İslam; nazar bilimsel açıklaması
İnsan bedeni 75 km uzunluğunda sinir (elektrik) kablolarına sahip, bu elektriğin aktığı yerde de bir manyetik alan oluşuyor, bu enerjiyide biz elektromanyetik enerjisi diyoruz. Katı ve sıvı atıklarda olduğu gibi, sürekli üretilen bu enerjiyide bedenimiz dışarıya atmak zorunda. Bunun için Allahu Teala üç nokta belirlemiş, birisi ellerin içi diğeri ayakların altı ve üçüncüsü gözler. Her bir nokta özenle seçilmiş. Çevremizle doğrudan temas halinde olan yerlerimiz (el ile ayak altı) seçilmiş, birde temasa ithiyaç duymayan yere (gözler). Bedeninizde ürettiğiniz enerji el ve ayakların altından çıkabilmesi için, bu noktalar çevrenizle doğrudan temas halinde olması gerekiyor, göz ise değil, fiziki temasta bulunmadan gözünüzü nereye dikerseniz içinizde barındığınız enerjiyi oraya aktarabiliyorsunuz. Bunu sabit hat ve mobil hat gibide düşünebilirsiniz. Çevremizle temas kaybolmaması için, her ihtimale göre Allahu Teala iki özelliğide bize bahşetmiş. Temas ederekte enerjinizi başkasına aktarabiliyorsunuz, temas etmeden de. Sıkıntı nerede o zaman? Mobil hatlarda da olduğu gibi, enerji ortalıkta dolaştığı an bu genelde insanın hayrına olmuyor. Enerjinizi gözden çıkardığınızda çevrenize kontrolsüz bir enerji deşarj etmiş oluyorsunuz, bu enerji sevgi ve muhabbet enerjisi ise çevrenizdeki eşya bundan nimetlenir, o an kızgın ve öfkeliyseniz ama o zaman bakışlarınızın zoom yaptığı noktalara küçük atom bombacıkları bırakıyorsunuz. O küçük atom bombacıklarada halk arasında nazar deniliyor. Gözden çıkan enerjideki asıl sorunda bu, gözden çıkan enerjinin kişiyi öldürebilecek güçte çıkabiliyor olması. Bedeninizdeki enerjiyi gözlere yönelttiğinizde, gözlerin anatomik yapısı sayesinde o enerji o kadar güçlü bir seviyeye ulaşıyorki, Allahu Teala bile insanları bu konuda uyarma gereği duymuş; “O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar «o bir deli» diyorlar.“ (Kalem Süresi, 51). Gözü ölümcül kılan ne? Bu yazımızın konusu bu olacak, sizlere hayırlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz.
Gözün anatomik yapısı: elektronik harp sistemleriyle başka elektronik cihazlar nasıl kilitleniyorsa, insanın ürettiği enerjiylede başka canlılar kilitlenebilir. İnsanın ürettiği bir cihazla siz bunu yapabiliyorsanız, Allahın yarattığı insan bedeniyle dünden yaparsınız. Nitekim bin yıllardır yapılıyor. Bin yıllardır insanın bakışlarıyla insan ve hayvanlar etkileniyor. Bu nasıl mümkün, gelin birlikte gözümüzün özelliklerine bir göz atalım; bedenimizde üretilen elektromanyetik akımların üç tane çıkış noktası bulunuyor, bunlar ellerin içi, ayakların altı ve üçüncüsü gözler. Ellerden ve ayaklardan çıkan akımlar dozajı frenlenmiş akımlar. Bu akımların dozajı ellere ve ayaklara ulaşıncaya kadar, bedenimizdeki dokular tarafından hafifletiliyor. Gözlerden çıkan akımlarsa herhangi bir engelle karşılaşmadan göze akıyor. Kişi beyninde ne tür düşünce üretiyorsa (kin, nefret, kıskançlık, hasetlik vs), o akımlar doğrudan dışa akıyor. Gözleri ama ölümcül bir silaha dönüştüren bu değil, gözleri ölümcül bir silaha dönüştüren; (1) göz siniri, (2) gözümüzün içindeki sıvı oyukları ve (3) gözlerimizin lensi. Göz siniri bu zararlı akımların akışını bir hat üzerinde topluyor. Göz oyukların içindeki sıvı o enerji akımların dozajını güçlendiriyor, bi' nevi elektronik cihazlardaki sinyal güçlendiricisi gibi akımların dozajını artırıyor. Gözlerinizdeki lenste bu akımları ölümcül bir lazer ışını gibi bir noktaya odaklıyor. Gözleri ölümcül kılanda bu, üç farklı özelliğin bir arada buluşması.
