bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

İslam; Allahu Teala geleceği nasıl bilir


Bir Ayet bir teknoloji: günümüzde birisine sorsanız, Allahu Tealanın geleceği nasıl biliyor diye, büyük ihtimalle size cevabu şu olacaktır; Alah herşeyi bilir, biz bunu anlamaya akıl erdiremeyiz. Bu cevap yanlışmı? Tabii ki değil, ancak İslami değil. Nasıl? Bu tarz cevaplarla siz Allahu Tealayı yüceltmiyorsunuz, tam aksi Allahu Tealayı düzenden ve kurgudan yoksun birisi olduğu izlenimini veriyorsunuz. Allahu Teala kendisini tanıtırken ilim sahibi birisi olarak tanıtıyor ve bir düzenden bahsediyor, bu tarz cevaplar ise tam aksi bir izlenim veriyor. Astım kestim attım, size ne izlenimi veriyor. Değerli dostlar; evrenin merkezinde insan var. İmtihanda olan biziz. Dolayısıyla herşey insan merkezli yaratılmış. Allahu Teala ilk önce insanı yaratıyor, sonrada yaşam alanını. Yaşam alanını var ederkende, i
nsan o yaşam alanın içinde kaybolmasın, yaşadığı ortamı anlasın diye, o yaşam alanı insan aklının anlayacağı boyutta var ediliyor. İnsan imtihan edilirken gümbürtüye gitmesin, bu imtihanın sonunda cehennem var, mahşer günü insan zerre bahaneye sığınmasın diye, evren insanın anlayacağı dilde var ediliyor. Örneğin; Allahu Teala tüm evreni bir saniye içinde de var edebilirdi. Bunu yapmadı ama, oluşması için 5 milyar yıllık bir zaman tanıdı? Neden? İnsan aklı olayları anlayabilmesi için, o olayın önünü bilmesi gerekiyor. Birşeyin önünü bilmediği zaman, insan zan üzerinden hareket eder, zanda hakikat anlamında birşey ifade etmiyor. "Onların çoğu, sadece zanna uymaktadırlar. Oysa zan hiçbir şekilde gerçeğin yerini tutamaz" (Yunus Süresi; 36).

Zan üzerinden kurulan mantık ve hesaplamalar kişiyi sürekli yanlış hesaplamalara iter, yanlış hesaplamalarda kişiyi felakete sürükler. Örneğin; evren saniyede ortaya çıksaydı önü olmazdı. Önceki halini bilmediğiniz zamanda bir sonraki halini hesaplayamazdınız. Bir sonraki halini hesaplayamadığınız zamanda, en basiti
o taş ve toprağa anlam veremezdiniz. Anlam veremediğiniz birşeyide işleyemez, öğrenemezdiniz. Ne arkeoloji bilim dalı diye birşey olurdu ne antropoloji ne de jeoloji gibi ilimler. İçinde bulunduğumuz dünyayı anlayamaz, hayatta tutunamazdık. Örneğin; yıldızların ne anlam taşıdığını bilmezseniz, denizlerde yönümüzü bulamaz açık denize açılan herkes kaybolur giderdi. Örneğin; kış yaz farkını bilmezseniz, ne zaman tohum ekilecek ne zaman biçilecek konusunda şaşırır, açlıktan ölür giderdiniz. İçinde yaşadığımız dünyada tutunabilmemiz için, aklımız doğrultusunda yaratılması gerekiyordu, Allahta bunu yaptı. Bizi ilgilendiren herşeyi, bizim aklımız doğrultusunda var etti. Astım kestim attım yapmadı, yeryüzünü aklımızın anlayacağı dilde yarattı. Bu dil (ilim) nedir bunu araştırmakta bizim sorumluluğumuz. Bunu yapıyormuyuz? Batı alemi yapıyor. Ya biz? Maalesef tam tersini yapıyoruz. Yeryüzünü deşifre etmek yerine, yeryüzünü kötülüyor müslümanları gayp alemine yönlendiriyoruz. Örneğin; cemaat ve tarikatlar. Tarikatlara kendinizi kaptırdığınızda dünya konuşulmaz, melek alemine nasıl giriş yaparsınız, hangi zikirler sizi hangi boyuta taşır, bunların konuşulduğu ve öğretildiğini görürsünüz. Sonuç; ortada değilmi, İslam aleminin her yerinden pislik akıyor.

