Örneğin; kişi sizi zarara uğrattı Allahta 24 saat sonra kişiye belayı indirdi. Şimdi, o kişi size uğrattığı zararı telafi etmeden zikir ile üzerindeki belayı kaldırabilmiş olsaydı siz bundan hoşnut olurmuydunuz? Olmazdınız. Nerede ilahi adalet derdiniz. Bu adliye gidip hakim ve savcıyı satın alıp cezadan kurtulmak gibi olurdu. Mağdur mağduriyeti ile kalır, kişinin yaptığı kötülük yanına kar kalmış olurdu. Böyle bir düzen size adil gelirmiydi? Böyle bir düzende siz zikir ile haşa Allahı satın almış, sürekli cezadan kıytırmış olurdunuz.
Günahlar sizi bir modeme dönüştürür: yaşayan her canlı çevresi ile enerji alış verişi içine girer, en basit örneği toprağın sizi şarj ve deşarj etmesi. Bizler sosyal varlıklarız ve istesekte istemesekte enerji halimiz pişirdiğimiz yemekten çevremizdeki insanlara kadar herşeye siniyor. Bilhassa günahlar siz ve çevreniz arasındaki ilişkiyi nasıl kuruyor, düzen nasıl çalışıyor bunu anlamanız açısından günümüzün teknolojisi üzerinden bir örnek vermek istiyoruz; her bir günah bedeninizde bir kara delik açmakla kalmaz aynı anda oraya bir şeytan yerleşir ve o şeytan o açık kapı üzerinden çevresini aynı günaha sahip insanlara yönelik tarar. Bedeninizde açtığınız her bir günah kapısı oraya bir şeytanın yerleşmesine o şeytanında o noktadan bir wi-fi ağı açmasına sebep olur. O ağ üzerinden de o şeytan çevresini aynı günaha sahip insanlara tarar. Hangi günah üzerinden o şeytan girdiyse o günaha sahip insanları tarar. Bir şeytan sadece kendi günahıyla ilgili bir ağ açabilir ve sadece o günahla ilgili şeytanlar o ağa bağlanabilir. Diğer şeytanlar için o kanal şifreli olur. Aynı günaha sahip biriyle karşılaştığınız ve bağlantı kurulduğu zamanda yaşamanız gerekenler size yaşatılıyor. Örneğin; kayınpeder ile aranızı bozacak bir şeytan varsa bedeninizde, kayınpederiniz ile aynı ortama girdiğinizde sizdeki şeytan o wifi ağı üzerinden kayınpederinizdeki şeytan ile iletişimi kurar ve o gün kaderinizde gerginlik kavga ve husumet yaşamak varsa bu tetiklenir.
Şimdi; siz bir modemsiniz ve bir ortama giriyorsunuz ve beş farklı günahınız üzerinden o günahlara sahip beş farklı kişi ile bir ağ bağlantısı kuruyorsunuz. Bir anda bedeninizde beş farklı hat açıldığı, her bir hat üzerindende o günaha sahip ne kadar kişi varsa hepsinin bir anda bağlandığını varsayın. Bu modeminizi yani sizi kasarmıydı; kasardı. İşte belirli ortamlara girip negatif enerji almanızın sebebi bu. Gerginlik yaşadığınız ortam veya kişiler kimse bilinki o konuda üzerinizde bir şeytan bir açık kapı var. İş hayatında içinizmi daralıyor, demek iş hayatınızla ilgili bir günah yükü var üzerinizde. Evde sıkılıyor içinizmi daralıyor demek ev olan o mekan ile ilgili üzerinizde bir günah var. Bunların çözümüde zikir ve dualar ile mümkün değil. O sıkıntıları üzerinizden atmanın tek yolu o ağ bağlantısını kuran şeytanları teker teker bedeninizden uzaklaştırmaktan geçiyor. Şeytanları nasıl uzaklaştırırız? Günah kapılarını kapatarak. Günah kapıları nasıl kapanır? Kıssas ile. Zararı telafi edeceksiniz. Edemiyor buna imkanınız yoksa o zaman kefaret orucu veya fakirleri doyurmanız gerekecek. Şeytanlar bir hak yeme sonucu insanların bedenine girer, o hakkı kapatmadığımız müddette o şeytanı yok edemezsiniz. Belki rukiye ile veya beş bin ayetel kürsi okuyarak o şeytanı öldürür, geçici rahatlama yaşarsınız, o günah kapısı açık olduğu müddet ama bir evvelkinden daha güçlü bir şeytan oradan içinize girecek ve size o rahatsızlığı artırarak yaşatmaya devam edecek. O yüzden şeytanlara değil, günah kapılarını kapatmaya odaklanın.
