bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

namaz kaç rekat ve kaç vakit?


Değerli okurlarımız var olasınız, sağolasınız. Aradan yıllar geçmesine rağmen bizi takip etmekten vazgeçmediniz. Ben cahil siz cahil, 15 yıl öncesi bu websitemizle bir maceraya atıldık, yıllar içinde de birlikte öğrendik birlikte büyüdük birlikte olgunlaştık. Nereden nereye geldik. 15 yıl öncesi kim bilirdi, böylesine derin konulara gireceğimizi. Siz ama ilk günden itibaren bize güvendiniz bize inandınız, yıllar içinde güzel dilekleriniz ve güzel sorularınızlada sürekli bizi kamçıladınız, daha derin konulara girmeye bizi şevk ettiniz bize ilham verdiniz. Bizde bu güvene laik olmak için daha çok çalıştık daha çok araştırdık daha çok yaşantımıza dikkat ettik. Sadece bu muhabbetin yüzü suyu hürmetinede, zamanı dolmuş websitemizin ömrünü biraz daha uzattık, büyük musibetlerin yeryüzüne inme arefesinde sizi yalnız bırakmamak için, biraz daha aranızda kalmaya karar verdik. Rabbim mahçup çıkarmasın. Rabbim bizi, sizi, milletimize ve devletimizi korusun, insanlığı ve yeryüzüne yaydığı canlılara merhamet etsin. Birlikte geçirdiğimiz süre içinde de, siz değerli dostlardan güzel sorular gelmeye devam ediyor. Bu soruların bir kısmı kişiye has sorular bir kısmıda genel soru oluyor. Eğer sorunun cevabını herkesin bilmesi gerekiyorsa, o zaman o konuyu bir yazıya döküp websitemize ekliyoruz. Böylesine güzel sorulardan birisini de yakın zamanda değerli okurlarımızdan birisi sordu, birileri namazın aslen iki rekat olduğunu iddia ediyormuş, bu okurumuzda bunun doğru olup olmadığını bize sordu. Namaz kaç vakit ve kaç rekat gibisine sorular sıkça gündeme geldiği için, hem okurumuzun sorusunu cevaplama niyetine hemde genel kültür anlamında bilmeniz gerektiğine inandığımız birşey olduğu için, bu konu hakkında da kısa bir yazı kaleme almaya karar verdik. Bu konuyu iki boyuttan ele alacağız, Ayetler ve Hadis. Hadis boyutuna geldiğimiz zamanda size hadislerden bahsetmeyeceğiz, basit mantıkla sorunuzu cevaplamaya çalışacağız. Bazen değerli dostlar, en güzel cevapları basit mantık veriyor. Sizlere hayrlı ve aydınlatıcı okuma dileriz.

Ayet boyutu: namaz üç şeyden ibaret; şekil, vakit ve rekat. Konuyu ilk önce şekil boyutundan ele alalım;

- Şekil: namaz, Kıyam Rükü ve Secdeden ibaret üç parçadan oluşuyor. Bu üç parçayı Ayetlerde görebiliyormuyuz? Evet görüyoruz. "Meryem! Rabbine gönülden itaat et, secdeye kapan ve rukû edenlerle beraber sen de rukû et" (Al-i İmran; 43). "Bir vakit İbrâhim’e Kâbe’nin yerini hazırlayıp göstermiş ve şöyle buyurmuştuk: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evimi, onu tavaf edecekler, huzurumda ibâdete duracaklar, rukûya varıp secde edecekler için her türlü kirden temiz tut!" (Hac Süresi; 26). "Biz Kâbe’yi, insanlar için toplanıp sevap kazanma yeri ve emniyetli bir mekân kıldık. Öyleyse siz de İbrâhim’in makâmını namazgâh edinin. Zâten İbrâhim’le İsmâil’e de: "Tavaf edenler, ibâdet kastıyla orada kalanlar, rükû ve secde edenler için evimi tertemiz tutun!" diye emretmiştik" (Bakara Süresi; 125). "Ey iman edenler! Rukû edin, secde edin, Rabbinize daha başka kulluk vazîfelerinizi yerine getirin ve hayırlı ameller yapın ki kurtuluşa eresiniz" (Hac Süresi; 77). Sadece bu Ayetlere bakarak Rüku ve Secdenin namazın bir parçası olduğunu çıkarabildinizmi? Çıkardınız. Rükuya varabilmeniz içinde ne yapmanız gerekiyor; Kıyamda olmanız gerekiyor. Mantığın nasıl devreye girdiğini gördünüzmü? Kıyam Ayetlerle destekleniyormu? Destekleniyor; "Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir" (Furkan Süresi; 64). Günümüzde kıldığımız namazın şeklini Ayetler destekliyormu? Destekliyor. Namazın şekli konusunda kafanızda herhangi bir soru işareti kaldımı? Kalmadı. Gelelim namazımızın kaç vakit olduğuna;