İlahi düzeni araştırmakla mükellefiz:
Allahtan anca ilim sahipleri korkar” (Fatır Süresi, 28). Bu Ayet bizlere neden Allahın ilimlerini araştırmamız gerektiğini anlatıyor; Allahın ilmini bilirsek Allaha daha çok inanır, onun emirlerine uymada daha bilinçli hareket ederiz. Eğer Allahın ilimlerini araştırmazsak, Allah her şeyi bilir yoksa Allah çarpar yaklaşımı ile hareket edersek, o zaman o ilimleri başkaları araştırır, sonrada o bilgileri kendi felsefesiyle süsleyip günümüzün bilgiye aç beyinlerine sunar. Nacizane tavsiyemiz, Allah size zerre ilim bahşetmişse o ilmi araştırın ve onun üzerine gidin. Aksi takdirde nesillerimizi uzak doğu, hollywood ve batı kaynaklı hayat felsefelerine kaybederiz ve kaybediyoruzda. Sizce deizim ve ataizim, atauzaylı gibi inançlar öylesinemi ortaya çıktı? Hayır. Birileri bilinçli bir şekilde bunların felsefesini yayıyor. Bunuda bilim adı altında yapıyorlar. Biz uyarımızı yenileyelim, bin yıl önceki alimlerin bilgileriyle yetinmeyin, eğer yetinirseniz, İslama sırtını dönen her bireyin faturası sizede kesilir. Biz bu yazılarımızla bu sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Yazılarımızla Allahın sınırsız ilmini gün yüzüne çıkarmaya Allahın büyüklüğünü size göstermeye, Allaha olan inancınızı artırmaya çalışıyoruz. Gelecekte Allahu Tealanın sınırsız ilminin bir parçası. Bu ilminde bizim aklımızın ereceği bir boyutu var. Geleceği Allah nasıl biliyor, bu konuda Allah bizi karanlıkta bırakmamış, aklımızın ereceği boyutta bizlere ipuçları vermiş. Nedir bu ipuçları, bu yazımızın konusu bunlar. Sizlere hayrlı ve aydınlatıcı okumalar dileriz.

Allahu Teala geleceği nasıl biliyor? Şunu baştan belirtelim; bizde sizin gibi eminizki, vereceğimiz örneklerinde ötesinde, aklımızın ermediği boyutlarda da Allah geleceği biliyordur. Aklımızın ermediği boyutlar ama bizler için imtihan olmadığı için, o konulara kafa yormanın bir anlamı yok. Biz aklımızın erdiği boyuttan size iki örnek vereceğiz, bunlardan birincisi geleceğimizin önden belirlenmiş olması. Biz buna senarist-aktör modeli diyoruz. Bu bizim kendi adlandırmamız. Allahu Teala geleceğimizi biliyor çünkü geleceğimiz bir senaryo olarak bir kitapta önden yazılmış. Hocam hür irade nerede o zaman diyenlere; haklısınız, geleceğimizin birde kendimizin belirlediği boyutu var. Bu boyutta ama Allahu Tealaya gizemli değil. Hür iradeniz doğrultusunda gerçekleştireceğinizide Allah önden biliyor. Nasılmı? Bunada biz klavye-bilgisayar modeli diyoruz. Özetlersek; bizim anlayacağımız iki yol üzerinden Allah geleceğimizi biliyor, birisi herşeyin önden yazılmış olması, buna kaderinizin ana hatları, doğduğunuz anki hayat çizginizde diyebilirsiniz. Örneğin; cinsiyetiniz, ne zaman ve nerede doğacağınız, ırkınız, milletiniz, eşiniz, aile bireyleriniz, öleceğiniz yer ve tarih vs. Kendi amel defterleriniz açılıncaya kadar günlük rızkınızı belirleyen bu. Kaderin birde kendi hür iradenizle ilgili bölümü var, bu da amel defterleriniz açıldıktan sonrası, siz niyet düşünce ve eyleminizden sorumlu tutulmaya başladığınızda devreye giriyor. Geleceğinizin bu kısmını, kendi hür iradenizde olan kısmınıda Allah önden biliyor. Nasılmı? Bir bilgisayar tuşuna bastığınızda bilgisayarda ne olacağını önden bilmeniz gibi. Y

