İslam; gölgenin bilimsel açıklaması
Bir Ayet bir teknoloji. Kur'an-ı Kerimdeki bir gizemi daha sizler için çözümledik, umarız bu yazı sonrası Kur'an-ı Kerim hakkında kullanılan mucize kavramının öylesine kullanılmadığını daha iyi anlarsınız. Allahu Teala evreni bilim üzerine yaratmış, evreni anlamamız çözümlememiz içinde bize bir kılavuz indirmiş, o kılavuzada Kur'an-ı Kerim diyoruz. İslam nedir diye soruyorsanız, İslam bilime rehberlik eden bilimi sizi anlaşılır kılan bir kılavuz deriz. Anlayacağınız, İslam dini bilime aykırı değil, tam aksi bilimin kendisi. Websitemizin "islam ve pozitif bilimler" bölümünde de bunu sizler için daha anlaşılır hale getirmeye çalışacağız. Sizlere bir Ayet sunacağız, sonrasıda bunun yeryüzündeki teknolojik karşılığı ne onu size göstereceğiz. Umarız bu yazı dizilerimiz sonrası Kur'an-ı Kerim ve İslama daha farklı bir gözle bakar daha farklı bir muhabbetle yaklaşır, ne kadar muhteşem bir dine sahip oduğumuzu daha iyi anlarsınız. Sizlere hayırlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz.
Gölge ile ilgili Ayet. "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir" (Furkan Süresi; 45-46).
Gölge hangi teknolojinin tüyosunu içeriyor? Kamera.
Gölge nedir? O anki eyleminizin negatif filmi.
Ne için? Eylemlerinizi kayıt altına almak için.
Neden? Mahşer günü delil olarak önünüze koymak için.
Nerede kayıt altına alınıyor? Gökte. Bir uydu yayını gibi, eylemlerinizin negatifi yeryüzünden göğe doğru aktarılıyor.
Özetlersek. Allahu Teala kullarını yaratmış, sağ ve sol omuzuna yazıcı melekler yerleştirmiş; "Çünkü insanın sağında ve solunda oturan, denetleyip tesbit eden ve yazan bir melek vardır" (Kaf Süresi; 17). İnsanın önüne ve arkasınada bu yazıcıların yazdıklarına, insanın yaptıklarına şahitlik edecek ve insanı koruyacak iki melek daha görevlendirmiş; "Her insan için, önünden ve arkasından takip eden Melekler vardır; onu Allah'ın emriyle korurlar" (Ra'd Süresi; 11). Hayatımızın her anında toplam 4 melek bizimle birlikte. Bu 4 şahit kuralını Allahu Teala kullarınada koymuş. Örneğin; birilerine bir suç isnat ettiğinizde, kişiye iftira atılmaması adına Allahu Teala bizdende 4 şahit istiyor; "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın" (Nisa Süresi; 15). Yeryüzü mahkemelerinde yargılamalarında Allahu Teala nasıl dört şahit getirmemizi istiyorsa, kendiside bu kurala uyuyor ve mahşer günü bize şahitlik edecek 4 tane meleği bize indiriyor. Bunlardan iki tanesi her niyet, düşünce ve eylemimizi yazıyor, ikiside önümüz ve arkamızdan bizi takip ederek olaylara tanıklık ediyor. Mahşer günü geldiğinde insanlar bana iftira atılıyor bana haksızlık ediliyor dememesi için, Allahu Teala her bir insana dört melek tayin ediyor. Fakat Allahu Teala bununlada yetinmiyor, mahşeri sorgunun sonuçları çok ağır olacağı için (cehennem), o gün insanların ikinci bir şansı olmayacağı için, Allahu Teala insanların eylemlerini bir de görsel boyutta kayıt altına alayım diyor. Mahşer günü benim adaletim benim objektif duruşum sorgulanmasın, herkes kendi kayıtı ile gelsin diyor ve yeryüzüne bir de görsel kayıt düzeneği yerleştiriyor. Bu kayıt düzeneğinide ışık üzerine kuruyor. Dijital kamera önceki dönemi düşünün, bir ışığın negatif bir filme temas edip görüntü alması, işte bu görüntü alma sistemi ilahi kayıt sistemine dayanır. Güneş ışığı size temas ediyor, o anki eyleminizin bir negatifini oluşturuyor (gölge), bunuda Allah bir uydu yayını gibi göğe çekiyor (Ayette- yavaş yavaş kendimize çekmişizdir). Allahu Teala eylemlerinize delil olsun diye yaptığınız herşeyi kayıt altına alıyor. Işıkta hem bu kayıtın oluşumunda rol alıyor hem göğe çekilişinde. Ne muhteşem değilmi. Gerçekten ama gerçekten çok muhteşem bir dine sahibiz. Bilim insanı olarakta buna yakınen şahit oluyor, bu şahitliğimizide sizinle paylaşıyor ve paylaşmaktan çok mutluluk duyuyoruz. Dininizle gurur duyun. İslam gerici değil, teknolojilerin ve gelişimin bizzat sahibi ve öncüsüdür.