- Namaz kaç vakit: namazımızın beş vakti olduğunu nereden biliyoruz? Ayetlerden biliyoruz; "Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür" (Hud Süresi; 114). Gündüzün iki ucu ile sabah ve akşam namazı kastediliyor, gecenin gündüze yakın zamanıylada yatsı namazı. "Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur" (İsra Süresi; 78). Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararması arasındaki zamanlada ikindi namazı kastediliyor. Ettimi toplam dört vakit namaz, geriye tek bir vakit kaldı o da öğlen namazı; "O hâlde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın" (Ta-Ha Süresi; 130). Güneşin doğuşu ve batışı öncesi ile sabah namazı ve ikindi namazı, gece vaktiylede yatsı namazı bu Ayette tekrar anılıyor, gündüzün ucuylarıylada öğlen namazına işaret ediliyor. Bu üç Ayetin bize aktardığı toplam namaz vakti kaç vakit? Beş vakit. Bu Ayetlerde kastedilen vakit dilimlerin beş vakit namaza işaret ettiğini nereden biliyoruz? Hadislerden yani peygamberimiz sav uygulamalarından biliyoruz. Peygamberimizin uygulaması zaman içinde değiştirilmiş olamazmı? Olamaz. Neden? Gelelim buradan olayın Hadis boyutuna..

Namaz kaç rekat, hadis boyutu: bu bölümde peygamberimiz sav kaç rekat namaz kıldıysa, zaman dilimi içinde bunun değiştirilmesi söz konusu olamayacağı, o rekatlar olduğu gibi günümüze kadar geldiğini genel mantık kullanarak size anlatmaya çalışacağız inşallah.

- İyi polis kötü polis: günümüzde kötülük her yerden saldırıyor, kadınların erkeklere imamlık yaptığı camiler açıyor, erkeklerle birlikte kadınların cuma namazı kılmasını sağlıyor, çıplak namaz kılabilirsiniz diyor, beş vakit namaz yoktur diyor, namaz iki rekattır diyor, namaz farz değildir diyor vs. İbadetlerimizin her biri o kadar çok saldırı altındaki, insanlar neye inanacağına şaşırmaya başladı. Neden şaşırdı, çünkü toplumun büyük bir kesimi tarikat ve cemaatlara bağlı değil ve bu insanlar inançlarıyla ilgili sorulara internet ve medya üzerinden cevap bulmaya çalışıyor. Bu da maalesef bir çoğunun birilerinin tuzağına düşmesine sebep oluyor. Nasılmı? İyi polis kötü polis oynayarak. İnsanlığa kurulan tuzaklar her yüz yıl aynısı, sadece ortam farklı. Geçen yüz yıl devlet yasaklıyor, inançlarını öğrenmek isteyen insanları merdiven altı oluşumlara zorluyordu. Merdiven altıda yabancı istihbarat örgütleri, yaşlı ve sakallı hacı amca görünümünde, ellerini avuşturuyor ve insanları kucaklıyordu. Danışıklı dövüş, birisi kovuyor diğeri kucaklıyor ve insanların olup bitenden zerre haberi yoktu. Günümüzde de diyanet gibi devlet kurumları şeytanlaştırılıyor, insanlar internet ve sosyal medya ağlarına yönlendiriliyor, orada da tuzaklar hazır bekliyor. Sosyal medya ve internet küreselci satanistlere ait olduğu için, yine tuzağa düşüyorsunuz. Örneğin google ve youtube gibi küreselci satanistlerin kontrol ettiği platformlar, kendi fikirleriyle örtüşenleri aramalarda ön sıraya çıkaran, aleyhte olanlarıda en sonlara iten algoritma ve yazılımlarla çalışıyor. Birşeyi aramak istediğinizde nerede yaramaz tipler varsa, ilk önce onların bilgileri karşınıza çıkıyor. Bilhassa youtube veya googleda halk tv, odatv ve krtv gibi kanalları izlerseniz, zaten anında fişleniyorsunuz, karşınıza ihsan eliaçık gibi nerede bir pislik varsa sürekli onların videolarını karşınıza çıkarıyorlar.

