Bu yazımızda medyada sık yer alan ve milli damara oynayan birisini gündemimize alacağız ve hakkında sorular soracağız, umarız devletimizi yönetenlerde bu soruları kendilerine sorar. Konuyu fazla uzatmayacağız, umarız herkes gereken mesajı alır.
Değerli dostlar; İslam dini günahları üçe ayrır, birisi kişinin mahremiyetinde kendisine yönelik işlediği günahlar, ikincisi bireylere yönelik işlenen günahlar ve üçüncüsü topluma yönelik işlenen günahlar. En ağır günahlar, sonsuz cehennemde kalmanızı sağlayacak, affın mümkün olmadığı günahlarda topluma yönelik işlenen günahlar. Kişinin kendisine yönelik günahlara gelirsek, bunlar ulu ortam yapılmadığı müddet bizleri ilgilendirmez, bu konuda Ayet çok net; "Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir" (Hucurat Süresi; 12). Birilerinin arkasında kötü zan yapmak, dedikodu yapmak, kusurlarını araştırmak bu bize yasak. Diğer iki günah türünde ise müdahale etmek bir zorunluluk. Bu yazıyla bizim yaptığımız gibi. Kişilerin kendi mahremiyetinde yaptığı bizi ilgilendirmez, başkalarına ve topluma yönelik olduğu zaman ama İslam dini her birimizin omuzuna bir sorumluluk yüklüyor, müdahale etme zorunluluğu. Müdahale etmezsek ne olur? Birine karşı bir kötülük yapıldığını biliyor veya görüyorsanız ve birşey yapmıyorsanız o zaman işlenen o günah sizinde hanenize yazılıyor. Anlayacağınız, ulu ortam işlenen günahlarda "bana ne, benim sorunum değil, benmi dünyayı kurtaracağım, ben arada kalırım veya bu kavga benim başıma patlar" gibisine bahanelere sığınma hakkını İslam dini bize tanımıyor. Örneğin; bir kadına şiddet uygulanıyor, sizde kurşun veya bıçak yerim diye müdahale etmiyorsanız o zaman bilinki o kadının yaşadığı, sizin kaçmaya çalıştığınız o trajedi kendi kız çocuğunuz veya torununuzun kaderinede yazılıyor. Gün gelir şiddete uğrayan kızınız, bıçaklananda siz olursunuz. Sonuçtan korkarak doğruyu yapmaktan cayarsanız, bilinki kader bunun bedelini size ödetiyor, korktuğunuz şeyle sizi yüzleştiriyor. O yüzden nacizane tavsiyemiz, bir suç görüyorsanız mutlaka ama mutlaka müdahale ediniz. Kaderden kaçış yok. Eğer kaderinizde birşeyi yaşamak varsa, bundan ne kadar kaçmaya çalışsanızda o sizi en güvendiğiniz yerde yakalar (nemrut'un hikayesi). Eğer yoksa ve siz yinede doğruyu yapmaktan kaçarsanız, kaderinizde olmayan birşeyi bu sefer siz kendi elinizle kaderinize yazdırmış oluyorsunuz bilginize.
Yazının girişinden konunun nereye evrileceğini sizde anlamışsınızdır, dolayısıyla sözü kısa keselim ve hemen konuya girelim; bu ülke fetö ve adnan oktar gibilerini çok gördü, her birinin ortak özelliğide toplumun milli damarına oynaması oldu. Numara hep aynı, vatan sakarya hikayeleri sonrasıda başımıza bela bir örgütlenme. Kaan sarıaydın'da aynı taktiği ve yolu izliyor. Birilerine sormamız gereken sorular var; bunu beyaz tv ekranlarına kim çıkartıyor? İlk ekrana çıkışı kendisi para ödeyerekmi gerçekleşti yoksa birilerinin tavsiyesi üzerinemi? Kim bunu tavsiye etti? Önüne geleni ekrana çıkarmayacaklarına göre birileri aracı oldu, kim bunlar? Söyledikleri; biz şurasını alacağız, şurasını fethedeceğiz, şunu kuracağız gibisine kahinlik yapmaktan ötesi geçmeyen yani tüm Müslümanların ortak inancı, hilafetin kurulma inancı üzerinde tepinmekten ötesi geçmeyen, bunuda sürekli kendisinin bir öngörüsü olarak sunan bu kişiyi, kimsenin bilmediği birisini, beyaz tv neden ekranlara çıkarttı ve tanınır bir isim haline getirtti? Kim bunu cılalayıp parlatıyor ve Türk milletinin önüne koyuyor? Kim bunu finanse ediyor?
