bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

cemaat ve tarikatlar- giriş yazısı


Bu yazı dizilerimizde İslami konulara giriyoruz, İslami konulara girdiğimiz an da cemaat ve tarikatlara değinmeden olmaz. En azından bizim için olmaz. Yeni bir düzen inşa etmek istiyorsanız, ilk önce varolanı yıkmalısınız. Sıkıntı nerede; cemaat ve tarikatlar İslam dinini kendi patentli ürünü olarak görüyor, birinci sıkıntı burada. İslam inancının babalarının malı olmadığını arada sırada bunlara hatırlatmakta yarar var. İkincisi, kendilerini bu alanda tek uzman tek bilge kurum olarak görmeli. Üçüncüsü, İslamı hurafe kalıpların içine hapsetmeleri. Giyim kıyafetten sakal bıyığa kadar. Dördüncüsü, sorgusuz sualsiz bir biat sistemi kurmaları. Beşincisi, şıhları kutsallaştırmaları. Rabıta, destur vs. Bizim amacımızda İslamı onların prangalarından kurtarıp özgürleştirmek. Bu yazılarımızla bu yönde ilk adımlarımızı atmış olalım. Devamını getirmek bizlere veya başkalarına nasip olur inşallah.

Tekeli nasıl kurdular?
Tarikatlar İslamla ilgili konularda kendilerini bilir kişi olarak topluma nasıl kabul ettirebildi? Soru sormayı yasaklayarak! Cemaat ve tarikatlara girdiğinizde kimse kalkıp size burada düşünce ve fikir üretmek yasaktır demez. Bunu çok sinsi yaparlar çok sinsi yoldan sizi sustururlar. Nasılmı? Örneğin; sen arapça biliyormusun veya rehber olmadan saparsın veya sen şu şu şu ilimlere vakıfmısın gibisine söylemlerle sizi sustururlar. Bu tür söylemler duyduğunuzda biliniz ki siz bir biat kültürüne zorlanıyorsunuz. Biliniz ki aklınız elinizden alınıyor. Buna müsade ettiğiniz zamanda, ne uygulanan ritüelleri sorguya çekebilirsiniz ne de verilen fetvaların içeriğini. Maalesef insanlarda bundan razı görünüyor; onlar yıllarını vermiş, rehbersizde bu işler insanı saptırıyor, dolayısıyla onların aklı ile hareket etmek daha güvenilir diyor ve o biat kültürüne razı oluyor. İnsanlar gönüllü olarak biata nasıl razı olabiliyor? Kendi akıllarını kullanırlarsa sorumluluğun kendilerinde olacağına, başkalarının aklıya hareket ettiklerinde ise tüm sorumluluk onlara ait olacağına inandığı için. İster buna kolaycılık deyin ister sırtını başkasına daya ve hayatı yaşa deyin, insanlar biat zinciri içine girmekte bahis görmüyor. Alan memnun veren memnunsa, bizim sorunumuz ne? İslam dini onlara ait değil. Sorunda tam bu. İslam dinine yapılan her tecavüzden Allah bizide sorumlu kılacak. Yani benim sorunum deme şansımız yok. İslamın namusunu korumak hepimizin üzerine bir farz. İnsanları aydınlatmak hepimizin üzerinde bir farz. Örneğin; bu insanlar sırtlarını tarikata dayıyor, yaptığı herşeyin sorumluluğu onlara ait olduğuna inanıyor, bilmiyor mahşeri sorguda kendisinin sorguya çekileceğini. Sadece onlarmı, hayır bizde sorguya çekileceğiz. Bizim gibi konulara vakıf insanlarda sorguya çekilecek, neden insanları uyarmadınız neden toplumu tarikatların eline bıraktınız diye. Bizde bu vebalden kurtulma adına, mesleğimiz bu olmamasına rağmen bu yazılarımızla olabildiği kadar üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.

