bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

muskalar hakmı- bölüm 1: kader


Muska nedir? Sihirdir.

Sihir nedir? Kader ışınlarına yeryüzüne müdahale eden, size inmesine engel olan güçtür.

O gücü nasıl açığa çıkarabiliriz? Bir enerjiye sahip herşeyden o gücü ortaya çıkarabilirsiniz, yeterki o cisim veya kelime veya harften o enerjiyi açığa çıkarma yöntemini bilin.

İslam buna izin veriyormu? Vermiyor.

Neden vermiyor? S
ihir size yazılan kaderin yeryüzünde vukuu bulmasına engel oluyor. İyilik veya kötülük, hak ettiğiniz rızık size inmesi gerek, buna engel olan hertürlü eylemde İslamda yasaklanmış. Hatta söz konusu sihir olunca, bunu yapanların ahirette nasibi yok diyor dinimiz. Bunu yapanlar sorgusuz sualsiz cehenneme atılıyor.

Rızık  nedir? O gün teneffüs ettiğiniz hava moleküllerinden yüzünüzdeki gülümsemeye kadar, maddi ve manevi, fiziki, düşünce veya duygu boyutunda başkaların size veya sizin başkalarına ne yaşattıysa neye sebep olduysa buna rızkınız denir. Bu rızıkıda Levh-i Mahfuz hesaplıyor. Toplardamarlar hücrelerin günlük amelini nasıl kalbe pompalıyorsa, bizlerinde günlük ameli Levh-i Mahfuza pompalanıyor, Lev-i Mahfuz bir yıl boyunca o amelleri analiz ediyor, bizden önceki 3 neslin amelini o analize dahil ediyor, sonrada bir sonraki yılın hak edişimizi bize indiriyor. Yıl sonunda yıllık karnemizi almak gibi düşünün. Ne zaman o hak ediş bize iniyor? Yılın ilk ayında (Muharrem ayı). Nasıl iniyor? Günlük, seher vaktinde iniyor. Buradan ne dersi çıkarmalıyız? Çıkarmanız gereken en temel ders, bugün yaptıklarınızın karşılığını yarın almayacağınızı, bir sonraki yıl alacağınızı çıkarmanız gerek. Ekin veya herhangi bir mahsulü ekiyor, bir sonraki yıl, hatta bazı mahsullerde bir kaç yıl sonra ektiğinizin karşılığını alıyorsunuz ya, işte ilahi düzende bu şekilde işliyor. Rabbimiz düzeni yaratırken gök ile yeryüzünü benzer düzen üzerine kurmuş, bunuda kullarım görünenden görünmeyeni hesaplasın anlasın diye yapmış. İlahi düzende bugün ektim, karşılığını bugün alacağım diye birşey yok. Emeğinizin karşılığını bir yıl sonra alıyorsunuz, hatta bazı konularda bir kaç yıl sonra. Allahu Teala böylece çabanızı, israrınızı, devamlılığınızı, samimiyetinizi, sabrınızı vs sınamak istiyor.

Muskalar bizleri bir kötülükten koruyorsa dahi, yasakmı? Evet, o durumda dahi yasak.

Neden yasak? Bunu anlamanız için kaderin işleyişini çok iyi anlamanız gerekiyor. Kader nedir; bir icra memurudur. Hergün size gelir ve borçları sizden tahsil etmeye çalışır. Unutmayınız, günlük yaşadıklarınız daha önceden ekmiş olduğunuz iyilik veya kötülüklerin karşılığı. Hayatınızda yanlış yaparsanız o yanlışın bedeli size ödetiliyor, keza doğru bir iş yaptığınız zamanda mükafatı yine size oluyor. "Eğer iyilik ederseniz kendiniz için edersiniz, eğer kötülük ederseniz onu da kendinize etmiş olursunuz" (İsra Süresi; 7). Bunun oranıda belli, kötülük yaptığınız zaman denginde bir kötülükle karşılaşıyorsunuz, iyilik yaptığınız zamanda on misliyle ödüllendiriliyorsunuz. "Kim bir iyilikle gelirse ona on misli sevap vardır. Kimde bir kötülükle gelirse, o sadece getirdiğinin dengi ile cezalandırılır. Kimse haksızlığa uğratılmaz" (En'am Süresi; 160). Bu cezalandırma ve ödüllendirmeyede ilahi kıssas kuralı diyoruz. Örneğin; "Kötülük kazananlara ise kötülüklerine denk ceza vardır" (Yunus Süresi; 27). Örneğin; "Kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür" (Nisa Süresi; 123). Örneğin; "Kim bir iyilik ile gelirse, ona ondan daha iyisi vardır. Kim de bir kötülük ile gelirse, artık o kötülükleri yapanlar ancak yaptıklarıyla ceza görürler" (Kasas Süresi; 84). Dikkatinizi çektiyse, kötülük yapanın aynı kötülükle cezalandırılacağı bize söyleniyor. Bu ilahi kıssas kuralındanda kaçış yok değerli dostlar. Mutlaka sizden çıkması gerekiyor. Eğer kişi hak ettiğini almazsa, hakkı yenilenler haklarını alamazsa o zaman ilahi düzen çöker. Yaşadığınız olumsuzluklar var ya, işte onlar geçmiş borçlarınızın tahsilatı. Demek siz veya atalarınız o konuda birisine bir kötülük bir acı yaşattıki, işlediğiniz o kötülük denginde bir kötülük bir acı olarak sizden çıkıyor.