Bakınız; mete yarar, abdullah çiftçi, nedim şener, cihat yaycı paşa ve abdullah ağar gibileride vatan sakarya diyor ve biz bunları severek takip ediyor, samimiyetlerinde zerre şüphe duymuyor, sizinde onları takip etmenizi öneriyoruz. Kaan sarıaydın'ı farklı kılan ne; 1) kaan sarıaydın cinleri kullanıyor. Birileri kulağına sürekli birşeyleri üflüyor. Cinleri kullandığını nereden biliyoruz, bizim cinlerimiz olmasındanmı, hayır; şükür Rabbime biz kendi ilmimizle hareket edenlerdeniz. Nasıl anladık o zaman? 20 yılı aşkın hekimlik tecrübeniz olursa (spor hekimliği), bir o kadar yılda insan bedenindeki enerji akımlarının gizemini çözmekle uğraşırsanız, birşeylerin doğal olup olmadığını rahat anlayabiliyor, çok ince detaylardan teşhis koyma tecrübesine erişiyorsunuz. Kişiyi izlemeniz, hal ve hareketlerini gözlemlemeniz bazen bir teşhis için yetebiliyor.Örneğin; dikkatinizi çektimi, son videolarında bir prompterden okuması. Siz hiç mete yarar'ın prompterden okuduğunu gördünüzmü? Youtube gibi gayri resmi ve kişinin doğal halini ön çıkaran bir platformda kişi neden önden hazırlanmış bir metni okuyarak röportaj verir? Bir projeyseniz, herhangi bir aksaklık yaşamadan projenin yürümesini istiyorsanız, verirsiniz. Burada cinlerden şüphelenmeniz için aslında fazla detaya girmenizede gerek yok, bazen çok basit söylem ve ifadeler cinlere işaret eder. Örneğin; sürekli gelecekle ilgili kehanetlerde bulunması. Gelecekle ilgilide cinler ilgilenir, müslüman değil. Bir Müslüman bunun büyük bir günah olduğunu, Allaha şirk olduğunu bilir ve gelecekle ilgili kesin ve mutlak kavramlar kullanmaz. Birisi eğer kullanıyorsa, yarınlar hakkında sürekli kehanetlerde bulunuyor, yarınlar hakkında şu şu olacak gibisine kesin ve mutlak kavramlar kullanıyorsa, bilinki bu işte cinlerin bir parmağı var. Cinlerle iletişim içinde olması bir sorunmu? Hayır. Biyoenerji uzmanların %99'u cinleri kullanıyor. O da kendi alanıyla ilgili cinleri kullanabilir. Topluma faydalı olduğu müddette bunda bir sıkıntı görmüyoruz.
Sıkıntı ne o zaman? Allaha şirk içinde olması ve tabiki diğer noktalar; 2) örgütlenmesi. Dış ticaret, yazılım gibisine farklı alanlarda kişileri örgütlüyor. İnsanları bigilendirmek için ekranlara çıkıyorum diyen biriside niye örgütlenir? Ya kendi işi için bunu yapıyor, bu durumda vatan sakarya hikayelerini bıraksın, ya da kendisi bir proje. Örneğin; siz hiç bizi, abdullah çitfçi, mete yarar veya abdullah ağar gibilerini birilerini bir yerde, birşey altında toplamaya çalıştığını gördünüzmü? 3) Yanındakiler buna, bir tarikat mensubunun şıhına gösterdiği hürmeti göstermesi. 4) Kendisini metasof olarak tanıtması. Bu kelime kendisinin akıl edinebileceği bir kelime değil. Çok ince düşünülmüş bir kelime. Bir proje için akıl edindiği çok aşikar. Birisi bu kelimeyi çok bilinçli seçmiş ve kulağına üflemiş. Eski yunancadan gelen bir kelime. Meta- gayp, Sophia- bilgelik. Anlamı; gayp boyutundan bilge biriyle iletişime geçmek. Biriside eğer kendisini bilge (metasof) olarak tanıtıyorsa ya o kişi ego konusunda zirve yapmış ya da bir proje. İki durumda da kişiden uzak durmanız gerek. Metasof olarak kendisini tanıtması aslında tüm kurguyu ifşa ediyor.Metasof ismi, ben örgütlenmeye gideceğim ve bu topluma önderlik edende ben olacağım diye bas bas bağırıyor. Metasofum diyen birisi kendisini üstün zekalı görür, bilinmeyen bilgilere sahip olduğunu iddia eder. Kağanlık makamı gibi kişiyi yücelten, siz anlamazsınız ben sizi yönetmeye tabiyim diyen bir kelime. Bu isimle amaçlanan tarikatların rabıtası gibi, kendisi ve takipçileri arası gizemli bir bağ kurmak. Metasofum diyen birisini modern şıhlar gibide düşünebilirsiniz.
Özetlersek; işletme uzmanıyım, siyaset uzmanıyım, güvenlik uzmanıyım, yaşam koçuyum gibisine eğitiminiz doğrultusunda kendinizi tanıtmanızda bir sıkıntı yok, eğer ama yüce "bilge" insan olarak kendinizi tanıtırsanız (metasof), o bilgelik hangi alanda ve neyse artık, türklere kağan olmaya çalışırsanız, kağan gibi bıyık bırakır ve konuşmaya çalışırsanız, üstüne ön isminiz kaan olursa o zaman kimse kusura bakmasın, bu bas bas proje diye bağırıyor. Giyiminden görünüşüne, diksiyonunundan ismine (metasof ve kaan), hatta yüzüğüne kadar birileri buna bir rol vermiş veya kendisi bir rol üstlenmiş ve o da bu rolü mükemmel oynamaya çalışıyor. Eğer kaan sarıaydın MİT'e çalışmıyorsa, MİT tarafından ekranlara çıkartılıp parlatılmıyorsa o zaman burada çok pis bir dolap dönüyor bizden uyarması. Birileri ülkücü ve milli mahalleye oynuyor. Bu eğer MİT'se bir sorun, eğer değilse ayrı bir sorun. Öyle veya böyle bilinki 20-30 yıl sonrası, sağ mahallede yazılım alanında uzmanlaşmış, dış ticarete ağırlık vermiş fetö benzeri bir örgütlenme ile yüzleşeceğiz. Ülkemizde solu zaten kaybettik, şimdi de birileri sağ kitleye oynamaya başlamış. Bilgi demek vebal demektir. Eğer yapılan suça ortak olmak istemiyorsanız, bildiğinizi paylaşmak ve uyarmak zorundasınız. Biz bu yazı vesilesiyle uyarımızı yapalım.