eryüzündeki her iyilik veya kötülüğe Allah, bir klavye tuşu tayin etmiş. Sonrası bu tuşların ana bilgisayarda (levh-i mahfuz) karşılığı ne olması gerek bunu belirlemiş, sonrası peygamberlerini indirip
kullarına uyarısını yapmış, şunu şöyle yaparsanız şu sonuçları olur gibisine, sonrada klavyeyi ana bilgisayara bağlayıp yani canlıları ana bilgisayara bağlayıp imtihan başlasın demiş. Her niyet, düşünce ve eyleminiz birer klavye tuşu, ana bilgisayarda levh-i mahfuz. Siz yeryüzünde hangi tuşa basıyorsanız, o tuş ana bilgisayarda neye programlandıysa, o şey karşıt eylem olarak bir sonraki gün, ay veya yıllar karşınıza çıkıyor. Bugünlerinizde niyetleriniz, söz ve eylemleriniz ile birşey ekiyorsunuz, hayatınızın başka bir döneminde de bunlar hasat olarak size geri dönüyor. Eylem ile sonuç arası bu bağı kuranda, eylemlerinizin sonucunu baştan bilir. Bunları biraz açalım;

1. Senarist- aktör modeli. Gelecek ana hatları ile önden belirlenmiş. Evren henüz yaratılmadan her şeyin varlığı ve geleceği levh-i mahfuz denilen bir Kitaba yazılmış. Bu Kitap Allah katında. İyi karakter, kötü karakter, icat edilecek makinalardan giyilecek elbiselere kadar, doğum tarihlerinizden cinsiyetinize, eşlerinize, aile üyelerinizden kavminize kadar evrenin ilk varoluş anından kıyametin kopuş anına kadar her şey bu Kitaba dökülmüş. Bu kitapta her sayfa bir günü temsil ediyor. Her sayfa o gün yaşanılacak olayları ve canlıların o gün elde edecek rızkını içeriyor. Gökte ve yerde vukuu bulacak her olay, atom boyutunda dahi olsa ilk önce bu kitaba yazılıyor, sonrası var oluyor. "Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır" (Hadid Süresi; 22). Olayların var olma günü geldiğinde de o günün sayfası açılıyor, Allahu Teala "var ol" diyor ve sayfada yazılı olanlar bir enerji şeklini alıyor ve ilk önce melekler katına iniyor. Melekler açık alan ekranlarda insanların geleceklerini dizi seyredercesine seyrediyor. İnsana kötülük dokunduğunda buna üzülüyor, iyilikte ise mutlu oluyorlar. Örneğin; peygamberimiz sav öncesi cinler göğe çıkıyor bir yere oturuyor, melekler yeryüzü olaylarını konuşurken buna kulak misafiri oluyorlardı ve sonrası bunu kahinlere bildiriyorlardı. Kahinler bu sayede yeryüzünde yaşanılacak olaylardan önden haberdar oluyordu. Peygamberimizin gelişiyle ama bu imkan onların elinden alındı. Artık göğe çıkıp gelecek hakkında bilgi toparlayamıyorlar.

"Halbuki biz, göğü dinleyebileceğimiz yerlerde oturuyorduk. Fakat şimdi, kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev hüzmesi buluyor" (Cin Süresi; 9). Burada anlamanız gereken; yeryüzünde yaşanılacak olaylar rastgele ve tesadüfen gelişmiyor, her canlı neyi hak ediyorsa, bu çok detaylı analiz ediliyor, dört neslin iyilik ve kötülüklerine kadar analiz ediliyor sonrası rızık olarak melekler katına iniyor, en sonunda da kişiye. Bu rızık kişiye imsak vaktinde iniyor, uydu alıcısının uydu üzerinden kendisini güncellemesi gibi, her günki rızkınız DNA'nıza yükleniyor. Örneğin; sabah namazının şahitli olmasının nedeni bu. Namazı kılıp kılmadığınız için değil, bu yüklemenin sizde gerçekleşip gerçekleşmediğini kayıt etmek için. O güncelleme sonrada sizi hipnoz altına alınıyor ve o gün nereye gitmeniz gerekiyorsa, neyi giymeniz gerekiyorsa, ne konuşmanız gerekiyorsa, nerede sizin için bir rızık varsa oraya gidiyor ve yaşamanız gerekeni yaşıyorsunuz.
Yani, ben özgürüm hürüm, istediğimi yaparım diye birşey yok. Siz ancak aklınıza gelen düşünceleri yapabilirsiniz, o düşüncelerde Allahtan geliyorsa ne yapacaksınız? İlahi kontrol düşünce safhasından başlar. "İnsan başıboş bırakılacağını ve dilediği gibi hareket edebileceğini mi sanıyor?" (Kıyamet Süresi; 36). Neden düşünce boyutunda başlıyor? En basiti rızık dağıtımı, kişi hak ettiğini alabilmesi için. Bir yerde bir rızkınızın olduğunu düşünün, Allah düşüncelerinizi kontrol etmezse nasıl sizi o yere gitmenizi sağlayacak?