Zikir ve dualar amaç dışı kullanılırsa ne olur? Sizi şeytanlar alemine iter: herşeyin bir kaidesi var, kaidelere sadık kalın. Kuralın dışına çıkar ve sistemde açıklar aramaya kalkışırsanız bu sizin hayrınıza olmaz. Zikirle ilgili üçüncü şerhimizi burada koyuyoruz; zikirler Allaha yakınlaşmak için kullanılmıyor, kuralları delmek için kullanılıyor. Örneğin; kpss sınavlarını geçmek istiyorsanız bunun kaidesi sınavlara bol çalışmak sonrada kaderinize boyun eğmek. Sefer bizden zafer Allahtan. Siz ama kpss sınavlarına dua ve zikir karıştırırsanız, şu kadar zikir yaparsam şu kadar melek bana yardımcı olur sınavta derseniz o zaman sınavlara hile karıştırmış oluyorsunuz. Sefer bizden zaferde bizden demiş oluyorsunuz. Herkes kurala göre hareket ederken, o nasibin gereğini yerine getirirken (örneğin; ders çalışmak) siz hile ile elde etmeye çalışmış oluyorsunuz. Hile ile rızıklar elde etmeye kalkıştığınız zamanda olaylar kısa vadede belki lehinize gelişebilir ama uzun vadede değil. Uzun vadede bu hilelerin çok zararını görürsünüz. Allahu Teala her bir rızka birşeyleri vesile kılmış. O rızkı elde etmek istiyorsanız Allahın takdir ettiği yollar üzerinden ilerlemek zorundasınız. Zikirlere başvuran kişiler işte bunu yapmaz, onlar arka kapıdan içeriye girmeye çalışır. Herkes ön kapıdan girerken işin hakkını vererek o nimeti elde etmeye çalışırken zikirciler kolay yoldan o nimeti nasıl elde ederim onun hesabını yapar. Herkes sisteme tabi olurken onlar sistemin açığını yakalamaya çalışır. Belki kendi imkanları ve güçleri yetmediği için bu yola başvuruyorlar o zaman ama onlara soruyoruz; o nimeti normal yoldan elde etmek için gücünüz yetmiyorsa, o nimete kavuştuğunuzda onun yükünü kaldırmaya nasıl güç yetireceksiniz? Varsayalımki hak etmediğiniz birşeyi bol zikir ile elde ettiniz, onu elde tutmak içindemi bol zikir ve duaya başvuracaksınız? Değerli dostlar; Allah rızkı dağıtır ve dağıtırken kimseye kaldıramayacağı bir rızık indirmez. Siz kendi rızkınızı kendiniz tayin etmeye kalkıştığınızda, o rızkın ağırlığı ne ben bunu kaldırabilirmiyim kaldıramazmıyım hak ediyormuyum etmiyormuyum başka birinin hakkını yiyormuyum yemiyormuyum gibisine onca inceliği bilme şansınız bulunmuyor. O yüzden rızık işi Allaha bırakılmalı. Kısa yoldan çalışmadan emek sarfetmeden aynaya bakmadan kendi rızkınızı kendiniz tayin etmeye kalkışırsanız, bu düzembazlığın size hayrlı bir geri dönüşümü olmaz. Olmuyorda zaten. Bu kişilerin sıkıntıları artıyor. Neden? Şeytanlar tepelerine bindiği için.