Tarikat ve cemaatler bu yobaz duruma nasıl düştü? Farklı nedenleri var, birincisi art niyetli şıhlar, ikincisi pozitif bilimlerden uzak durulması ve üçüncüsü tüm yükü bireylerin üzerine yüklemeleri. Bize görede en sıkıntılı nokta ve üzerinde durulması gereken nokta burası. Bu gerek İslam inancı gerek ülke yönetimi olsun, bizler toplumumuzu bireylerin üzerine inşa etmişiz. İyi birisi geldiği zamanda toplum olarak yükselmişiz gelmediği zamanda çöküşler yaşamışız. Bu da tabii ki böyle olmamalıydı. Bizler bireylere dayalı bir düzen kurmamalıydık. Maalesef bireylerin çabaları ile ayakta kalan bir toplumuz. Sırtımızı birisine yaslamayı yan gelip yatmayı seven bir milletiz. Bunun tezahürünü cemaat ve tarikatlarda da görüyoruz. Örneğin; alim olmak için 7 farklı dalda uzman olma zorunluluğu. Bir kişinin herşeyde uzman olması bekleniyor. Böylede bir dünya yok. Herkes her alanda uzman olamaz. Bu basit mantık meselesi, bir konuya ne kadar zaman ayırırsanız o kadar uzman, ne kadar çok farklı alana dalarsanız o kadar orta şeker olursunuz.
Sonuçta bir konuya ayırmanız gereken zamanı farklı konulara ayırıyorsunuz. Bir konuda sivrilme yerine her konuda orta şeker orta kültürlü birisi oluyorsunuz. Bizler tüm sorumlulukları bireylere yüklerken, batı dünyası ne yaptı, nasıl olduda onlar bu yarışta sivrildi biz geride kaldık; onlar sorumlulukları dağıtmış. Tüm sorumluluğu bir bireyin üzerine değil birden fazla kişinin omuzuna yüklemiş. Örneğin; tıp ilmi. Tıp ilmi latince ve eski yunanca dilini kullanır, siz ama dünyanın hiçbir yerinde latince ve eski yunanca konuşan hekim göremezsiniz. Sistemi nasıl kurmuşlar? Görev dağıtımı yapmışlar! Tıp ilmi farklı parçacıklardan oluşur (latin dili, biyokimya, anatomi, fizyoloji, patoloji vs) ve adamlar bu alanların her birinde uzman yetiştirmiş. Bunların hiçbiride kalkıp herşeyi öğrenmeye kalkışmıyor. Her biri kendi alanında nasıl en yükseğe ulaşabilirim (nobel ödülleri) bunun hesabını yapıyor. Yani batı dünyasının başarı sırrı, görev dağıtımında yatıyor! Medrese eğitiminde ne yapıyorlar; tüm yükü bir bireyin üstüne bindiriyor, 7 dalda uzman olmazsan seni alim kabul etmem diyorlar. Batı alemi sadece bir konuda uzman ol bana yeter diyor, İslam dünyası ise 7' den aşağıya uzmanlık kabul etmem diyor. Sonuç; biz hiç bir konuda sivrilemeyen uzmanlara sahibiz, onlar ise farklı dallarda zirveden zirveye koşturan uzmanlara sahip. Bizler herşeyi anlamaya çalışırken hiçbir şeyi anlamayan uzmanlar yetiştiriyoruz.

Görev dağıtımı nasıl yapılır? Konuyu daha iyi anlamanız için kendimizden örnek verelim; biz arapça bilenlerden değiliz, fakat size Ayetlerin tefsiri ve mealini yapıyoruz, nasıl oluyor bu? Arapça bilmeden meal ve tefsiri
nasıl yapabiliyoruz? Arapça bilen uzmanların bilgilerinden yararlanarak bunu yapıyoruz. Örneğin; elmalı hamdi yazır'ın meali. Birileri arapça üzerinde ihtisas yapmış bizde pozitif bilimler üzerinde ihtisas yaptık, işbirliği yapmak varken neden 5-10 yılımızı arapça dilini öğrenmekle geçirelim? Haracanacak bolca zamanınız varsa bunu yapabilirsiniz, ama bizim gibi dünya ile yarışıyorsanız çözmeniz gereken onca soru varsa, kaybedecek zerre zamanınız yoksa o zaman ne yapmanız gerek; yük paylaşımı! Kaldı ki siz arapça öğrenseniz dahi, sizi eleştirmek isteyen yine bir açığınızı bulur, arabistanda yaşamadan arapça öğrenilmez der. Arabistanda yaşayıp öğrenseniz, bu sefer Kur'an lisanı sıradan arapça değil der ve yine bir açığınızı yakalamaya çalışır. Biz o yüzden insanlar ne der ona göre değil, batının sırrı nedir ona göre hareket ettik. Kim hangi alanda ihtisas yapmışsa onların ilmini öğrenmek yerine onların bilgilerinden yararlandık. En sağlıklı yaklaşımda budur. Herkes herşeyde iyi olamaz. Bazıları dil öğrenmede iyidir başkaları pozitif bilimlerde başkalarıda analitik düşüncede. Herkese herşeyi öğretme yerine, kişiyi fıtratına uygun alana teşvik etmek gerekir. Örneğin; elmalılı hamdi yazır arapça dilinde uzmanlaşmış, bizde pozitif bilimlerde uzmanız. Onun sahip olduğu bilgi bizde yok, bizim sahip olduğumuz ilimde onda yok. Ne yapmalıyız o zaman? Birbirimizin ilmini öğrenme yerine, akıl derki; işbirlği yapın. Gücünüzü ve ilminizi birleştirin. Başkasına kendi bilginizi şart koşma yerine, ortak üretime odaklanın!!! Batının başarı sırrıda bu. Bizden akıllı olduklarından veya daha fazla çalıştıklarından değil, sorumluluğu birden fazla kişiye yüklemelerinden. Bizde yazılarımızda bunu yaptık. Herşeyi bilme ve öğrenme derdine girmedik, başkalarının ilminden yararlandık. Örneğin; elmalılı hamdi yazır'ın o temel kuran-ı kerim mealini aldık, bizde olan ilimlede o meali bir üst safhaya taşımaya çalıştık. Biz elmalılı hamdi yazır ile rekabet etmedik veya onun ilmini yok saymadık, ondaki ilmin üzerine nasıl katkıda bulunabiliriz bunun hesabını yaptık. Doğru yol ve yaklaşımda budur.

