bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

atlantis hikayeleri gerçekmi?


Günümüzde atlantis olarak anılan, yüksek teknolojiye sahip olduğu iddia edilen bir uygarlık, geçmiş çağlarda yaşadımı? Bunun iki cevabı var, birincisi; h
ayır, yaşamadı. İkinci cevap ise, olabilir. Bunu açalım; eğer yüksek teknolojiye sahip bir uygarlıktan bahsediyorlarsa, o zaman hayır. Öyle bir uygarlık yoktu ve olamazdı da. Eğer ama, yok oluşla yüzleşen bir kavimden bahsediyorlarsa, o zaman evet, mümkün olabilir çünkü İslam tarihi helak edilen kavimler ile dolu. İlk önce neden olamaz, yüksek teknolojiye sahip bir uygarlık geçmiş dönemlerde neden olamazdı bu sorunun cevabını verelim;

1. İlim ve zaman: geçmiş çağlarda teknoloji olup olmadığını anlamanız için en temele inmemiz lazım. Teknoloji nedir ve sahibi kimdir? Teknoloji ilimdir, bunun sahibide Allahtır. Allah akıl eder, sonrası bunu bu konuda en çok çalışan ve emek sarfedene ilham olarak indirir. Anlamanız gereken ilk şey siz icat etmiyorsunuz, Allah ediyor. Batı dünyası için bu iddiaları ortaya atmak kolay çünkü Allah inancı yok. Onlar gökten uzaylı teknolojiside indirir, ilkel avlanma çağının ortasına üstün bilge insanlarıda. Sonuçta hayal gücün sınırı yok. Bir müslüman ama böyle hareket etmez. Bir müslüman kaidelere inanır. Bir düzene inanır. Yeryüzünün Allahın tasarrufu altında olduğu ve insanlığı bir sonraki çağlara Allahın taşıdığı, bunu yaparkende kullarının hazım kapasitesi doğrultusunda bunu yaptığını bilir. İlim sadece çok çalışmakla inmez aynı zamanda kulların hazmı doğrultusunda iner, yeryüzünün buna hazır olup olmadığına bakılarak iner. Örneğin; bir sonraki yüz yıl Allahu Teala hangi ilimleri yeryüzüne indirmek istiyorsa, o ilimlerin ön ilimlerini bu yüz yıl ve bir evvelki yüz yıllarda indirir. Bir topluluk yoktan bir anda gelişim sağlamaz. Allahu Teala insanlığı hangi ilim seviyesine taşımak istiyorsa, ona göre ilimleri indirir ve bu ilimleri indirirken ilimlerin kurumsallaşmasını bekler.
Üniversiteler, araştırma merkezleri vs. Toplumun bunu hazmetmesini bekler. Bu süreçte yüz yılları hatta bin yılları alabilir.

Geçmiş çağlarda teknoloji varmıydı? Yoktu. Bu iddiayı ortaya atanların birinci hatası, hiçbir kural veya düzene tabi olmamaları. Gelişimin zaman aldığı, kurumsallaşma ve kök salması için zaman gerektiğini bilmemeleri. Kendileri bir düzene inanmadığı için yaratıcınında kendileri gibi hareket edeceğine inanıyorlar. İnsan aceledicir, hemen ve bir anda birşey olsun ister, Allah ama değil. Allah sabır der zaman der. İlkel avlanma yöntemlerin dünyaya hakim olduğu bir döneme uzay teknolojisi yerleştiriyorlar. O ilim nasıl o seviyeye geldi, neden dünyanın diğer yöreleri bundan mahrum bırakıldı gibisine yüzlerce soruyu es geçiyorlar? Bunları onlara sorduğunuz zamanda, cevap basit; uzaylılar indirdi. Bu uzaylılar neden bugün veya atlantis sonrası yeryüzüne tekrar inmedi diye sorduğunuz zamanda, cevap yine basit; insanlıktan birşey olmayacağını anladılar. Şimdi bu kafaya ne dersiniz; yolunuz açık olsun dersin. Özetlersek; pozitif bilimlerin yeryüzüne henüz inmediği bir çağa uzay teknolojisi inmez. İlk önce basit semboller iner, sonrası abc. İlk önce basit rakamlar iner sonrası çarpma bölme bilgisi iner. Bir bin yıl sonrasıda kağıt iner vs. Ana okullarda ilk okullarda öğretilen bilgilerin inişi bile bin yılları alırken, siz yokluğun ortasına tüm ilimleri indirirseniz, bu hayal ürünü bir bilim kurgu ürünü olmaktan öteye geçmez.