Dua ve zikirler nasıl işler? Dua ve zikirler birer sihirdir. Ağızdan çıktığında bir sihir gücüne kavuşur. Bunu siz kaderinizi değiştirmek için bir dilekçe formu olarakta görebilirsiniz. Bu sihir göğe vardığında gök kapısında bekletilir ve içeriğine bakılır; o sihir yani dilekçe ne niyetle yazılmış, kimin için yazılmış, dilekçede eksik ve noksan yerler varmı, talep ettiğiniz şeyin altını dolduruyormusunuz gibisine içeriğine bakılır. Kabül görürse girişe izin verilir, değilse o sihir size geri döner. Usulden niyet ve içeriğine kadar incelenir. Her duanın gök kapısından içeriye girip Allah katına geçiş yapabildiğini sanmayın. Sadece hak olan gök kapısından içeri girebilir. Örneğin; zikir çekerken kıbleye değilde şıhınızamı yöneldiniz, Allahı değilde şıhınızımı düşündünüz, kafa sallıyor kendinizdenmi geçiyorsunuz, bunlar direk usulden elenir. Örneğin; gün içinde ailenize zulüm ediyor gecede zikirmi çekiyorsunuz, gün içinde anne ve babaya saygı yok ama cemaatle zikirmi çekiyorsunuz, gün içinde haram yiyor akşamda zikirmi çekiyorsunuz, bunlarda direk niyetten elenir. Örneğin; ettiğiniz zikirler Allahın hangi vasıflarını taşıyor, siz bu vasıflara laik bir yaşantı sürdürüyormusunuz, duanız hangi talepleri içeriyor, siz o taleplerin şartlarını yerine getirdinizmi, bunlarda içerikten elenir. Niyetten usule ve içeriğe kadar herşey incelenir. Örneğin; siz şıhınızın huzuruna kafa sallaya sallaya, şuuru kaybetmiş halde çıkarmısınız? Hayır. Tam aksi çok huşu ve saygı içinde çıkıyorsunuz. Allahın huzuruna ama rock konserlerini anımsatan görüntüler ile çıkıyorsunuz. O kendinizden geçmiş uyuşturucu almış halinizle Allah sizi dikkate alırmı; almaz. Ne yapar? İndirin bunların üzerine şeytanları der. Semazen olsun zikir seansları olsun bunlar İslamın içine sokulan hurafeler ve bunu yapanların üzerine çok büyük günahlar iniyor ve bundan mutlaka sorguya çekilecekler bizden uyarması.
Şunuda anlamış değliz, İslam inancında "sekine" adında bir kavram yerleşmiş; sakin olmak, durmak ve susmak anlamını içeren bir kavram. Ayrıca dinimiz bize ibadetler nasıl olmalı bunun şekil ve şablonunu aktarmış, örneğin; namaz. Allaha yönelmek sadeliği, hareketlerde kısıtlılığı ve huşu içinde olmayı gerektirir. İslami terimler ve ibadetlerimiz bize bunu anlatır ve gösterir. Örneğin; gayrimüslim olsaydınız halinizi anlardık, elinizde örnek bir ibadet şablonu yok dolayısıyla sınırınız hayal gücünüz kadar diyebilirdik belki ama, siz Müslümansınız ibadetin nasıl olması gerektiğine yönelik elinizde somut şablonlar var (namaz), nasıl bu şablonların dışını çıkıyor, hatta tam zıttını uyduruyorsunuz bunu gerçekten anlamış değiliz. İslami ibadetler hareket kısıtlılığı içinde gerçekleşir, siz ama tam tersi yapıyor her yeriniz hareket ediyor. İslami ibadetler Allaha yönelerek yapılır, siz ama tam tersi yapıyor şıhınıza yöneliyorsunuz. İslami ibadetler huşu içinde yapılır, siz ama uyuşturucu alıp rok festivaline katılanlar gibi kendinizden geçiyor ve kendinizi bir yerden bir yere atıyorsunuz. Gerçekten halinizi anlamıyoruz. Rabbim islah etsin.
