bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

vaka çalışması- bipolar durum bozukluğu


Bir okurumuzun soru üzerine böylesine bir vaka çalışması yamaya karar verdik, umarız sizin aydınlatıcı yazı olur. "Selamün aleyküm hocam nasılsınız arada size bazı sorular soruyorum bu seferde bipolar durum bozukluğunu sizin noktai nazarınızdan okumak isterim takipteyiz hayırlı günler diliyorum kendinizi iyi bakın". Okurlarımızından birisi bir soru sordu, bu haftaki yazımızda bu konuyu ele alacağız inşallah, umarız sizin hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olur. Şunu baştan belirtelim; genelde bu tür detay içeren sorulara cevap vermiyoruz, çünkü biz detaylarla değil sistemle uğraşıyoruz. Yazılarımızın amacı sistemin nasıl çalıştığını size aktarmak, sistemi anladığınız zamanda zaten bu tür detaylara kendiniz cevap getirebilirsiniz.

Gelelim buradan bipolar durum bozukluğuna;
yazımızın ilk bölümünü, bilinçaltı terapileriyle ilgili bölümünü sitemizin soru-cevap kısmına ekledik, arada sırada okumak isteyenler yazımızı orada bulabilir. Tekrarda hayr vardır, yazılarımızı arada sırada yeniden gözden geçirirseniz eminizki sizin hayrınıza olacaktır. Her tekrarınızda yeni bir bilgi kapmanız dileğiyle. Gelelim okurumuzun sorusuna, bu zamana kadar anlattıklarımızdan şunu artık net anlamış olmanız gerekiyor; İslam dinin kıssas kuralına göre çalışıyor, ne iyiliği yapıyorsanız o konuda bir iyilik size iniyor, kötülük yaptığınız zamanda denginde bir kötülükle karşılaşıyorsunuz. Allahın kurduğu düzende kimseye haksızlık edilmiyor, Allahın kurduğu düzende mağdur kavramı yok, herkes neyi hak ediyorsa hardal tanesine kadar onu alıyor. Hastalıklarda keza birer hakediş. Hangi organla bir günah işlediyseniz günahın acısı o organda çıkarılıyor. 

Bipolar durum bozukluğu ne tür bir hastalık? Kişinin istemdışı bir duygu modundan diğerine savrulması. Bazen çok mutlu bazen çok hüzünlü.

Nereden kaynaklanıyor bu duygu modları?
Şeytanlardan.

Şeytanlardan kaynaklandığını nereden anlıyoruz? Bir yerde şeytanın olup olmadığını anlamanın basit yolları var, bunlardan birisi aşırılık. Aşırılık şeytandan gelir. Kişi eğer duygularında aşırıya gidiyorsa bilinki şeytan kişinin duygu merkezlerini ele geçirmez ve istediği an duyguları canlandırabiliyor.

Bu tür duyguların şeytanlardan kaynaklandığını başka nereden anlıyoruz? Sebepsiz olmaları. Herhangi bir dış etken olmaksızın, birisi eğer istemdışı bir duygu modundan diğerine kayıyorsa, o duygu modu bilhassa aşırılık içeriyorsa bilinki bu işin içinde şeytanlar var.

Bu tür duyguların şeytanlardan kaynaklandığını başka nereden anlıyoruz? Zararlı içeriğe sahip olması. Birisi eğer sebepsiz bir duygu modundan diğerine kayıyorsa, bu duygular aşırılık içeriyorsa, bunların üstüne bu duygular bir de kendisine (intihar düşünceleri) veya çevresine zarar verecek düşünceleri ve duyguları barındırıyorsa bilinki bu duygular şeytan kaynaklı.