Özetleyelim; Allahu Teala geleceği bilir çünkü gelecek önden belirlenmiş ve bir kitaba dökülmüş bir senaryo. Örneğin; Kur'an-ı Kerim cennet ve cehennemliklerin sohbetleriyle dolu. "Kâfir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur'an'a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız. Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız, elbette biz inanan insanlar olurduk, derler" (Sebe Süresi; 31). Kıyamet henüz kopmadı, Kur'an-ı Kerim bu konuşmaları nasıl önden bilebiliyor; çünkü senaryo önden yazılmış. Örneğin; Kur'an-ı Kerim bir Kitap olarak melekler katına iniyor, sonrada tane tane peygamberimiz sav. "Onlara de ki: "Kur'ân'ı Ruhu'l Kudüs, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi" (Nahl Süresi; 102). Yani vahiy süreci başlamadan kutsal kitabımız bir bütün olarak melekler katına iniyor. O zaman soru şu; kutsal kitabımız peygamber eşlerinin yanlışları ve vahiy sürecinde yaşanılan olaylarla dolu, henüz yaşanmamış olayları nasıl oluyorda Kuran-ı Kerim önden bilebiliyor; çünkü kader önden yazılmış. Bunada biz senarist- aktör modeli diyoruz. Senarist Allah, bizlerde aktörüz. Allahu Tealanın bizim anlayacağımız boyutta geleceği bilmesinin bir nedeni bu; s
enaryoyu yazan senaryonun içeriğini yani kitabın başında ortasında sonunda neler yaşanacağını bilir. Bu konuda daha detaylı bilgiler için kaderle ilgili yazımızı lütfen okuyunuz.

2. Klavye-bilgisayar modeli. Bizler bir işletim sistemi içine yerleştirilmişiz. Allahu Teala bizim anlayacağımız iki boyut üzerinden geleceğimizi biliyor, birisi kaderimizin önceden belirlenmiş bir senaryo olması ve ikincisi, bizlerin bir işletim sistemin içinde yaşıyor olmamız. Evreni Allah var etmiş sonrası evreni ve içindeki eşyaya (hardware) bir yazılım yüklemiş. Bu işletim sistemi üç şey amaçlıyor, bir; evreni canlandırmak ve harekete geçirmek. İki; yeryüzü ve evrenin farklı parçacıkları arasında bir eylem-sonuç ilişkisi kurmak, örneğin; arılar ile bitki örtüsü arasındaki bağ veya sıcak ve soğuk hava akımları ile bulutlar arasındaki bağ. Üç; insanların söz ve eylemleri üzerinden geleceklerini belirlemek. Örneğin; siz yeryüzünde bir eyleme giriştiğinizde, o eylem ana bilgisayarda (levh-i mahfuz) neye programlandıysa levh-i mahfuz onu bir gün kader olarak karşınıza çıkarıyor. Tatlı dil ve güler yüz, sadaka, cimrilik ve kıskançlık, hastayı ziyaret etmek ve haram yemek gibi milyonlarca farklı hayır ve şer, klavyenin "abcdefgh" tuşları gibi bir tuşla sembolize edilmiş. Sonrası bu tuşlar yani siz levh-i mahfuza bağlanıyorsunuz. Anne rahminde annenin rızkından nasıl beslendiyseniz, doğum sonrasıda göbek bağı üzerinden levh-i mahfuza bağlanıyor ve oradan beslenmeye devam ediyorsunuz. Günlük rızkınızı belirleyende bastığınız tuşlar. Günlük yaşantınızda hangi tuşa basarsanız, o tuş o işletim sisteminde neye programlandıysa size bir gün, bir hafta veya bir yıl sonra onu yaşatıyor. O programı yazanda Allah olduğu için, Allahu Teala bugün bastığınız tuşların, yarınlarda başınıza neler getireceğini biliyor!