Duanız gökten geri çevirildi, ne olur bu dua veya zikrinize? Her dua ve zikir bir sihir ortaya çıkarır. Sihir nedir? Kaderi değiştiren güçtür. Evren bir yazılım üzerine kurulu, her zikir ve duada bir yazılım ortaya çıkarır ve o ana yazılıma müdahalede bulunur. Bir virüs veya anti virüs programı gibi. Duanız gökten içeriye girerse bir antivirüs programı gibi hayatınızdaki aksaklıkları kaldırır, kabul görmez ve size geri dönerse bu sefer bir virüs programına dönüşür ve hayatınızı allak bullak eder. Bunu açalım; zikir ve dualar bir dilekçe formudur. Neyin dilekçesi? Kaderinizi değiştirme dilekçesi. Dua ve zikirler bu dilekçenizi bir sihre döönüştürüyor. Duanız kabul olursa bu sihir göğe çıkıyor ve levh-i mahfuzda kaderinizi duanız doğrultusunda değiştiriyor. Duanız kabul olmaz ve gök kapılarından geri dönerse ne oluyor? O sihir sizin üzerinize geri dönüyor. Hayatınıza müdahale etme gücüne sahip o sihirde kimin dikkatini çekiyor? Hayatınıza müdahale etme fırsatı arayan cin ve şeytanların. Şeytanların günlük hayatınıza müdahale etme yetkileri yokken, yanlış dua ve zikirler ile onlara müdahale etme kapılarını açmış oluyorsunuz. Okuduğunuz yüzlerce binlerce zikir, birer dilekçe formu olarak göğe çıkar. Gökte kabul görürse o zikriniz günlük amelleriniz ile örtüşüyorsa o zaman zikriniz bir sihre dönüşür ve kendi dualarınız ile kendi geleceğinizi şekillendirme nimetine kavuşursunuz. Kabul görmezse o dilekçeler size geri döner, şeytanların eline geçer ve onlar o dilekçeleri hayatınıza müdahale etme izni olarak kullanmaya başlar. Dualar ve zikirler hayatınızın hangi alanlarını kapsıyorsa o alanlara şeytanlar müdahale etmeye başlar. Bu müdahaleleri sizde fark edersiniz. Metafizik alemden sıkıntılarınıza yardım edildiğini görürsünüz. Siz bunların melek olduğunu zanneder daha fazla motive olur daha fazla zikire yönelirsiniz. Halbuki size inenler birer melek değil birer şeytan birer cin. Siz daha fazla zikir çektikçede daha fazla şeytanlar hayatınıza müdahale etmeye başlar. Bu kendinden beslenen bir döngü. Sizi içine aldığında sizi bağımlı kılan, çıkmanıza izin vermeyen ve sonu felaketle sonuçlanan bir döngü. Zikirler üstünüze çektiğiniz bazı olumsuzluklardan sizi koruyor gibi görünsede, bunlar geçici olur, uzun vaadede daha büyük felaketleri üzerinize çekersiniz. Siz sadece size isabet edecek günlük belaya engel oluyorsunuz. Onuda yok etmiyorsunuz. O üzerinizde birikmeye devam ediyor. Günlük küçük ataklarla o belaların gazını alma şansına sahipken, zikir ve dualarla onları üzerinizde biriktiriyor kendinizi daha büyük felaketlere sürüklüyorsunuz. Halbuki hayat çok basit, siz kötüyseniz kötülük size iner. Her gün onlarca ayetül kürsi çekerek kendinizi gereksiz yere obsesif kompulsif davranışlara sürüklemeyin. Sıkıntınız varsa oruç ve fakirleri doyurmaya yönelin. Muska sihir ve zikirler ile kendinizi daha büyük felaketlere sürüklüyorsunuz bizden uyarması. Not: zikir gibi muskada hak, fakat usul ve kaidesine uygun yapılırsa, aksi takdirde zarar.