Şimdi; siz muska veya havas ilmiyle çevrenize bir koruma kalkanı örerseniz, o gün sizden tahsilat alınabilirmi? Alınamaz. Alınamazsa ne olur? Ne siz hak ettiğinizi almış olursunuz (ceza), ne de mağdur ettikleriniz hak ettiğini alır (ödül). Kişiler hak ettiğini alamadığı zamanda ne olur? İlahi adalet sorguya açılır, kaderi hesaplayan ve yazan Levh-i Mahfuz işlevsiz hale gelir. Kalbinizde bazen bir sıkışma oluyor ya, işte kaderde böylesine bir sıkışma meydana gelir, sanki patlayacak gibi. İşte siz muska taktığınızda durum bundan ibaret arkadaşlar, icra memuru kapınıza dayandığında sizlerin kapıları kilitleyip onu içeriye almamanız, borç tahsilat düzeninde bir duraklama ve düzensizliğe sebep oluyor. Bunu yaparak birşey elde ediyormusunuz, örneğin kapıları kilitleyip icra memurunu içeriye almamanız borçlarınızı kapatıyormu? Kapatmıyor, tam aksi gecikme faizi hergün borçlarınızın üzerine biniyor. Yani, daha büyük kaza ve musibetleri üzerinize çekiyorsunuz. Örneğin; bu tür işlere giren insanlara bakın, bir süre sonra onlarda bir çöküş gözlemlersiniz. Onlar bu işlere daldıkça daha çok bataklığa batıyor daha çok çöküyor. Neden; çünkü kader, yapmış olduğunuz iyilik ve kötülüklerin karşılığını size indirmek üzere programlanmış. Bu hayat ve ahiret hayatı insanların hak ettiğini alması üzerine kurgulanmış, dolayısıyla kaderi kendinizden uzak tutma çabalarınıza bir yere kadar müsaade edilir, bir yerden sonra size dur denilir. Dur denildiğinde ne olur; daha önceden yapmış olduğunuz yanlışlardan ötürü cüzi bir ceza ile kurtulma şansınız varken, kaderden kaçma çabalarınız sonrası daha büyük cezalarla karşı karşıya bırakılırsınız. Muska, havas, cevşen, zikir vs, bu tür uygulamalarla kendilerini korumaya çalışan kişilerin durumu bundan ibaret; kader borçlarını tahsil etmek için kapılarına dayanıyor, onlar ama enerji boyutunda bir kalkan örerek onu dışarıda tutuyorlar, sonrada bu muska beni koruyor diyorlar, halbuki başlarına daha büyük bela açtılar farkında değiller. 