Her daldan orta şeker çalma yerine bir alanda uzmanlaşın: bazılarınızın aklına bir kaç dalda ilim bilen alimler gelebilir, eğer geliyorsa unutun o alimleri. O alimler bizlere sağlıklı örnekler teşkil etmiyor. Neden? O alimler belki bir kaç farklı dalda ilim bilmiş olabilir ama bu alimler bu ilimlerin ya hiçbirinde sivrilememiş ya da sadece ve sadece bir dalda sivrilmiş diğer daldaki ihtisasları zaman kaybından ötesine geçememiştir. Örneğin; said nursi. Risaleleri kendisinin yazmadığını, gayptan birilerinin yazdırdığını nurcuların kendiside itiraf ediyor. Anlayacağınız, birisinin bir çok ilimde uzmanlaştığının bir örneği yok. O yüzden gençleri buna zorlamanın bir anlamı yok. Biz her telden orta şeker çalan ve anlayan kişilere değil, bir dalda sivrilen ilmiyle dünya ile rekabet edecek kişilere muhtacız. O yüzden "şunuda bilmen gerek" yahut "şunuda bilmezsen bunu yapamazsın" deme yerine, "bizde de şu ilim var, çalışmalarında nasıl katkıda bulunabiliriz,
zaman kaybetmeme açısından bizim bilgi ve çalışmalarımızdan da faydalanabilirsin"
derseniz bu İslam alemi için daha hayrlı yaklaşım olacaktır.

Bilgiyi alınız, sonrası onu kendi ilminizle bir üst safhaya taşıyınız: geçmiş alimler ömürlerini zor şartlar altında medreselerde kitap okumak ve öğrenmekle geçirdi, belki bundan dolayı onların eserlerini sorgulamaya veya onların eserlerinin üstüne birşey koymaya kendinizi laik görmüyorsunuz, ama arkadaşlar biraz kendinize ve çağınıza güvenin. O alim bir konuyu öğrenmek için bağdat, şam ve mekke arasında belki yıllarca gidip geldi, siz ise o bilgileri saniyede öğreniyorsunuz (google). Biraz kendinize ve günümüzün ilmine güvenin. Bilhassa kimseyi gözünüzde kutsallaştırmayın ve büyütmeyin. Sevgi ve saygı duyun ama kutsallaştırmayın. Yapacağınız en büyük hata bu olur, kutsallaştırmak. Kişileri eğer kutsallaştırırsanız, eserlerinin üstüne birşey dikemezsiniz. O bilgi seviyesinde taklı kalırsınız.
Sorgulanamayacak, tamamlanmış olup üstüne birşey konulamayacak tek eser Kuranı Kerimdir, diğer herşey beşeridir yani kusurlu ve eksiktir, tamamlanmaya ve düzeltmeye muhtaçtır. O yüzden hiçbir beşeri ve beşeri eseri gözünüzde büyütmeyin. Onların hata ve eksikleri ile birer beşer olduğu, kaleme aldıkları eserlerinde Allah kelamı Kuranı Kerim olmadığını unutmayınız. İlim bir bayrak yarışı ve sizde bu bayrağı bir sonraki seviyeye taşımalısınız. Kişileri ve eserlerini kutsallaştırdığınız zaman ama bunu yapamazsınız. O seviyeyi ilmin son noktası olarak görür, üstüne birşey koymaya cesaret edemezsiniz. O yüzden ne diyoruz hep; kutsallarımız belli (Allah, Kuran-ı Kerim ve peygamberimiz sav), onların dışında herşey kusurlu ve eksiktir, tamamlanmaya muhtaçtır. Bu tamamlanmayı ya siz yapacaksınız ya da batı yapacak. Onlar yaparsa çağ atlayan onlar, kölede siz olursunuz. Bir yüz yıl daha onların akıttığı kan, yaydığı adaletsizlik ve kötülüğe dur diyemez, devletinize, milletinize ve ümmetinize yapılan saldırıları engelleyemezsiniz. Eğer bugünki yaşantınızı ve okuduklarınızı geçmiş alimler görseydi; "siz halen benim eserlerimimi okutuyorsunuz, aradan yüz veya bin yıl geçti, benim araştırma ve eserlerimin üzerine birşey koyamadınızmı", "yazıklar olsun size" diyecek olan ilk onlar olurdu bunuda biliniz.





kelimelerden türemiş hurafeler