Allah ile yapılan taahhütname: yeryüzüne indirilmeden siz Allahu Teala ile bir anlaşma yapıyorsunuz; siz kötülüklerden uzak duracaksınız Allahın Ayetlerini çiğnemeyeceksiniz, karşılık olarakta Allah yeryüzünde size dokunmayacak sizi cezalandırmayacak. "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez..." (Maide Süresi; 105). İyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşılıkta kötülük. Taahhütnamenin özeti bu. Tarikatlar ise bu taahhüte inanmaz. Onlar musibetlerin kendi elimizle işlediğimiz yanlışlardan ötürü değil Allahtan geldiğine inanır. Sıkıntının kaynağını Allah bildikleri içinde, Allaha bol zikir çekersem belki Allahı ikna eder bana indirdiği sıkıntıları kaldırır düşüncesinde olurlar. Yanlışlarına odaklanma yerine maalesef Allaha odaklanırlar. Allah ile yapılan taahhütname basit, kaderiniz bir Ayeti veya bir duayı ne kadar tekrarladığınız üzerine değil o Ayeti yaşantınıza ne kadar yansıtıp yansıtmadığınız üzerine hesaplanır. Şu kadar zikir çekersem şu kadar korunurum, şu kadar zikir çekersem şu kadar ay ibadet etmiş olurum, şu kadar zikir çekersem şu kadar melek beni korur inancına sahip olma yerine, o Ayeti veya zikri şu kadar hayatıma yansıtırsam şu kadar korunurum inancına sahip olmalısınız. Doğru inanç budur. Bizim oğlanlar ama olayı maalesef tersten anlamış. Hani derse çalışma yerine kopya için kafa yoranlar var ya onun gibi, kopya çekmeye ayırdıkları zamanı derse ayırsalar zaten kopyaya ihtiyaç duymayacaklar. Velhasıl bu zikir olayı, çalışmadan emek vermeden arka kapıdan olayı nasıl kapatırım hesabı yapanların bir icatı. İslamla uzaktan yakından ilgisi yok.
Tarikatlar bu taahhütnameye neden inanmaz? Kişinin başına gelen musibetler kendi elinizle işlediğiniz günahlardan ötürü geliyor derseniz, o zaman başınıza bir musibet geldiğinde insanlar size bakacak, göründüğünüz kadar temiz bir insan olmadığınız açığa çıkacak. Kim kendi eliyle kendisini ifşa etmek ister? Örneğin; Allah dostu olarak lanse edilen birinin başına birşey geldiğinde onun aslen temiz olmadığı açığa çıkmış olacak. Kim kendisini bu şekilde ifşa etmek ister? Kimse. Bakıyorsunuz, gerçektende durum böyle. İlahiyatçılar dahil İslam dini ile ilgili herkes sizden bu bilgiyi gizliyor. Kimse kalkıpta musibetlerin bir günah sonucu geldiğini söylemiyor. Neden söylemiyorlar, çünkü her biri bin bir çeşit hastalıkla uğraşıyor, bu hastalıklar ve musibetlerde günahlardan ötürü geldiği öğrenilirse, kendilerinin temiz olmadığı anlaşılır diye kimse hastalıkların kendi günahlarınızdan geldiğini söylemiyor. Ne yapıyorlar? Allah sevdiği kuluna imtihan eder deyip, suçu Allaha atıyor ve kendilerini güya Allahın sevgili bir kulu olarak gösteriyorlar. Kurnazlığı ve çakallığı görüyormusunuz? Sıkıntılarımızın günahlarımızdan ötürü geldiği bilinmemesi konusunda, bilhassa tarikatların üzerinde çok büyük bir vebal var. Neden? Bir ilahiyatçı gelin bana, bende huzur bulursunuz demiyor, tarikatlar ama bu iddiada bulunuyor. İnsanlarda bu çağrı üzerine tarikatlara giriyor, huzur bulmak ve sıkıntılarından kurtulmak için. İnsanlar o huzuru bulamayınca, sıkıntılarından kurtulamayıncada tarikatlar ne yapıyor, suçu Allaha atıyorlar, sıkıntılar yeryüzü imtihanın bir parçası, peygamberlerede musibetler indi, Allah sevdiği kullarına sıkıntı verip sabrını sınar diyor ve huzur arayışı içinde olan insanın ümitlerini yitiriyor, o sıkıntılı hayatı kabullenmeye zorluyor. Bunu kabullenmeyenlerde ya başka bir tarikatta şansını deniyor yahut tarikatlara sırtını dönüp Allaha isyan bayrağını açıyor. İnsanları Allaha isyana sürekleyende kim? Tarikatlar. Neden? Biz biliyoruz deyip meydana atılmaları, sonrada yıllarca insanları sömürmeleri, insanları boş ve şirk içeren işlerle meşkul kılmalarına rağmen insanların sıkıntılarına çare olamamaları. Vebal onların üzerinde. Biz bu bilgileri paylaşarak üzerimizdeki vebali atıyoruz. Eğer bu kadar çok zikir yapıyor ve namaz kılıyorsanız ve halen sıkıntı yaşıyorsanız, burada bir yanlışlık yokmu sorusunu lütfen kendinize sorunuz. Allah ahiret hayatında iyilere bela indirmiyorki yeryüzünde indirsin sorusunu lütfen kendinize sorup hatayı Allahta değil kendinizde aramalısınız. Bu arada bu yazı vesileyle peygamberler ve sıkıntılar çekmek konusunada bir açıklık getirelim, peygamberler musibetler yaşadımı?