- Hayat bir klavye tuşudur. Hayat bir klavye tuşu, bilgisayar ise levh-i mahfuztur. Siz yeryüzünde klavyenin hangi tuşuna basarsanız o levh-i mahfuzda işleme alınır ve o kitapta sizin bir sonra yaşamanız gereken olaylar lehinize veya aleyhinize değiştirilir. Kaderiniz önden belirlenmiş, ama siz yeryüzündeki yaşantınız ile kaderinizi değiştirebilir, lehinize çevirebilirsiniz. Ergenlik yaşanıza kadar anne ve babanızın yaşantısı sizin geleceğinizi belirliyor, kendi amel defterlerinizin açılmasıylada klavyenin kontrolü sizin elinize geçiyor. Kendi kaderiniz bizzat kendi elinizde oluyor. Hayatınızın önemli bir döneminde, klavyenin kontrolü sizde değilde anne ve babada olduğu için ama, sabi olduğunuz dönemde anne ve babanız hal ve hareketlerine çok dikkat etmeli. Örneğin; haram. Haram bir virüs programı gibi klavye-bilgisayar arasındaki bağlantıyı bozar. Ne kadar iyilik yaparsanız yapın, o iyiliklerin karşılığını alamazsınız. Ana bilgisayara sürekli yanlış komutlar gider. O yüzden, aman haramdan uzak durun. Özetleyelim; Allahu Teala sizi her saniye içinde bir senaryonun içine atıyor ve siz orada belirli düşünceler ve eylemler içinde bulunuyorsunuz. Bu düşünce ve eylemlerde evrenin işletim sisteminde bir klavye tuşunu simgeliyor. Bir bilgisayar programcısı, bastığınız bir tuşun o bilgisayarda neleri harekete geçireceğini önden
nasıl bilebiliyorsa, Allahu Tealada bastığınız her tuşun sizin başınıza ne bela veya hayırları getireceğini önden biliyor.

- Allahu Teala insana zulmetmez, başımıza ne felaket geliyorsa yanlış klavye tuşlarına basmamızdan gelir. Sayın okurlarımız; her saniye içinde bir karar veriyorsunuz ve bu karar doğrultusunda bir tavır takınır, bir eylemde bulunur, aklınızdan bir düşünce geçirirsiniz; bu eylemlerinizin evrende bir şeyleri lehinize veya aleyhinize harekete geçirdiğini lütfen aklınızdan çıkarmayın. Allahu Teala bir Ayetinde; “Allah insanlara zerre kadar zulmetmez, ama insanlar kendi nefislerine zulmediyorlar”, der (Yunus Süresi, 44) veya başka bir Ayetinde; “işte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz bir sonuçtur. Hiç şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zalim biri değildir”, der (Enfal Süresi, 51) veya “başınıza her ne kötülük geldiyse, bu kendi ellerinizin kazandıklarından dolayıdır”, der (Şura Süresi, 30). Bu Ayetler başımıza gelen sıkıntıların kendi kararlarımızdan geldiğini, hayatta yanlış tercihler yani yanlış klavye tuşlarına bastığımızdan dolayı geldiğini anlatıyor. Başımıza bir kötülük bir bela geliyorsa, herkesi ve her şeyi suçlamanın yerine ilk önce aynaya bakıp kendimizi sorguya alalım.