- Toplum mühendisliği: kötülüğün böylesine baskın olduğu bir ortamda da, doğru bilgilere ulaşmanız gittikçe zorlaşıyor. Doğru bilgilere ulaşmakta zorlanmakla kalmıyorsunuz, var olan doğrularınızıda alıp götürüyorlar. Değerli dostlar, kötü ve iyi bir arada olmaz, birisi diğerini mutlaka yutar. O yüzden İslam dini kötüye karşı merhamet göstermeyin, gevşeklik göstermeyin der. Biz gösterdik ve maalesef kötü hakim konuma geldi. Kötü hakim olduğu zamanda iyiliği yutar, kötülüğü toplum üzerinde hakim kılmaya çalışır. Nasıl bunu yapıyor? Faşizan bir baskı kurarak ve o kötülüğü sürekli gündeme getirerek. Sapkın yaşantı ve düşünceleri sürekli gündeme getirerek toplumu o şeye karşı duyarsızlaştırıyorlar. Örneğin; birşeye tepki veriyorsunuz, aynı şey hergün önünüze servis edildiğinde ama, gün geçtikçe tepki diniyor ve o şeyi kabullenmeye başlıyorsunuz. Bu sinir sistemin bir özelliği (desensitization), aynı uyarıyı sürekli verdiğinizde tepkisi gittikçe azalıyor. Adamlarda bu özelliği almış ve hayatımızı dezayn etmek için kullanıyor. Örneğin eşcinseller. Okulda, dizilerde reklamlarda, belediye ve kurumlarda, bunları her yerde gözümüzün içine sokuyorlar, soka sokada da bizde bir duyarsızlık oluşturdular. Artık tepki vermiyor, bunları toplumun doğal bir parçası olarak görüyoruz. Direnenleride baskıyla susturuyorlar. Kültür ve geleneklerimizde olmayan sapkınlıkları, sürekli gündeme getirerek ve baskı kurarak kültür ve geleneklerimizin bir parçası haline getiriyorlar. Bunada ne denir toplum mühendisliği denilir. Nasıl başırıyorlar bunu?

- Tekrar: kültürümüzde var olmayan düşünceleri nasıl kültürümüzün bir parçası haline getiriyorlar? O şeyi sürekli tekrarlayarak. Buradaki püf nokta birşeyin sürekli tekrarlanması. Bunlar birşeyi sürekli tekrarlayarak ne elde ediyor? Birşeyin kabulü doğal yoldan yüz yıl alacaksa, o şeyi sürekli tekrarlayarak süreci kısaltıyorlar, 5-10 yıl içinde toplumun o şeyi kabullenmesini sağlıyorlar. Tekrar ne yapıyormuş o zaman, birşeyin kabulünü hızlandırıyormuş. Hitler'in propaganda bakanı göbbles veya CHP'lilerin propaganda makinesi sedef kabaş ne demişti; kitleleri etkilemek istiyorsanız çok büyük bir yalan söylemelisiniz, sonra o yalanı sürekli tekrarlamalısınız. Gelelim buradan yazımızın konusuna, sizde merak ediyorsunuzdur, nereye bağlayacak hocamız diye; buradaki sır tekrarda yatıyor değerli dostlar, birşeyin tekrarında. Birşeyin tekrarı ne kadar çok birşeyin toplum nezdinde kabulünü hızlandırıyorsa, tekrar aynı zamanda birşeyin değiştirilmesi ve bozulmasınada engel oluyor. Konuyu nereye bağlayacağımızı şimdi anladınız değilmi? Birşeyin tekrarı birşeyi ne kadar çok topluma kabullendirtiyorsa, birşeyin tekrarı o kadarda o şeyin bozulmasına engel oluyor. En basiti, namazımız neden iki rekat olamaz, çünkü 1500 yıldır her gün, günde 5 defa tekrarlanan birşeyi birisinin değiştirme şansı yok. Basit mantıkla nasıl sonucu vardığımızı gördünüzmü? Örneğin; peygamberimizin uygulamasını dört halife görmüş ve peygamberimiz sav sonrasıda olduğu gibi, her gün uygulamış. Bunu uygulamama şanslarıda yoktu çünkü anında insanlar başlarına dikilirdi. Sonrası emeviler ve abbasiler olduğu gibi uygulamış, sonrası hatimiler ve memlükler, en sonunda da osmanlı. Birileri namaz aslen iki rekat veya aslen üç vakittir diyor ya, bunlara gülüp geçin; ortada bir yanlış olacak ve dört büyük halife dahil, son 1500 yıldır kimse bunu farkedemeyecek, bu yanlışı farketmek sabah akşam İslami değerlere küfreden ve dalga geçen, soyu ve sapı belli olmayan odatv, halktv, tele 1, cumhuriyet, sözcü, karar, t24, krtv ve karşı'ların imamlarına nasip olacak, öylemi? Dört halife dahil, 1500 yıllık İslam alemini bir yanlıştan kurtarmak bu dinsiz imansız tayfaya nasip olacak, öylemi? Hadi oradan derler insana.