O şeytanlar hangi günahtan ötürü girmiş olabilir? İslam dini kıssas kuralına göre hareket eder, ne yapıyorsanız denginde bir ceza veya ödülü size indirir. Burada söz konusu bir hastalık, dolayısıyla burada bir kötülük işlenmiş olmalı. Burada söz konusu duygular olduğu içinde, burada duygularla bir günah işlenmiş olmalı. Ne tür bir günah diye merak ediyorsanız, kişinin yaşadığına bakarak oradan o kişinin hangi günahı işlediğini aslında rahatlıkla çıkarabilirsiniz
; örneğin bu hastalık kişinin duygularıyla ilgili, demek bu insanlar birilerin duygularıyla oynadılar. Bu hastalık kişileri hüzünlü bir moda sokuyor, demek bu insanlar birisini çok üzdü. Bu hastalık kişiyi aynı zamanda yapay ve sahih olmayan bir mutluluk moduna sokuyor, buradanda anlıyoruzki bu insanlar demek geçmişte sahih değildi. Bu iki duygu moduda eğer aynı hastalıkta birleşiyorsa, demek birisini üzmek ve kişiyi mutlu etmeye çalışmak aynı günahın içinde gerçekleşti. Aynı anda hem kişiyi üzmek hem mutlu etmek ne tür bir günahın içinde olabilir diye merak ediyorsanız; birisini öldürüp cenazede en çok göz yaşı dökenlere bakınız deriz. Birisinin arkasından kötülük yapıp yüzüne gülmek, ona dost gibi davranmak, bu tür günahların sonucu arkadaşlar, bu tür hastalıklarla sonuçlanır. Siz eğer birilerinin arkasından iş çeviriyor ve o iş o insanları üzüntüye sokuyorsa, sizde bunu o insanlara söylemiyor, tam aksine o insanlara kötü gününde ben yanındayım numarasını çekiyorsanız, o zaman kader bunun acısını sizden çıkarır. Nasıl çıkarır? Verdiğiniz maddi zararı sizden çıkarır, manevi zararı sizden çıkarır, üstüne iki yüzlü olmanın cezasınıda size keser, aynı gün içinde sizi sürekli bir mutluluğa (o an kalbiniz mutluydu) bir de üzüntüye (kişiye yaşattığınız) sokarak. Üzüntüyü size yaşatır çünkü birisini üzdünüz, aynı gün içinde size sahte mutluluğuda yaşatır çünkü o insanlar ağlarken siz içten mutluydunuz. 

Atalarımız bu hayatta, bir önceki hayattada bizler bu günahı işledik ve şuan infaz sürecine girdik diyelim, ne yapabiliriz? Bizler şuan herhangi bir sıkıntı yaşıyorsak, o konuda bir infaz sürecine girdiğimizi bilmeliyiz. Bu infaz sürecininde hak ettiğimizi bilmeliyiz. Başınıza ne geliyorsa kendi elinizle işlediğinizden ötürü geliyor, dolayısıyla o günahı mutlaka siz işlemiş olmalısınız. Bu hayatta işlemediyseniz, bir önceki hayatta işlemiş olmalısınız. Kader hakkında başka ne biliyoruz? Bir önceki hayatımızda bir ton suç işlememize rağmen, Rabbimiz o suçların kıssasını bizden hemen çıkarmıyor, o günahın yeryüzünde yeniden işlenip işlenmeyeceğine bakıyor. Sizden önceki 3 nesilden birisi o günahı işlediği zamanda,
şeytanlar o kapıyı açıyor ve oraya yerleşiyor. Bir önceki hayatınızda işlediğiniz günahlarla siz o günah kapılarını var ediyorsunuz, atalarınızda o günah kapılarını işledikleri günahlarla açıyor. Şeytanlar içeriye girdiği zamanda yıllarca zamanlarını bekliyor, atalarınız hangi yaşta birisine zarar verdiyse siz o yaşa gelinceye kadar bekliyor, vakit geldiği zamanda o şeytanlar aktif hale geliyor ve sizde o sıkıntıları yaratmaya başlıyor.

Çözüm; kişinin kendisi bu dünyada o günahı işlediyse, tövbe etmesi ve kefaretini ödemesi gerekiyor. Eğer o günahı bu hayatta kendisi işlemedi, atalarından geliyorsa, o zaman kendisinin tövbe etmesine gerek yok, doğrudan kefarete yönelmeli. Ne kadar kefaret? Geçmişte işlenmiş olan günahın boyutunu bilmediğimiz için bir yerden başlasın. Her kefaret sonrası sıkıntılarının yüzde 20 yüzde 30 vs azaldığını görür, oradanda daha ne kadar kefaret yapması gerektiğini kendisi anlar. Ne tür kefaret? Kefaret konusunda biliyorsunuz İslam dini önümüze sadece iki seçenek sunuyor, ya fakirleri doyurmak ya da oruç. Bu arada; birilerinin kefaret niyetine Fetih Süresini okuduğunu duyuyoruz, lütfen bu tür oyunlara gelmeyin. Unutmayınız şeytanlar kötülükle değil, iyilikle insanları kandırır. Fetih Süresi, bu isim ne kadar çok kulağa hoş gelsede, ne kadar çok bir gücü sembolize etsede, sizlere ne kadar çok her türlü kilidi açar duygusunu versede, kefaret için indirilen bir Süre değil. İslamda her sorunun bir anahtarı var, borcun anahtarıda Fetih Süresi değil, borcun anahtarı fakirleri doyurmak ya da oruç tutmak. Neden o zaman bu insanları Fetih Süresine yönlendiriyorlar? Birileri israrla zikirlerle insanların sıkıntılarına çare bulmaya çalışıyor ve eğer bu insanlar şimdi Fetih Süresine yöneldiyse demek baya sıkıştılar. Kişi başarısız oldukça dozajı yükseltir, daha ağır silahlara başvurur. Fetih Süreside böylesine ağır bir silah. Fakat bu silahı yanlış yerde kullandığınız zaman, size inecek olan şeytanlarda ona göre çok ağır ve çok korkunç olur.