Detaylara gelirsek; değerli dostlar, dini konuları ele aldığımızda hiçbir zaman detaya girmiyoruz. Detaylar bizi aşar. Biz ne İslam alimi olma niyetindeyiz ne de İslami konularda bilge birisi olarak görülmek istiyoruz. Biz sadece sırların üzerindeki perdeleri kaldırıyor, size ışık tutuyoruz o kadar. O sırların içine dalmak, detaylı incelemek bunlar bizi aşar. Biz haddini bilenlerdeniz. Örneğin; gölge. Gölge ile ilgili Ayet delil diyor, kendimize doğru uzattık diyor, güneş diyor. Gölgenin kendisine baktığımız zamanda karanlık bir iz görüyoruz. Bunlarda bizlere günümüzde hangi teknolojiyi anımsatıyor; kamera sistemini. Digital kameralar öncesi kameranın içine bir negatif film konulurdu ve bununla görüntü alınırdı. Lensler o anki görüntüyü kameranın içine yönlendiriyor, negatif filmde o görüntüyü hapsediyor ve anlık bir görüntü olarak bize sunuyordu. Ne için bizler bunu yapardık? Bir anı kayıt altına almak için. Sunduğumuz bu bilgilerde bizce yeterli. Bunun ötesi bizi aşar. Biz gölgenin üzerindeki perdeyi kaldırdık, bunun detaylı araştırmasını İslam alimi olma yolunda ilerleyenlere bırakmayı daha uygun buluyoruz. Herkes kendi alanında ilerlerse bu herkes için daha hayrlı olacağını düşünüyoruz.
Kuran'ı Kerim öğüt almamız için indirildi, lütfen mealini okuyun ve okutun. "Şüphesiz, bu (Kur'an) bir öğüttür (İnsan Süresi; 29). "Hayır; çünkü o (Kur'an), bir öğüttür" (Abese Süresi; 11). "Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın" (Gaşiye Süresi; 21). "Bir Kitap'tır ki onunla uyarman için ve mü'minlere bir öğüt olmak üzere sana indirildi" (Araf Süresi; 2). "Andolsun, Biz öğüt alıp-düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik" (Kasas Süresi; 51). "Gerçek (şu ki), o (Kur'an,) elbette bir öğüttür" (Müddesir Süresi; 54). "O (Kur'an), alemler için yalnızca bir öğüt ve hatırlatmadır" (Sad Süresi; 81). "Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür" (Hakka Süresi; 48). Kur'an-ı Kerim öğüt almamız için indirilmiş. Bize bunu söyleyen Ayetlerden onlarcasını size sıralayabiliriz. Sizce kutsal kitabımız ne için indirildi? Büyük ihtimal cevabınız, ondan birşeyler öğrenmemiz için olacaktır. O zaman soru şu, madem kutsal kitabımızın iniş gayesi ondan öğüt almamız, neden kutsal kitabımızı kendi dilinizde okumuyor ve okutmuyorsunuz? Örneğin; gençlerimiz hafız olmak veya hatim için yıllarca Kur'an-ı Kerimi açıp okuyor, sonunda ne öğrendiniz diye bunlara sorduğunuzda size hiçbir cevap veremiyorlar, çünkü hiçbirşey öğrenmemişler. Yazık değilmi onca yıla onca emeğe ve bilhassa kutsal kitabımızı gayesi dışında kullanmaya. Şunu anlamıyoruz; anlamadığı bir kitabı insan neden okur? Hocam, arapça okumak yanlışmı? Hayır. Arapça okumak elbette yanlış değil, kutsal kitabımızın arapçası boş diyen sapıklardan değiliz biz, fakat kutsal kitabımızın arapçasını okuma zamanı var türkçesini okuma zamanı. İlk önce kendinize bu soruyu sorunuz, ne için okuduğunuzu. Örneğin; sevap almak istiyorsanız türkçesini okuyun. Örneğin; deli veya sabiler. Kişi ne yaptığını bilmiyorsa, yaptığından ötürü ona ne sevap yazılır ne de günah. Eğer okuduğunuzu anlamıyorsanız bilinki size sevap yazılmıyor. Örneğin; Allahtan birşey talep ediyorsanız, bir sıkıntınızın çözümü o zaman arapçasını okuyun, çünkü göğün kapıları arapça üzerinden şifrelenmiş, arapça okuduğunuz zaman gaybın kilitleri açılıyor. Arapça bilmediğinizi ve sadece türkçe mealini okuduğunuzu varsayalım, bu durumda göğün kapıları size kapalımı? Hayır. Niyetiniz halisse, okuduğunuz meali kalbiniz arapçaya çevirir ve göğe gönderir. Kutsal kitabımıza sarılan asla yarı yolda bırakılmaz. Bunlar ama birer istisna.