- Her yerde aynı olması: çalışan bir motorun parçasını değiştirebilirmisiniz? Değiştiremezsiniz. O yüzden, namaz aslen şu kadardı gibisine saçmalıklara kulak asmayın, çünkü namazımız peygamberimiz sav'ın kıldığı ilk günden itibaren, günde beş defa ve aralıksız son 1500 yıldır kılınıyor. Aralıksız, bayramlarda dahi çalışan bir motor var karşınızda. Günde beş defa tekrarlanan ve aralıksız tekrarlanan birşeyide bozmanız mümkün değil. Hadi varsayalımki başardınız, bir saniyeliğine şeytanın avukatlığını yapalım ve varsayalımki değiştirmeyi başardınız, varsayalımki siz o yörede şıhsınız veya bir aşiret lideri ve varsayalımki herkes size biat etti, yine namazın rekatlarını değiştirmekte başarısız olurdunuz, çünkü diğer İslam çoğrafileri üzerinde bir nüfusunuz yok. Değiştirdiğiniz namaz rekatları sizin yörenizle kısıtlı kalır, ötesine gidemezdi. Namaz ibadetimizin tüm İslam çoğrafisinde, millet ve kültür ayırt etmeksizin herkes tarafından aynı şekilde kılınıyor olması kendi başına namazda bir değişiklik yapılmadığının en büyük kanıtı. Eğer peygamberimiz sav sonrası namazda değişiklikler yapılmış olsaydı, her yerde birbirinden farklı namaz şekillerini görürdük. Her yerde aynı olduğuna göre ama, demek bozulmamış. Eğer birisii namaz aslen şu kadar rekat veya şu kadar vakit, biz yanlış kılıyoruz derse; dört büyük halife dahil, hilafetin şiilerde (fatimiler) olduğu dönem dahil, 1500 yıldır kimse bu yanlışı göremedide sizmi gördünüz deyin ve kişinin zekasıyla aklıyla dalga geçin. İslam alemi 1500 yıldır o bütünlüğü nasıl koruyabildi, farklı çoğrafi bölgelerde aynı ibadetlerin yapılmasını nasıl sağalayabildi?