- Düşüncelerimiz dahi ilahi kontrol altındaysa, bastığımız tuşlardan biz nasıl sorumlu olabilirizki diyorsanız; niyetleriniz sayesinde! Kişiye bahşedilen tek özgür nokta niyeti. O yüzden ibadetler niyetle başlar, bu şekilde ibadeti özgür iradenizle yaptığınızı ifade etmiş oluyorsunuz. Düşünce ve eylemleriniz gökte belirlenir, fakat bunlar niyetleriniz doğrultusunda belirlenir. Kişiye inen düşünceler kişilerin niyeti doğrultusunda iner. Herşey niyetle başlar. O niyette size ait olduğu için, o niyetin doğurduğu herşeyden siz sorumlu oluyorsunuz. Örneğin; siz birşeyleri gönlünüzden geçirirsiniz, sonrası size o doğrultuda düşünceler inmeye başlar, sonrada o doğrultuda size bazı eylemler nasip olur. Haklısınız; düşünce ve eylemleriniz gökte belirleniyor, fakat bu düşünce ve eylemler niyetleriniz doğrultusunda belirlendiği için, eylem ve düşüncelerinizin nihaiyi sorumlusu sizsiniz. Benim niyetim kötü değil, ben bu düşünce ve eylemleri hak etmiyorum diyorsanız, o zaman atalarınıza bakınız. Demek atalarınız yaşadığınız kötülükleri niyet etti. Bu konuda muzdaripseniz, çocuklar ataların günahını çekermi bölümündeki yazılarımızı lütfen okuyunuz.

- Bir işletim programının içinde yaşıyoruz; herşeyi ilmimle kuşattım Ayetlerin anlamı bu! Allahu Tealanın büyüklüğünü anlamanız için size bir örnek verelim; çin resmi daireleri windows işletim sistemini kullanmaz çünkü windows yazılımı içinde ispiyon yazılım olabileceği, on milyonlarca yazılım parçacıkları arasında ispiyon yazılımları tespit etmenin mümkün olmadığı, dolayısıyla kullanmamanın ulusal güvenlik açısından daha doğru olduğunu savunur. Eğer basit bir bilgisayar işletim sistemi on milyonlarca yazılım parçacığından oluşuyorsa, o zaman her ahlaki veya fıtratsal değeri veya sünnet ve farzı birer klavye tuşu tarafından simgelendiğini ve bunun bir yazılım programı ile denetlendiğini düşünün ve bunu insanlar, cinler, hayvanlar, tabiatı, bütün âlemleri kapsadığını düşünün. Allah’ın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlayabiliyormusunuz? Muhteşem. İlmimle herşeyi kuşattım ifadeside bunu anatıyor; “ilmimle her şeyi kuşattım” (Mu’min Süres; 7) (Talak Süresi; 12) (En’Am Süresi; 80).

- Peygamberlerin görevi ne? Düzen o kadar mükemmelki, herşey birbiri ile bağlantılı var edilmiş. Allah eylem-sonuç ilişkisini kurmuş, hangi tuşun evrende neyi harekete geçireceğini belirlemiş, tek kalan şey kulları uyarmak olmuş. Uyarı olmazsa, insanlar hangi tuşun neyi harekete geçirdiğini bilmezse, kulları eylemlerinden sorumlu tutmakta olmazdı çünkü. "Biz, hiçbir memleketi uyarıcılar göndermedikçe helâk etmedik" (Şu'ara Süresi; 208). Allahu Teala düzeni kuruyor, sonrası düzenini anlatacak elemanları işe alıyor. Bu elemanlarada peygamberler diyoruz. Şu tuşa basarsanız karşınıza şu çıkar şöyle bir bedel ödersiniz gibisine, her peygamberi satış sonrası teknik servis elemanı gibi hareket eden bir mağaza çalışanı gibi düşünmelisiniz. Kutsal kitaplarımızıda cihazla birlikte dağıtılan kullanım kılavuzu olarak düşünün. Allahu Teala bizlere birşey satıyor (hakikat), o satışla birliktede her türlü uyarısını yapıyor. Uyarı olmazsa, kullarını hesaba çekmede olmuyor çünkü. Tüm uyarılar yapıldıktan sonrada, kullar için imtihan başlıyor.