Gözün fizyolojik işleyişi: lense dikkat ederseniz, göz lensinin iki tarafıda dışabükük olduğunu görürsünüz, bu dışabüküklükte fotoğrafta olduğu gibi ışınların hem içeriye doğru bir noktaya odaklanmasını sağlıyor, hem nazarda olduğu gibi dışarıya.
Bu elektromanyetik akımlar insan bedenine nasıl zarar veriyor? İnsan bedenini değişik tabakalardan örülmüş bir kumaş olarak algılamalısınız. Bu kumaşı tozlu bir ortama bıraktığınız zamanda ne oluyor, o toz kumaşın içine siniyor. Gözden çıkan enerjide temas ettiği vücut tabakalarına toz halinde konuyor, sonrası bir leke kumaşın içine nasıl siniyorsa, dokuların içine siniyor, sonrasıda sindiği bölgedeki hücrelerin fonksiyonlarını kilitliyor. Fotoğraftaki emsalde gördüğünüz gibi, gözden çıkan akımlar elektromanyetik toz tabakası şeklinde dokularınızın içine siniyor, sonrada o bölgedeki hücrelerin fonksiyonunu kilitliyor. Hücreler kilitlendiği anda da, kişide yavaş yavaş hastalık belirtileri görüyorsunuz. Bedenimiz elektromanyetik bir kalkana sahip (aura) ve genelde kendisini o tür enerji akımlarına karşı koruyor. Fakat, bedenimizin direnci düştüğünde veya o kalkan henüz gelişmediyse (yeni doğanlar), o zaman bu akımlar kalkanımızın en zayıf halkasından bedenimize sinmeyi ve bizi hasta etmeyi başarıyor.
Mavi boncuk inancı: mavi boncuk size yönelen bakışları kendisine çekmek için takılıyor. Buradaki amaç insanların bakışı size değilde mavi boncuğa kaysın isteniliyor. Bakışlardan etkilenen siz değil mavi boncuk olsun isteniliyor. Mavi boncuğa kaydığı zaman ne oluyor? Mavi boncuğun içine kurşun dökülür ve genelde camdan yapılır, cam ve kurşunda elektromanyetik dalgaları geri iter. Anlayacağınız, mavi boncuk inancının altında bilimsel bir hakikat yatıyor. Birisi size art niyetle baktığında, kişinin bakışları size değilde mavi boncuğa yöneliyor, mavi boncukta size yönelen o enerjiyi kişiye geri itiyor. Örneğin; günümüzde bunun daha bilimsel alternatifleri var, mesela wifi akımlarını durduracak duvar kağıtları veya kolyeler üretiliyor. Mavi boncuğuda bunların sanayi devrimi önceki versiyonu gibide düşünebilirsiniz. Mavi boncuk inancı kesinlikle baatıl değil, altında yatan bilimsel bir hakikat var. Dönemin insanları bu hakikatı bilimiyordu o ayrı bir konu, günümüzün ilmiyle ama biz bu gerçekleri açığa çıkarabiliyoruz. Buradan çıkarmanız gereken ders, baatıl olarak gördüğünüz bir çok uygulamanın altında bilim yattığı.Mavi göz ve nazar: binlerce yıldır mavi gözlü insanların nazarı daha güçlü olduğuna inanılır, bu inanç doğrumu? Bunu laboratuar ortamında incelediğimizde gerçektende bunun böyle olduğunu görüyoruz. Güneş ışının önüne bir lens koyduğunuz zaman, o lensin bu ışını belirli bir frekansa böldüğünü görürsünüz. Lensin rengini değiştirdikçede güneş ışının farklı kırılmaya (frekans) maruz kaldığını görürsünüz. Farklı renkler arasında da güneş ışınını en keskin frekansta bölen mavi lens. Kısacası mavi gözlerden çıkan akımlar daha kısa bir frekansta çıkar. Evrende canlılara zararlı olan akımlarda kısa frekansa sahip olan akımlardır. Alttaki fotoğrafımıza bakarsanız mavi renklerin güneş ışınını x-ray ve gamma-ray boyutunda, yani çok zararlı frekanslarda böldüğünü görürsünüz.