Peygamberlerin yaşadıkları musibetmiydi? Bu sorunun cevabını alabilmeniz için ilk önce musibetin tanımını yapmanız gerek. Musibet nedir zorluk nedir, bu ikisi arasındaki farkı iyi bilmelisiniz. Musibet nedir; kaza ve beladır. Zorluk nedir; yetim ve öksüz kalmak, fakir olmak, haksızlığa uğramak gibi kaza ve bela içermeyen bir hayattır. Birisi günahlarınızı yakar, diğeri ise manevi mertebenizi artırır. Bu ikisi birbirinden çok farklı. Birisi negatif diğeri pozitiftir. Musibetler yeryüzünde hayrla sonuçlanmaz, peygamberlerin yaşadığı her zorluk ama yeryüzünde hayrla sonuçlandı. Musibetler sevap içermez, peygamberlerin çektiği zorluklar ise sevap içerdi. Musibette günah yakarsınız, zorluklarda ise sevap kazanırsınız. Musibetler can ve mal'a zarar verir, peygamberlerin çektiği zorluklar ise can ve mal'a zarar vermedi. Musibetler ağrı duygusu içerir, peygamberlerin başına gelen zorluklar ağrı duygusunu içermedi. Musibetler kişinin nefsi duyguları peşinden koşmasından gelir, peygamberlerin başına gelen zorluklar ise nefislerinden değil, Allah adına bir mücadele vermekten ötürü geldi. Örneğin; eyüp as. "(Rasul’üm!) Kulumuz Eyyub’u da an. O, Rab’bine; Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti" (Sad Süresi; 41). Eyüp as bu belayı günahkar olduğu için değil, peygamber olduğu için yaşadı. Başına gelen musibeti nefsiyle günah işlediğinden değil, bir peygamber vasfının (sabır) şeytanın gözüne battığından ötürü yaşadı. Kendi nefsiyle günah işlemediği, yakılacak bir günahı olmadığı içinde, bu zorlu süreç içinde acı çekmedi. Allah adına bu sıkıntılı süreci çektiği içinde elinden alınan herşey kendisine daha güzeli ile geri verildi. O yüzden eyüp as, size örnek değil. Yunus peygamber örnekmi? "Zünnun’u da (Yunus’u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde senden başka hiçbir İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben nefsine zulmedenlerden oldum diye niyaz etti". (Enbiya Süresi; 87). Yunus peygamber ayrılmaması gereken bir bölgeden ayrıldı, sonrası kendisine belirli zorluklar yaşatıldı. Ancak bu sıkıntıların hiçbirinde acı hissi kendisine yaşatılmadı. Neden, çünkü yakacak bir günahı yok. Özetlersek; peygamberlerde hastalandı onlarda sorun yaşadı deyip kendi günahkar yaşantınıza kılıf aramayın. Musibet eşittir günah. Günahta eşittir canın yanması. Üzerinizde bir günah yükü varsa bilinki canınız yanacak. Bilinki sonuçları hayrlı olmayacak ve bilinki o yaşadıklarınızdan ötürü sevap kazanmayacaksınız.