- Hilafet: namaz ibadetimizin farklı yörelerde aynı şekilde uygulanıyor olmasının ve herhangi bir değişime uğramadan günümüze kadar gelebilmesinin bir nedenide hilafet. Son 1500 yıldır İslam alemine hakim olan müslümanlardı, bu da var olan düzenin korunmasını sağladı. Eğer kötü hakim olsaydı bilinki bozulurdu. Örneğin; İslam çoğrafisine ne zaman kan ve zulüm girdi? Hilafet yıkıldıktan sonra. Ne zaman beyaz adam İslam alemine hakim oldu, o andan itibaren huzur, refah ve ilim yok olup gitti. İslam çoğrafisindeki tüm zulümlerin müsebbibi beyaz adam. Örneğin; günümüz. İnancımız ve ibadetlerimizle ilgili sapkınlıklar, kadınların camilere imam atanması veya erkeklerle birlikte cuma namazı kılması günümüzde ortaya çıkıyor. Neden günümüzde ortaya çıkıyor, çünkü günümüz kötünün hakim olduğu bir dönem. Kötülükte kötülüğün gereğini yapıyor ve düzene saldırıyor, bozmak için elinden geleni yapıyor. Her yerden Allahın düzenine saldırıyor. O yüzden, bir iddiaya kanmadan kimin döneminde ortaya atıldığına bakınız, eğer iddia kötülüğün hakim olduğu dönemde ortaya atıldıysa bilinki bunun altında bir tuzak yatıyor. Şükür Rabbimizeki kötülük son yüz yılda dünyaya hakim oldu, öncesinde değil. Örneğin; namaz 1500 yıldır neden bozulmadı, çünkü dört halifeden itibaren İslam alemi 1500 yıldır aralıksız şeriat yasalarına göre yönetildi. Bu süre içinde de namazımızı birilerinin değiştirme şansı yoktu, çünkü hilafet vardı ve hilafet insanların inançlarını koruyordu. Birisi bozmaya kalktığında kellesi gidiyordu. Kellenin gittiği bir yerde de peygamberimizin bir uygulamasını (örneğin namaz) her hangi bir kişi değiştirmeye cüret edermi? Edemez. İslamın son 1500 yıldır bu kadar temiz ve bozulmadan uzak kalmasının bir nedenide bu, hilafet.

Özetleyelim: peygamberimizden bize aktarılan binlerce on binlerce hadis ve uygulama var, bir çoğu hakkında da bizim itirazlarımız var. Bir çoğunda peygamberimiz sav bunu söylemiş ve yapmış olamaz diyoruz. Bu itiraz hakkınıda biz nereden alıyoruz; yazılı hadislerin kayıt altına alışı ile peygamberimiz arasında yüz yıllar geçmesi ve peygamberimiz sav sonrası bir fetret dönemi yaşanması, o dönem içinde yüz binlerce sahte hadislerin uydurulmasından bu hakkı alıyoruz. Biz hadislere dikkatle yaklaşıyoruz ve eğer bir hadis, Ayetlerle veya peygamberimizin ahlaki ile çatışıyorsa o hadisi eliyoruz. Örneğin; "Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün." "Ben yanında zikredildigim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!" (Tirmizi, Daavat 110, (3539))
. İnsanlara merhamet ve şefaat olsun diye indirilen, yumuşak huylu olan bir peygamber birinin kötülüğünü dilermi, burnu yerde sürtülsün dermi? Demez. Bilhassa mevzu müslümanlarsa, müslümanlara kötülük dilermi? Dilemez. Rabbim sen onlara merhamet et, onları bağışla der. Kendisine saygı göstermeyene lanet okurmu? Okumaz. Ne anladık şimdi biz bu iki güya hadisden, bunların uydurulmuş olduğunu anladık. Nasıl bunu anladık? Basit mantık kurarak. Bu iki hadis alimi bunu nasıl kaçırdı? Hadisleri elerken yanlış metodoloji uygulamışlar. Olay bu kadar basit. Bu insanların sizden bizden farkı yok, onları kafanızda fazla yüceltmeyin. Hadisleri elerken ilk önce Ayetlerle örtüşüp örtüşmediğine bakacaksınız, sonrası peygamberimizin ahlaki ile örtüşüp örtüşmediğine. Bu hadis alimleri ise daha çok hadisin kaynağına odaklanmış, o hadisi aktaran kişinin hayatına. Yanlış metodolojide yanlış sonuçları beraberinde getirir. Kısacası karşınızda peygamberimiz sav atılan iki tane iftira var, yalan var.