Bunu biraz açalım; Fetih Süresi ismi üzerine birşeyde muaffak olmak anlamına gelir, siz bu Süreyi okursanız işinizde mutlaka muaffak olursunuz. Ne güzel işte hocam diyorsanız, öyle değil işte; Fetih Süresi bağışlanmak ve affedilmekle başlıyor, yani bu Ayeti bir işiniz için kullanabilmeniz için ilk önce affedilmiş bir kul olmanız gerekiyor. "Senin geçmiş gelecek bütün günahını Allah’ın bağışlaması, sana nimetini eksiksiz vermesi, seni dosdoğru yolda yürütmesi ve Allah’ın sana güçlü bir şekilde yardım etmesi için sana apaçık bir fetih ihsan ettik" (Fetih Süresi; 1-3). Bu Süre tövbe için kullanılmaz, tam aksi kullanmadan önce tövbenizi yapmış olmanız gerekiyor. Neden; bu Süre çok güçlü bir Süre, Sürenin hemen başında da kimlerin bu Süreye dokunabileceğini baştan söylüyor, daha doğrusu uyarıyor. Neden; bu bir bağışlanma Süresi değil, tam aksi birşeyi zorla elde etme Süresi, yani bu Ayette biz Allahın merhametinden ziyade Allahın güç ve azabını görüyoruz. Bu Süreyle çok ağır şeyler yapabileceğiniz için, temiz olmayanlar buna yaklaşmasın yoksa yanlış işlerin içine girip kendilerini felakete sürükler demeye getiriyor Rabbimiz. Örneğin; "Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Müslümanlar için bekledikleri kötülük çemberi başlarına gelsin! Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!" (Fetih Süresi; 6). Şimdi, Rabıta Allaha ortak koşmamı; ortak koşma. Binlerce kez yapılan zikirler Allaha ortak koşmamı; koşma, çünkü o zikirlerle sihir ve büyü enerjisi ortaya çıkarıyor ve bununla sürekli Allahın sistemine (kader) çomak sokuyorsunuz. Bu Ayette ne diyor; biz Allaha ortak koşanlara azap edeceğiz diyor. Bu insanlar ne yapmış oluyor şimdi; kendi kendilerini lanetlemiş oluyor. Zamansız öten horoz misali, bilinçsiz yapılan ibadetlerin sonucu maalesef bu, büyük hüsran ve felaket. O zaman, merhamet ve tövbe peşinde koşanları kim Allahın azabını sembolize eden bir Süreye yönlendirir; şeytanlar. Bu işin sonunda ne oluyor bu insanlara; okuduklarıyla sihir enerjisi ortaya çıkarıyorlar, sihir enerjiside Allaha ortak koşmak olduğu için, bu Sürede Allaha ortak koşanları azapla uyardığı için, bu insanlar bol bol Allahın azabıyla yüzleşiyor.