İslamın kıssas kuralı: başınıza gelen musibetler günahlarınızdan ötürü geliyor dediğimizde bir çok okurumuz paniğe kapılır ve hayatlarında bir sevgili edindiklerinden ötürümü Allah kendilerini cezalandırıyor sorusunu bize yöneltir, çünkü kendilerinde başka bir hata görmez. Burada bunada bir yanıt verelim; Allah nezdinde kıssasa kıssas kuralına göre hareket edilir. Örneğin; içki içiyor veya zina işliyorsanız kısmetiniz bundan etkilenmez. Size ancak o günahla ilgili bir ceza indirilir. Örneğin; zina işliyorsanız çocuklarınızda bir gün zinaya düşkün olur veya bir gün evlendiğinizde eşinize sadık kalmakta zorlanırsınız veya günah işlediğiniz o organda bir rahatsızlık zuhur eder. Siz hangi organla günah işliyorsanız ceza o bölgeye iner. Örneğin; eğer üzerinizde kısmetsizlikle ilgili bir sorun varsa o zaman ilk önce atalarınıza bakın. Atalarınız kısmetle ilgili bir günah işledimi onu araştırın. Mesela atanızın birisi bir kızı evlenme vaadi ile kandırıp gönül eyledi sonrada kızı terkettimi? Örneğin; mesleki hayatınızla ilgili sıkıntı yaşıyorsanız yine ilk önce atalarınıza bakın. Mesela atalarınızın birisi memurluk hayatında yan gelip yattımı, rüşvet aldımı, kazancının hakkını verdimi gibisine. Herhalukarda başınıza gelen her olayda ilk önce atalarınızın geçmişini bir gözden geçirmeniz şart. Yaşadığınız her bir sıkıntı bir atanın o alanda yapmış olduğu bir hatadan kaynaklanır. Kıssasa kıssas kuralı. Bunların çözümüde zikirde değil kefaret oruçları veyahut fakirleri doyurmada yatıyor.
Doğru dua ve zikir nasıl yapılır? Dualar belirli kaideler üzerine kuruludur. Bu kaidelerin her birini yerine getirirseniz göğe çıkar aksi takdirde değil. Bir dua ederken o duanın kaidesini yerine getirdiğinize emin olun. Örneğin; kendi iş yerinizde para kazanamıyorsanız veya aile huzurunuz yoksa bunu dua ve zikirler ile değiştirmeye kalkışmayın. Yaparsanız yardımınıza Allah değil cinler gelir. Allah zikire bakmaz, zikirler usul ve kaidesine uygun yapıldımı ona bakar. Örneğin; bir market açtınız ama konum, içerik ve kira gibi başarının ana kaidelerini hesaplamadınız. Müşteri gelmeyince ve siz maddi açıdan sıkışıncada ne yaptınız; kapının önüne okunmuş su dökmeye başladınız. Bu ameliniz kabul olurmu; olmaz. Neden? İş hayatında başarılı olmanın gereğini yerine getirmediniz. Hesaplamanız gereken onca şeyi hesaplamadan iş hayatına atıldınız. Allah size yardım ederse, kaideleri yerine getirenlere haksızlık etmiş olmazmı? Madem arka kapılar Allah tarafından kabul görülüyor o zaman neden kaideler konuldu demezlermi? Allah dahil kimse kurallara uymayacaksa neden kurallar konuldu denilmezmi? Anladınız olayı değilmi. Hangi konuda dua ediyorsanız, ilk önce o konunun gereğini yerine getirin yani deveyi bağlayın sonrası duanızı yapın. Deveyi bağlamadan dua yapmayın. Yaparsanız ne olur? O dua gök kapılarından size geri döner ve şeytanlar tarafından kullanılır. Dua sadece dua değil, bir sihirdir. Dua ve zikirlerinizi ağzınıdan çıkan birer cümle olarak görmeyin. Örneğin; marketinizin önüne okunmuş suyu döktünüz, önünden geçen biriside sizin o sihrinize kapılıp marketinize girdi ve hiçbirşeye ihtiyaç duymamasına rağmen birşey alıp çıktı. Ne yaptınız şimdi? İş hayatınızda verdiğiniz yanlış bir kararı, başka bir yanlışla telafi etmeye kalkıştınız. Yanlış hesap ile başladınız, büyü ile yola devam ettiniz. Zikir ve dualar yanlış yerde ve yanlış niyet üzerine yapılırsa bunun size vebali çok ağır olur bilginize.