2. İlim ve mekan:
günümüzde atlantis adı ile anılan bir uygarlık geçmişte var olmuş olsa bile, yüksek teknolojiye sahip olamazdı çünkü; ilahi düzende ilim yeryüzüne eşit dağıtılır. Tüm ilimleri bir noktaya indirir, geri kalan kıtalarda sıfır ilim vardı derseniz, ilahi düzene aykırı birşey söylemiş olursunuz. Örneğin; gerek ilim gerek yeraltı zenginlikleri, Allah bunları yeryüzüne eşit dağıtır. Bir yerde fazla ilim varsa, orada yeraltı kaynakları az olur, yeraltı kaynakları fazla ise ilim az olur. Örneğin; dünyanın bir yerindeki milletin cüssesi büyükse akılda bir adım geri olur, cüsse küçükse akılda bir adım ileride olur. Bu şekilde denge sağlanır. İlahi düzen, ilahi düzen ilahi düzen, ilahi düzeni anlayın. Yani her daim büyük fotoğrafa bakmaya çalışın. Varsayalımki, Allahu Teala tüm ilimleri bir anda yeryüzüne indirdi, insanlığa bir hazım bir olgunluk bir kurumsallaşma zamanı tanımadan tüm ilimleri bir anda indirdi, o zaman bile tüm ilimleri bir uygarlığa indirmez, ilahi adalet doğrultusunda o ilimleri o dönemde yaşayan uygarlıklar arasında eşit şekilde paylaştırırdı. En azından dünyanın iki zıt kıtası arasında paylaştırır, denge olsun isterdi. Örneğin; yüz yıl öncesi abd ve sovyetler birliği gibi veya günümüzde çin ile abd gibi. Tüm ilimleri bir anda bir noktaya indirmek, ilahi adalete aykırı.

3. Teknoloji ve hammadde:
Teknoloji iki şeye muhtaç, birisi teori (ilim) diğeri pratik (hammadde). Bu ikisi beden ve ruh gibidir. Teknolojinin ruhunu ilim temsil eder, hammadde de bedenini. İlme sahipsiniz ama hammadde yok, teknoloji üretemezsiniz. Hammadde var ama ilim yok, teknoloji üretemezsiniz. Atlantis adında bir uygarlık var olduğu iddia edilir ve bunların bir ada'da yaşadığı ve yüksek teknolojiye sahip olduklarına inanılır. Bin yıllarca öncesi, bu vasıflara sahip bir uygarlık yaşamış olabilirmi sizce? Bu zamana kadar bizden öğrendiklerinizden yola çıkarak cevabınız ne olurdu? Tabiki; olamaz olurdu. Neden olmazdı, bunun bir nedenide hammadde ihtiyaçlarını nasıl karşıladılar sorusu. Bir saniyeliğine tüm ilimlerin bir adaya indiğini varsayalım, o ilimden teknoloji üretmek için hammaddeye muhtaçsınız, bir ada'da yaşayan toplulukta bu ihtiyacı nereden ve nasıl karşıladı? Bir adaya yüksek teknolojiye sahip bir uygarlığı yerleştiriyorsunuz, tamam bunu anladıkta değirmenin suyu nereden geliyor? Günümüzde yüksek teknolojiye sahip ülkelere baktığımızda, her biri dünyanın farklı bir noktasından hammadde getirdiğini görüyoruz. Bir ada'da yaşıyorsanız, zaten hapı yuttunuz. Sizin yeraltı kaynaklarınız zaten yok derecede az. Atlantis tezi çürük bir tez çünkü her yerden açık veriyor. Bir adaya yüksek teknolojiyi yerleştiriyorsunuz, bu değerimenin suyu nereden geliyor nasıl dönüyor bunu yok sayıyorsunuz. Olmaz. E
ğer bir ada'da teknoloji üretmek istiyorsanız kaynak temini için yeryüzüne yayılmanız bir zorunluluk. Gelelim bir sonraki noktaya;