Nasıl korunacağız o zaman hocam? Çok basit, bunun yolunu Rabbim bizlere göstermiş; kefaret oruçları ve fakirleri doyurmak. Bunun dışında hiçbirşey sizi kadere karşı koruyamaz. "Artık kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, biz de onun işlerini kolaylaştırırız" (Leyl Süresi; 6). Bu Ayet bize ne anlatıyor? İnanılanın aksine, bize bin yıldır anlatılanın aksine, yeryüzünde çekmek zorunda olmadığımızı anlatıyor. Siz eğer size bahşedilen rızıktan verir, üstüne kötülüklerden uzak durursanız, yeryüzü hayatınız çok kolay geçer diyor. Yazımızın sonunda bu konuya bir paragraf açacağız, vererek nasıl hayatı kolaylaştırıyoruz ve sadaka ile kefaret arasındaki farkı ne, bu konuyu size anlatacağız inşallah. Bu noktada sizin anlamanız gereken, kötülükten arınmışsanız borçlarınızı kapattıysanız kader size dokunmuyor. Borçluysanız ama, o zaman kader alacaklılar adına hergün kapınıza dayanıyor ve size her gün sıkıntılar yaşatarak o borcunuzu acı çektire çektire sizden çıkarıyor. Mağdur ettiğiniz insanlar ne yaşadıysa, hardal tanesi ve zerrecik parçasına kadar sizede o yaşatılıyor. Arkadaşlar eğer borçluysanız, ki hepimiz borçluyuz, o zaman borcunuzdan kaçmayın, icra memurundan saklanmaya gizlenmeye çalışmayın. O kaçış çabalarınız belki tahsilatın sizden alınmasını bir iki gün erteler, sonunda ama mutlaka sizden çıkar. Yeryüzünde icra memurlarından belki kaçabilirsiniz, kaderden ama değil. Ödemeyi ertelediğiniz her gün, daha çok borç batağına daha çok kaza, musibet ve acıya sürüklenmenize vesile olacak bilginize.

İnsanlar nasıl bu yanlışların içine sürükleniyor? Cehaletmi dersiniz, egomu dersiniz, salaklıkmı dersiniz, sabırsızlıkmı dersiniz, kararını siz verin; insanlar sahip olduğu zerrecik bilgilerle kapasitelerini aşan işlere girişiyor, sonrası ise helak. Farklı bilinçaltı terapileri, muska veya havas gibi ilimlerle uğraşanların akıbeti bu arkadaşlar; helak. Bunlar belki kendi alanlarına vakıf, ama kaderin nasıl işlediği konusunda hiçbir bilgileri yok, dolayısıyla uygulamalarıyla kaderde nelere sebep olduklarının farkında değiller. Örneğin; biyokimya uzmanı olabilirsiniz, bu ama hastaları tedavi edebileceğiniz anlamına gelmez. Hastaları tedavi edebilmeniz için ilaçlar hakkında bilgi sahibi olmanız yetmiyor, ayrıca o ilaçları uygulayacağınız alan, insan bedeni hakkında da bilgi sahibi olmanız gerekiyor. Örneğin bu insanlar bir uygulama öğreniyor sonrası ne yapıyorlar; kendilerine başvuran insanların kaderiyle oynuyorlar. Neden bunu yapıyorlar; kendilerini yapmak zorunda hissediyorlar, çünkü kendilerine başvuranların derdi kaderle. Bu insanlar bedenlerinde bir sıkıntı olduğu için değil, kaderle ilgili bir sorunları oldukları için bu tarz yerlere başvuruyor. Ben şu rızkı alamıyorum, ben şu makamı elde edemiyorum vs. Bu uygulayıcılar sahip oldukları bilgilerle kaderin alanına girdikleri zamanda ne oluyor; kendilerinin ve kendilerine başvuran insanların kaderini daha karmaşık ve zorlu hale getiriyorlar.

Bakınız; eğer kişi hak ettiğine inandığı mal ve mülke sahip olamıyorsa, hak ettiğine inandığı mutluluğa veya farklı makamlara sahip olamıyorsa, o zaman kişinin sorunu bilinçaltı veya özgüveni veya yeterince pozitif düşünmediğinden veya o konuda yeterince telkinde bulunmadığından değil, kaderiyle ilgili bir sorunu olduğundan. Kim sizin rızkınızı hesaplıyor ve size indiriyor? Kader. O yüzden, eğer rızkınızla ilgili bir derdiniz varsa bakmanız gereken ilk yer kendi iç dünyanız değil, bakmanız yer kader. Çıkmanız gereken ilk yerde iç dünyanızla ilgilinen yerler değil, kaderle ilgilenen yerler. Bu uzmanlar bilinçaltını kurcalama yerine, insanları telkinlerle metafizik aleme sürükleme yerine, oturacaklar ve kader nasıl işliyor nasıl çalışıyor ilk önce bunu öğrenecekler. Örneğin; size inen rızık telkinleriniz veya bilinçaltınızın inancına göre hesaplanmıyorki telkinlerle açılsın. Hocam başarılı oluyorlar ama diyorsanız; arkadaşlar o telkinlerle büyü enerjisini ortaya çıkarıyor, o büyü enerjisi ile o nimetleri elde ediyorlar. Büyünün ortaya çıkardığı şeyde yapay olur, çölde görünen fata morgana gibi, gözü boyar sonrası kaybolur gider.