1. Dua nasıl yapılır? Dua ederken dualarınız kopya, yani başkaların duası olmasın. Kendi o aciz halinizle Allaha dua edin. Bir çoğunuz geçmiş alimlerin dualarını okuyor, biz bunu tavsiye etmiyoruz. Bir alim bir duayı kalbiyle diliyle zikredinceye yani o duaya hazır oluncaya kadar onun bedeni ve ruhu bir ömür bir olgunlaşma safhasından geçti. Siz yirmi yaşınız veya elli yaşınıza kadar o günahkar yaşantınızla veya manevi eksikliğinizle o duayı dilinize alamazsınız, alırsanız dengenizi bozarsınız. Beden, ruh ve akıl bunlardan her hangi birisi o duaya hazır değilse dengeniz bozulur. Kişinin duaları kişi ile Allah arasındaki yakınlığın bir aynasıdır. Kişi Allaha yakınlığı kadar dua edebilir. Başkasının duası sizin için hayrlı olmayabilir. O yüzden kendi duanız kendi aciz halinizle Allaha yönelmeniz sizin için her zaman daha hayırlıdır. İkincisi duaların amacı gökten birşey talep etmektir. Zikirlerin amacı ise sizi göğe çıkarmaktır. Zikirler Allahı anmak ve Allaha yakınlaşmak için yapılır, karşılıksız yapılır, dualar ise Allahtan birşey istemek için yapılır. Eğer kaderinizi değiştirmek veya Allahtan belirli taleplerde bulunmak için zikir yapacaksanız, bunu yapmayın, duaya yönelin. Eğer yaparsanız usulden kaybeder, zikirler size geri döner ve kendinizi cinler alemine açar daha büyük sıkıntılar ile yüzleşirsiniz.
2. Zikir nasıl yapılır? Zikir yaparken kendinizden geçmeyin. Bilincin olmadığı yerde ibadet olmaz. İkincisi zikir çekerken bir günde bir cümle veya duayı 99 defadan fazla tekrarlamayın. "Onlar için 70 kez bağışlanma istesende Allah onları asla affetmeyecek tir" (Tevbe Süresi; 80). Bu Ayet bize zikir ve duanın üst sınırını bildirir. Bir duanız haksa bilinki göğe çıkması için 70'den fazla tekrarlamanıza gerek yok. Duanızda haksızsanız ama o zaman 70 değil 70 bin defa tekrarlasanız gök kapılarından içeriye giremez. İslam zorluk değil kolaylık dinidir. Kendinizi zorlamayın. Allahu Teala yaşantıda da ibadette de sadeliği sever. Davanızda haklıysanız maksimum 70 de kabul olur. Haksızsanız hiç kendinizi zorlamayın, kıçınızı yırtsanız kabul olmaz. Kabul olduğunu gördüğünüz şeylerde rahmani değil cinni bilginize. Eğer ne kadar fazla o kadar iyi altında bir hikmet olsaydı Allah kendi vasıflarını 99 ile sınırlamazdı! Günlük hayatta öyle değilmi, birşeyin dozajını kaçırdığımızda zarar olarak bize geri dönüyor. Ne kadar fazla o kadar iyi ne İslam dininde var ne de hayatın gerçeklerinde. Üçüncüsü ritüeller eşliğinde zikir çekmeyin. İslami ritüeller farz ibadetleri ile sınırlandırılmış (namaz, haç ve kurban). Bunun dışında yapılan her ritüel (semazen, kafa ve beden sallamalar) baatıl ve İslam dışıdır. Mutlaka ve mutlaka bir gün hesaba çekileceğiniz konulardır. Farz ibadetler ve Ayetler size yeter, dahası şeytandan gelir ve üzerinize büyük vebal indirir.
Not: büyük şeytanların size bulaşabilmesi için üzerinizde büyük sihir olması gerek. Bir dua veya zikriniz ne kadar tekrar içeriyorsa bilinki o kadar büyük bir sihir oluşuyor ve bilinki o kadar büyük bir şeytan size inecek. Uyarması bizden. Dinleyen dinler, dinlemeyende yaşayacağını yaşar.