4. Teknoloji ve yayılımcı politika: bir yerde teknoloji varsa bilinki o topluluk içine kapanık olamaz. O uygarlık o teknolojiyi ayakta tutabilmek ve geliştirmek için sürekli dünya'yı kaynak peşinde dolaşmak zorunda. Atlantis adında bir uygarlığın varlığı iddiasını çökerten noktalardan biriside tam burası; bu tezi savunan içine kapanık bir medeniyetten bahseder. Hem içine kapanıklar hem yüksek teknolojileri var, bu ikisininde aynı anda olması mümkün değil. Ya içinize kapanmaya karar verip teknolojiden mahrum kalacaksınız (ilkel kabileler) ya da dışa açık olup teknoloji sahibi olacaksınız (küreselci akıl). Hem içine kapanıp hem teknoloji sahibi olmak, bu mümkün değil. Bu tezi savunanlar eğer yüksek teknolojileri vardı ve dünyaya hakimdiler, dünyanın denizlerine hakimdiler demiş olsaydılar o zaman atlantis gibi bir uygarlık mantığa biraz daha yatardı. Böyle olmuş olsaydı ama, o zaman zaten osmanlı, romalı ve persliler gibi tarih kitaplarında yerlerini alırdı. Özetlersek; içine kapanık topluluklar yüksek teknoloji üretemez, mutlaka yayılımcı politika izlerler. Bu teknolojinin getirdiği bir mecburiyet. Atlantis teorisi ilim boyutundan sınıfta kalmıştı, hammadde boyutunda da sınıfta kalıyor. Hem içine kapanık bir topluluk olduğunu iddia edeceksiniz hem yüksek teknoloji, bu ikisi bir arada mümkün değil. Geriye sadece bir tez kaldı, o da bu uygarlığın bir hayal ürünü olduğu tezi. Atlantis hikayeleri bir hayal ürünümü? Evet! Bunun bir hayal ürünü olduğunu nereden anlıyoruz;

5. Teknoloji ve sömürü: o
dönem yeryüzüne yayılan tüm halklar oklarla avlanırken siz uzay gemilerine sahip bir uygarlıktan bahsediyorsunuz ve o uygarlık kalkıp onları esir almaya onları fethetmeye kalkışmıyor; işte hikayenizi ele veren, bunun bir fantezi romanı olduğunu açığa çıkaran nokta burası! Güçlü olup çevresini fethetmeye kalkışmayan bir devletin tarihte bir örneği yok. Eğer bir yerde üstün teknolojiye sahip bir topluluktan bahsediliyorsa, o zaman ilk önce o topluluğun yeryüzüne yayılıp yayılmadığına bakın. İnsan tabiatı yayılımcıdır. Ne kadar güç o kadar çevresini sömürme dürtüsüne sahip olur. Bir hikayede birisi herkesten üstünse, üstün olmasına rağmen lehte (osmanlı) veya aleyhte diğerlerin hayatlarına karışmıyorsa bilinki o hikaye gerçek değil, bir hayal ürünü. Gelelim bu hikayenin dini boyutuna. Şimdi siz soracaksınız; bu hikayenin bir de dini boyutumu var; evet, hemde çok büyük.