Velevki temiziz, bağışlanmış birer kuluz, bu durumda birşeyi elde etmek için bu Ayeti kullanabilirmiyiz; hayır, kullanamazsınız, çünkü Rabbimiz Sürenin neredeyse her Ayetinde kullarından neler beklediğini anlatıyor, yani bu Ayeti kullanabilmeniz için hangi koşulları yerine getirmeniz gerektiğini anlatıyor. Sürenin ele aldığı konu savaş olduğu için, kimler savaşa çıkar kimler çıkmaz, çıkmayanlara ne olur vs, bunların koşullarını size anlatıyor. Örneğin; bu Süreyi savaş için değilde tövbe için kullanmak istiyorsanız, o zaman bu Süre ilk önce kefaretle ilgili koşulları yerine getirmenizi bekler. Kefaretle ilgili koşullar neler, bunuda bizlere kefaretle ilgili Ayetler açıklıyor. Kefaretle ilgili Ayetler hangileri; kefaretle ilgili tarama yaptığınızda, karşınıza oruçlar çıkıyor. Yani, bu Süreyi kullanabilmeniz için ilk önce kefaretinizi yapıp temizleneceksiniz sonra bu Ayeti okuyacaksınız. Hocam kefaretimi yaptıktan sonra bu Ayete ne ihtiyacım var diye soruyorsanız; haklısınız, ihtiyacınız yok. Maalesef birileri birilerini sürekli bu zikir işinde tutuyor, kendilerini ne tür bir sihir ve büyünün içine sürüklediklerininde farkında değiller. Hiçbir Ayette şu kadar şunu zikredersen şu sıkıntından kurtulursun yazmıyor, nice Ayette ama şu kadar oruç tutarsan şu borcundan kurtulursun yazıyor. Düne kadar bunlar kutsal kitabımızda olmayan birşeyi uyguluyordu, o da kaderi zikirlerle değiştirmeye çalışmak, şimdide kutsal kitabımızın Ayetlerini buna alet ediyorlar. Bunun bunlara hayrlı bir geri dönüşü olmayacağını bunlar bilmeli. Hatta ne kadar güçlü Ayetleri kullanıyorlarsa, o kadar güçlü şeytanlar kendilerine inecek. Allahın isimlerini binlerce kez zikrettiler, olmadı, belirli duaları zikrettiler, yine olmadı, şimdi de belirli Ayetlere sıra geldi. Kaç zikir sonrası bunlar anlayacak, zikirle bu işlerin çözülmeyeceğini bekleyip görelim. Şu ama bir gerçek; z
ikirlerde harcadıkları zamanı bunlar oruca harcasalardı çoktan 99 sülalerini temize çıkarmışlardı. Rabbim bunları islah etsin, sizleride korusun ve hak yolda tutsun. Umarız bu kısa vaka çalışmamızda arzu ettiğiniz bilgileri ve ilhamı almışsınızdır.

Değerli dostlar; sizlere bu yazı dizilerimizde birşeyleri aşılamaya çalışıyoruz, aşılamak istediğimiz şeylerden birisi ilahi düzende mağdur kelimesinin olmaması. Allahu Tealanın belirli vasıfları var, bunlardan biriside Adil olması. Allahın adaletide sadece ahiret hayatında tezahür etmiyor, şuanki yaşantımızda da tezahür ediyor. O tezahürat gereğide kimseye zerre haksızlık edilmiyor. İyilik veya kötülük anlamında ne yaşıyorsanız mutlaka siz onu kendi başınıza musallat ediyorsunuz. Bu hayatın mottosu çok basit, ne ekiyorsanız onu biçiyorsunuz, bu da gayet Adil bir motto. Baştan itibaren (bir önceki hayat) hepimiz eşit şartlar altında hayata başlıyoruz, o ilk hayatta ektiğiniz ameller üzerinede şuanki hayatınız kuruluyor. Buda bizce gayet Adil bir düzen. Bu sayede kimsenin bana şu niye verilmedi veya bana bu neden verildi deme hakkı olmuyor. Bu yazı dizilerimizde başka neyi size aşılamaya çalışıyoruz, kaderden kaçış olmadığı. Kader günlük rızkınızı seher vaktinde size yüklüyor, bu rızkı yıllık amellerinize göre belirliyor, bu yükleme size yapıldığı zamanda yaşamanız gerekenlerden kaçamıyorsunuz. Her kaçış çabanızda daha ağır bir cezayla sonuçlanıyor. Kader yaptığınızın karşılığını size vermek üzere programlanmış, kişiye hak ettiğini indirmek üzere programlanmış, dolayısıyla siz birisine bir yanlış yaptığınızda bilinki kader o kişinin hakkını sizden almak için peşinize takılacak. Neden; çünkü Adil ve hakkani düzen bunu gerektiriyor. Allahın düzeni insanların kurduğu düzene benzeseydi mesela, insanların sürekli mağdur edildiği ama adalet saraylarında hak ettiklerini alamadığı, güçlü ve kuvvetli olanların sürekli cezadan kurtulduğu bir düzen olsaydı, böylesine bir düzen size hakkani gelirmiydi? Gelmezdi. Böyle olmaması içinde Rabbimiz ne yapıyor; mağdur edildiğiniz her vakada sizin adına bir kamu davası açıyor ve kaderi tahsilat için sizi mağdur edenin peşine takıyor. Neden bunu yapıyor; bizi yarattı ve bizden sorumlu olduğu içinde ondan. Neden bunu yapıyor; Adil vasfı bunu gerektirirde ondan. Neden bunu yapıyor; ahiret hayatında adalet terazilerin kurulabilmesi için düzen adalet üzerine kurulması gerekte ondan. Bu yaşantımızın düzeni adalet üzerine kurulmasaydı, ahiret hayatında da adalet terazileri kurulamazdı.