Yazımız alternatif bir görüş değil! Konuyla ilgili, olayların akışıyla ilgli size daha geniş bilgiler verebilirdik, fakat o detayda bilgiler yazımızın amacını aşar. Biz sadece sizlere olayların genel akışı hakkında bilgi sunmak istedik ve bizce amaç hasıl oldu. Şükür zamanımıza şükür günümüzün imkanlarına diyelim, eğer günümüz teknolojisi (yazılım ve bilgisayar) olmasaydı kader olayını çözemezdik. Değerli dostlar; bilgisayar ve yazılımların bilgisi Allahtan gelir, Allahta bunları bize indiriyorsa bilinki bunun altında internete girmenin ötesinde amaçlar var. Allahu Teala evreni yaratıyor, mikro muadilinide teknoloji olarak bize indiriyor. Teknolojiyi araştırırsak evrenin yaratılışı hakında da bir çok tüyo elde edebiliriz. O yüzden geçmiş alimlere takılı kalmayın diyoruz, çünkü onlar günümüz teknolojisinden mahrumdu. İlim açısından onlar çok ama çok gerideydi. Onlara takılı kalırsanız, onların ilim seviyesinde kalır, gericilik damgasını hak etmiş olursunuz. Örneğin; elektrik ve ruh. Günümüz insanı ruhu çok iyi anlayabiliyor, çünkü önünde onun muadili var, cihazları canlandıran elektrik. Örneğin; kader. Eylemlerimizden kader nasıl hesaplanıyor, biz bunu günümüzde çok iyi anlayabiliyoruz, çünkü önümüzde klavye ve bilgisayar modeli var. Geçmiş alimler bu imkanlardan mahrumdu. Dolayısıyla onlar oturup felsefi üretme dışında birşey yapmadı. Felsefede nedir? Bol laf sıfır icrat, bol laf sıfır üretim. Yazımızdan çıkarmanız gereken bir ders bu; geçmişte yaşamayın, lütfen çağımızın bilgisiyle kendinizi güncelleyin. Yazımızdan çıkarmanız gereken bir diğer derste, kaderle ilgili size sunduğumuz modellemenin bir alternatif görüş olmadığı. Bu bilgilerin alternatif bir görüş olabilmesi için, farklı modellemelerin ortada dolaşıyor olması gerekiyor, böyle birşeyde yok. Bir konu hakkında çok farklı felsefi düşünce olabilir, ama bilimsel modelleme farklı bir olay. Kaderin işleyişi hakkındaki ilk modellemeyide biz sunuyoruz. Dolayısıyla ben böyle düşünmüyorum deme şansınız yok. Evrenin nasıl işlediğine yönelik bir modeli siz ne zaman sunarsanız, Ayetlere dayalı bir modelleme ve ne zaman o modelleme gerçeğe bizimkinden bir adım daha yakın olur, o zaman bizim modelleme geçerliliğini kaybeder ve sizinki yön gösterici olur. O an gelinceye kadar ama, ister beğenin ister beğenmeyin olayın bilimsel boyutu bu. Bunun detaylarını bilmiyor olmamız, tam çözümleyememiş olmamızda bu gerçeği değiştirmez.

Örneğin; bilgisayar yazılımlarını çoğumuz anlamıyor, ama bilgisayarlar bir yazılım programı ile çalışıyor dediğinizde bu felsefi değil bu bilimsel bir açıklama olur. O yazılımın içeriği, şekli ve şemalini bilmesenizde. Biz sizlere evrenin bir işletim sistemi ile çalıştığını ve geleceğin bu yazılım programı doğrultusunda belirlendiğini anlatıyoruz, bizler bu işletim sistemin, bu programların içeriği, şekli ve şemalini bilmesekte bu bilimsel bir açıklamadır. Allahu Teala tabii ki bizim akıl ve mantığımızın idrak edemeyecek boyutlarda da geleceği bilir, bunlar ama bizim aklımızın yapısal sınırlarını aşar. Bizi aşan boyutlar hakkında da bizim bir yükümlülüğümüz yok. Biz ancak aklımızın kaldırabileceği boyuttan sorumluyuz. Bu yazıda bunu yapıyor, Allahu Tealanın sınırsız kudretinden bizlerin anladığı boyutu çıkarıyor ve sizlerin bilincine sunuyor. Dahası varmı? Olabilir, fakat bunun araştırması bizi şahsen aşar. Biz bu yazıları hobi olarak kaleme alıyoruz, derinliğine girersek kendi mesleğimizi icra edemez hale geliriz. Biz yön gösterici olarak kalmayı tercih ediyor, ayrıntılı araştırmayı İslam alimi olan veya olma yolunda ilerleyen kardeşlerimize bırakmayı daha sağlıklı buluyoruz.





kelimelerden türemiş hurafeler