6. İslam dini ve atlantis hikayesi: gelelim İslam dini bu konuda ne diyor, birde buna bakalım; doğru bilginin kaynağı Kur'an-ı Kerim bu konuda ne diyor? Kur'an-ı Kerim böyle birşeyin söz konusu olmadığını söylüyor. Mutlak doğruyu bildiren kutsal kitabımız böyle birşeyin olmadığını bize anlatıyor. Bunu doğrudanmı söylüyor? Hayır, Kur'an-ı Kerim bilgileri bazen doğrudan verir, bazen dolaylı yoldan, herhalukarda ama her çağın ihtiyaç duyduğu bilgileri verir. Bu konuyla ilgilide bize dolaylı yoldan ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi veriyor. Nasıl veriyor? İrem şehri ile ilgili anlatımında veriyor. "Direkler dolu İrem'e. Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi" (Fecr Süresi; 7-8). Şimdi; bu Ayet bizlere ne anlatıyor, atlantis iddialarıyla ilgili bize ne ipucu veriyor? Bu Ayet bize diyorki, bahsettiğiniz atlantis o muhteşemliğiyle var olması mümkün değil, çünkü irem şehrinden daha üstünü yaratılmamış. Kur'an-ı Kerimin dolaylı yoldan soruyu nasıl cevapladığını görüyormusunuz? Atlantis şehri eşi benzeri bir şehir olamaz, çünkü bu konuda en üstünü irem şehri olduğunu anlatıyor Kur'an-ı Kerim. Atlantis dedikleri İrem şehri olamazmı? Mümkün değil, çünkü İrem şehrin bulunduğu yer ile atlantis iddialarındaki mekan örtüşmüyor, zaman açısından da örtüşmüyor.

Gelelim buradan bir diğer noktaya, neden atlantis İddiaların İslami açıdan hurafe olduğuna; atlantisle ilgili bize anlatılan hikayede
kültür seviyesi yüksek, kötülük sıfır, teknoloji yüksek, uygarlığın nirvanasına ulaşmış bir topluluktan bahsedilir. Herkese örnek olabilecek bu uygarlığıda Allah yok ediyor. Adayı batıran kim; Allah. Batırılan kim; gelmiş geçmiş en iyi topluluk. Bunu dini açıdan değerlendirdiğinizde bu size mantıklı geliyormu? İyiler Allah tarafından batırılmışlar, bu size mantıklı geliyormu? Gelmiyor değilmi. Neden; çünkü Allah iyileri yok etmez! Doğal afetlerin Allahtan bağımsız hareket edemeyeceğine göre, atlantisi Allah batırdı demeye getiriyorsunuz. Allahta masum bir medeniyeti yok edermi; yok etmez. "Bir şehrin toplumu doğru ve yararlı davranışlarda bulunduğu sürece, senin Rabbin o şehri haksız yere yok edecek değildir" (Hud Süresi; 117). Atlantis hikayesi işte sizi böylesine sinsi bir tuzağa düşürüyor. Bir uygarlık vardı ve çok iyiydi çok medeniydi ama yok edildiler diyor ve Allaha iftara atıyorsunuz. Allahu Teala iyileri batırmaz, kötüleri batırır. İlim, yöre, zaman vs herşeyi geçtik, varsayalımki öyle bir medeniyet vardı ve battı, sadece o battığı bilgisinden bilinki o topluluk uygar ve medeni değildi, tam aksi kötüydü! Size şimdi birde atlantis hikayesinin bir başka versiyonunu anlatalım; sizin atlantis olarak adlandırdığınız bir kavim gerçektende bir ada da yaşıyordu. Ancak anlatılanın aksine iyi ve medeni değildi. Çok kötü çok ilkel ve sapkındılar. Çevre halklara zulüm ediyorlardı. Allahta onlara uyarıcı gönderdi. O bahsettiğiniz uzaylılar birer elçiydi. Dinlemediler. Allahta onları helak etti. Allahla arası iyi olmayan biriside (iblis), bu halk çok iyiydi bizden çok gelişmişti çok öteydi, Allah onların medeniyetini kıskanıyordu diye bir hikaye uydurdu. Bu hikayede yayıldı, dinleyen her kulak bu hikayeye kendi kafasınca eklemeler yaptı ve nesilden nesile anlatıldı. Yani, sizin bugünlerde atlantis diye övdüğünüz uygarlık belkide çok kötü ve sapkındı, helak edilmeyi hak eden bir topluluktu. Ne dersiniz?












kelimelerden türemiş hurafeler