Bu yazı dizilerimizde başka neyi size aşılamaya çalıştık; geçmişte siz veya atalarınız bir yanlış içinde bulunmuş olabilirsiniz, bizler birer kuluz ve büyük küçük hatalarımız olacak, kaderde o hatalarımızın bedelini ödetmek için peşimize takılacak, fakat o bedeli acılar yaşayarak ödemek zorunda değiliz, ilahi düzenin bir güzel tarafıda bu. Allahın adaleti kıssas istiyor, fakat ortada birde Allahın merhameti var. Mağdur edilen kişi nasıl Allahın adaletine sığınıyorsa, mağdur edeninde ilahi düzende sığınabileceği bir yer olması gerekiyordu, işte burada da Allahın merhameti devreye giriyor. Nasıl yani diye soracaksınız, mağdur edenler bedel ödemeden yaptıklarından kaçabilirlermi; hayır kaçamazlar, mutlaka bir bedel ödemek zorundalar. Mağdur edilen aileye bir diyet ödemek zorundalar. Güzel tarafı ama, işte burada da Allahın merhameti devreye giriyor, kader tahsilat için peşimize takılmadan biz gönüllü olarak o bedeli ödeyebiliriz. Yaptığımız yanlışın bedelini normalde kader bize acılar yaşatarak bizden çıkarıyor, fakat siz Allahın merhametine sığındığınızda ve o merhametin gereğini yerine getirdiğinizde (pişmanlık ve tekrar yapmamaya söz vermek), o zaman mağdur ettiğiniz kişiye siz gönüllü olarak bir diyet ödediğiniz zamanda cezadan kurtulabiliyorsunuz. Nasıl bir diyet; oruç tutarak ya da fakirleri doyurarak. Bu ikisi dışında da başka birşeyi Rabbimiz kefaret olarak kabul etmiyor. Nereden bunu biliyoruz; Ayetlerden. Hangi Ayetlerden; oruçla ilgili Ayetlerden. Örneğin; eğer birileri sizi bu konuda sorguya çekerlerse, oruçla ilgili Ayetleri açıp okumalarını tavsiye edin. Yahut, birisi size eğer kefaret adına tövbe seanslarından bahsederse, şu veya bu zikirlerinden bahsederse anında bunların hurafe olduğunu o kişilere söyleyin. O şeyler hakkında hiç birşey bilmesek dahimi hurafe olduğunu söyleyeceğiz; evet, çünkü siz kefaret olarak neyin kabul edildiğini biliyorsunuz. Siz onların yaptıklarının içeriğini bilmek zorunda değilsiniz, neyin ama kefaret olarak Allah katında kabul edildiğini bilmek zorundasınız. Kefaret olarak kabul edileni bildiğiniz zamanda, onun dışındakilerin hurafe olduğu aşikar.

Bu kefaretler bizi infazdan nasıl kurtarıyor; bir kişiye maddi veya manevi zarar verdiğinizde, kişiyi kaç gün ağlattıysanız kaç kuruş zarara uğrattıysanız kader otomatik olarak hemen bunun tahsilatı için peşinize takılıyor, kaderle ama antlaşma yapıp birilerini doyurduğunuz veya oruç tuttuğunuzda ise, kader sizden acıyı çıkarmıyor, antlaşma gereği kefaretinizi kullanıyor. Nasıl kullanıyor; kefaretinizin sevaplarını alıyor ve onu mağdur ettiğiniz kişiye rızık ve nimet olarak sunuyor. Hangi konuda kişiyi mağdur ettiyseniz o konuda kefaretinizi rızık olarak indiriyor ve sizin zararınızı telafi ediyor. Bu sayede hem mağdur edilen kişi hak ettiğini almış ve kader vazifesini yerine getirmiş oluyor, hem mağdur eden Allahın merhametine sığınmanın nimetlerini görüyor. Müthiş bir düzen değilmi? Varmı başka dinlerde bunun bir örneği? Yok. Ne kadar şükretsek az. Umarız bu yazı dizilerimizden arzu ettiğiniz ilhamı alıyorsunuzdur, umarız bu yazı dizilerimizle sizleri biraz daha Allaha yaklaştırıyor, biraz daha Allahı ve Allahın düzenini anlamanızı sağlayabiliyoruzdur. Kendinize, ailenize, sevdiklerinize, sizi sevenlere, milletimize, devletimize, dinimize ve ümmete çok iyi bakınız. Allaha emanetsiniz
. -03.03.2024



kelimelerden türemiş hurafeler