Genel kural; eğer bir talepte bulunacaksanız veya namaz gibi bir ibadeti yerine getirecekseniz, o zaman arapça okumak ve öğrenmek zorundasınız. Örneğin; hayatınız ve sorunlarınız için ilhammı almak istiyorsunuz, o zaman anladığınız dilden okuyunuz, çünkü anlamadığınız birşeyden ilham alamazsınız. Bu çok basit akıl mantık meselesi. Örneğin; ramazan aylarında kadınlar bir araya geliyor ve hatim edelim diyor. Bunlar bunu sevap için yapıyorsa, bunların arapça okumasında bir anlam varmı? Yok. Türkçe okumaları gerek, hem sevap kazanma hem günlük hayatları için ilham alma adına. Örneğin; eğer birisi ben Ayetlerin türkçe mealini biliyorum, nice defa okudum, ben arapçamı unutmamak için hatimi arapça tamamlamak istiyorum derse, o zaman o kişi arapça okusun ve o niyet doğrultusunda da sevabını kazansın. Örneğin; bir hastanız var ve kişinin şifası için cüz dağıtacaksanız, o zaman arapçasını okumak zorundasınız çünkü şifanın sırrı arapçasında yatıyor. Kısacası; ilk önce ne amaçla kutsal kitabımızın Ayetlerini okuyorsunuz buna karar verin, sonrası türkçe veya arapçaya yönelin. Eğer amacınız sevap kazanmaksa, o zaman kesinlikle türkçesini okuyun. Anlamadığınız birşeyde size sevap yazılmaz, tam aksi deli olmadığınız halde bir delilik yapıyor olmanızdan ötürü (anlamadığınız bir kitabı okumak) omuzlarınıza büyük vebal iner.
Değerli dostlar; her ibadette olduğu gibi ilk önce niyet önemli. Kutsal kitabımızı elinize alıp okumaya karar verdiğinizde ilk önce ne niyetle okuduğunuza karar verin, sonrası arapça veya türkçesine yönelin. Sanmayınki türkçesini okuduğunuzda size sevap yazılmıyor, tam aksi asıl sevap türkçesinde yani sizin anladığınız dilde yatıyor. Genel kural şu; sevap kazanmak ve kutsal kitabımızdan öğüt almak istiyorsanız ana dilinizde okuyun. Eğer Allahtan belirli bir talepte bulunacaksanız, şifa gibisine o zaman arapçasına yönelin. Bize inanmıyorsanız bizi değil Allahı örnek alın. Allah nasıl hareket etmiş ona bakın, sizde ona göre hareket edin. Allahu Tealada ne yapmış, kişiler anlasın diye kutsal kitabımızı onların ana dilinde indirmiş; "Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık" (Duhan Süresi; 58). Kur'an-ı Kerim onu anlamamız için indirilmiş, birşeyi anlayabilmeniz içinde anladığınız dilde okumak zorundasınız. Bunlar basit mantık meselesi, bunu sizi anlatıyor olmamız bile bize zulh geliyor. Maalesef cemaat ve tarikatlar müslümanlara pabucu ters giydirmiş, yüz yıllardır herşeyi ters yapıyoruz. Boşunamı Allah İslam alemini bu duruma soktu. Adamlar bir ömür hiçbirşey anlamadıkları kitabı okuyor, böylesine garabet içindeyiz. Örneğin; biz. Kutsal kitabımızı yüzlerce defa hatim ettik, türkçe mealini hatim ettik sonrası bu ilhamları aldık, gölge gibi konuların üzerindeki perdeleri kaldırma nimetine eriştik. Biz arapça hatim etseydik bu bilgilere, Allahın bizim için sakladığı bu hazinelere ulaşabilirmiydik? Hayır. Mal mal kutsal kitabımıza bakar dururduk. Biz sizlere bu bilgileri sunabiliyoruz, cemaat ve tarikatlar ama değil, neden; çünkü onlar anlamadıkları dilde okuyor. Neden bin yıldır cehalet içinde olduğumuzu şimdi daha iyi anladınızmı?
İnsanlar anlamadığı bir kitabı okumaya mecbur bırakılmış. Bir eşekle, kutsal kitabımızı anlamadığı dilde okumaya zorunlu bırakılan bir müslümanın arasında ne fark var? Hiçbir fark yok. İkiside ne okunduğunun farkında değil. Umarız konuyu anlamışsınızdır. Allahu Teala arap milletine türkçe bir Kur'an-ı Kerim indirmemiş, kendi dilinde indirmiş. Bunun nedenide gizli tutmamış, açıklamış; öğüt alıp düşünürler diye kendi dillerinde indirdik demiş. Demek Kur'an-ı Kerimden öğüt alabilmek için kendi dilinde okumak gerekiyormuş. Yapılan bumu? Hayır. İnsanlar anlamadığı bir dilde Kur'an-ı Kerimi okumaya mecbur bırakılıyor ve bu insanlar bir ömür Kur'an-ı Kerim okuyor, Allah ne diyor bunu öğrenemeden de ölüp gidiyor. Ne kadar üzücü değilmi? Bizler maalesef cemaat ve tarikatların eline düşmüşüz, onlarda yabancı istihbaratların eline, onlarda müslümanlara pabucu ters giydirmiş. Nerede şeytanlık varsa müslümanları onunla meşkul kılmış. Cemaat ve tarikatlar onca farklı uygulamalarıyla ne kadar büyük bir sapkınlığın içinde olduğunun maalesef bilincinde değil. Mahşeri sorguda biz şahsen onların ve şıhlarının yerinde olmak istemezdik.