Yeryüzü nimetlere erişmenin kaideleri var, erişmeniz için Rabbim belirli aşamaları şart koşmuş, o aşamaları geçmedende onları elde edemiyorsunuz. Örneğin; meyve bahçesi ortaya çıkarmak yılların emeği gerektirir değilmi, siz hiçbir emek sarfetmeden, sadece pozitif düşünce ve telkinlerle çorak bir tarlada o meyve bahçesini ortaya çıkarabilirmisiniz? Çıkaramazsınz. İşte telkin ve bilinçaltıyla rızık elde edenlerin durumu bundan ibaret. Hz Musa'nın karşısına çıkıp büyü ile birşey ortaya çıkarmaya çalışanların durumundan ibaret. Ortaya çıkardıkları asla kalıcı olmuyor, kısa bir müddet sonra onu hakikat alıp götürüyor. Kısacası, eğer rızkınızla ilgili bir derdiniz varsa bakmanız gereken yer kader. Kaderde sizin rızkınızı hesaplarken telkine veya bilinçaltına bakmıyor, toplam 4 nesil başkasına ne yaşattı buna bakıyor, sonrasıda başkalarına yaşattığınız şeyin aynısını size indiriyor. Yani, bu hayatta bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğu üzerinden geçiyor. İlahi motto çok basit ve net; başkalarını mutlu et, kaderde seni mutlu etsin. Başkalarını mutsuzluğu ittiğiniz zamanda kaderin size indireceği şey o oluyor; mutsuzluk. Ne kadar basit bir düzen değilmi? Kıssasa kıssas. Bu kadar basit düzenide nasıl insanlar bu kadar karmaşık bir hale getiriyor, bu gerçekten inanılır gibi değil. Yok bilinçaltıymış, yok telkinlermiş, yok pozitif düşünceymiş, şeytan bunları saptırdıkça saptırıyor, detaylara daldırdıkça daldırıyor. Kuantum, nöron derkende, o derinlikteki detaylar bunları gerçeklikten koparıyor. Gözlerinin önündeki apaçık hakikatları görmelerine engel oluyor.

Ne demiştik şeytan hakkında; şeytan insanı detayda kandırır. Neden; çünkü hakikat açıkta olur, şeytanda kişiyi hakikattan koparmak için açıkta olmayanlara yani detaylara sürükler. Unutmayınız; bizim imtihanımız görünmeyende değil, görünende. İmtihanımız görünür boyutta olduğu içinde şifa görünür boyutta. E
ğer sıkıntınız varsa, şifayı nöronlarda kuantum aleminde değil, görünen boyutta arayın. Örneğin; eğer şifa görünmeyen boyutta, kuantum alemi veya nöron boyutunda saklı olsaydı, o zaman yaşadığımız herşeyden Allahı sorumlu tutma hakkımız olurdu, şifayı görünmeyen bir boyutta gizlemişsin, bizlerin erişmesi veya bilmesi mümkün olmayan bir boyut deyip düzendeki adaletsizliği eleştirme hakkımız doğardı. Bilhassa bin yıl öncesi veya 10 bin yıl öncesi yaşayan ve kuantum, nöron, bilinçaltı bilmeyen insanlık, ilahi düzenle ilgli büyük itirazlar içinde olurdu. Böyle birşey olmaması, her çağın insanı anlayabilmesi içinde Rabbimiz şifayı görünür boyutta, gözlerimizin önünde kılmış. Örneğin; başına ne geliyorsa kendi elinle ektiğinden geliyor, bir kötülüğün karşılığı denginde bir kötülük demiş. Yani; işlediğin amellere bak, oradan sıkıntının kaynağını ve çözümünü anlarsın demiş. Sıkıntılarımızın çözümünü her çağın her yaşın her eğitim seviyesinin anlayabileceği basitlikte ve sadelikte tutmuş. Düzen çok basit; başkasında neye sebep olduysanız kaderinde size indireceği acı veya mutluluk o. Dolayısıyla eğer acı yaşıyorsak, o acıyı mutlaka biz birisine yaşatmışızdır, bunu telafi etmedende (kefaret) o acı kalkmıyor. Şimdi; bunu anlamayacak bir yaş gurubu veya bir çağ varmı? Yok. İlahi düzen herkesin görebileceği ve anlayacağı basitlikte inşa edilmiş.







kelimelerden türemiş hurafeler