Bu yazı vesilesiyle bu konudaki uyarımızı yeniden yapalım; bakınız, hadisleri korumak tüm müslümanların namus borcudur. Ayetler Allahın koruması altında, hadisleri korumakta bizim vazifemiz, o görevide Allah bize yüklemiş. Söz konusu hadis olunca ince eleyip sık dokuyacaksınız. Korkmayın bununla peygamberimiz sav'a saygısızlık yapmazsınız, tam aksi peygamberimiz sav'ın namusunu korursunuz. Söylemediği sözleri yapmadığı işleri dolaşımdan çıkarır, peygamberimizin namusunu korumuş olursunuz. Örneğin neden buhari veya tirmizi'ye saygı gösteriyorsunuz? Hadisleri süzgeçten geçirdikleri, hurafe hadisleri eledikleri için saygı gösteriyorsunuz. Madem hadisleri süzgeçten geçirmek saygıyı hak ediyor, madem bunu yapanlara saygı gösteriyorsunuz, siz niye bunu yapmıyorsunuz? Örnek aldığınız insanların hayatlarını neden örnek almıyorsunuz? İlim bir bayrak yarışı, onların ömrü, ilmi ve imkanları çalışmalarını buraya kadar getirdi, sizde o çalışmaları alın ve bunu bir sonraki safhaya taşıyın. Sadece bu yazımızda onların yakalayamadığı iki tane hurafe hadis yakaladık, birde bunun gibi binlercesinin halen dolaşımda olduğunu varsayın. O yüzden, zamanında birileri hadisleri nasıl süzgeçten geçirdiyse sizde lütfen süzgeçten geçirin. Onların eserlerini kutsallaştırmaktan veya tamamlanmış birer eser olarak görmekten vazgeçin, onların eksik ve yanlışlarıyla birer beşer olduğu, ömürleri ilimleri ve dönemin imkanları, çalışmalarını ancak bu noktaya kadar getirmelerine müsade ettiği, ötesinide sizin yapmanız gerektiğini lütfen unutmayınız.

Namaz ibadetide peygamberimizden bize aktarılan bir hadis, çünkü Ayetler namazın nasıl kılındığını anlatmıyor, bu konuda peygamberimizin uygulamasına bakmamız gerekiyor. Şimdi; yazılı hadislere itiraz edebilme hakkımız var, ama bir hadis yazılı değilde uygulama şeklinde bize aktarıldıysa o zaman buna itiraz etme şansımız yok. Neden yok, çünkü peygamberimizin namazla ilgili uygulaması aralıksız bize kadar geldi. Yazılı hadislerle peygamberimiz sav arasında yüz yıllar geçti ve bu süre içinde binlerce hurafe hadis uyduruldu, ama namazda değil, namaz aralıksız ve herkesin gözü önünde uygulana uygulana bize kadar geldi. Hatta o kadar göz önündeki, 1500 yıldır ikinci bir namaz şekli türeme şansı bulamadı. Yani namazın dünyada ikinci bir örneği yok. Dünyada namazın ikinci bir şekli olmaması, her yerde aynı uygulanmasından da namazın peygamberimiz sav namazı nasıl kıldıysa, vefatı sonrasıda o şekilde devam ettiğini çıkarıyoruz. Aralıksız uygulanan şeylerde bozulma olmadığını anlıyoruz. Örneğin yıllık ibadetlerimiz. Yılda bir defa uygulanan haç merasimi, oruç ve kurban ibadeti 1500 yıldır bozulmamış. Yılda bir defa yapılan ibadetler bozulmamışta, günde 5 defa yapılan bir ibadetmi bozulacak, mümkün değil. Bozulmadığını zaten yeryüzüne baktığımızda görüyoruz. Türk, arab, pers, malezyalı, pakistanlı, afrikalısı, herkes namazı aynı rekat ve şekilde kılıyor. Eğer namazın vakit sayısında veya rekat sayısında bir bozulma olsaydı, şuan dünyanın farklı yerlerinde farklı rekatlarda namaz kılan insan olurdu. Eğer yoksa, herkes aynı rekatta kılıyorsa, demek muhafaza edilmiş. Olayı anladınız. Namazın günlük tekrar edilen bir ibadet olması ve 1500 yıldır hilafet tarafından korunmuş olması bozulmasını imkansız kıldı. Bunun kanıtıda dünyanın her köşesindeki müslümanların aynı rekat namazı kılması. 1500 yıldır bozmayı başaramadıklarını ama, kötünün yeryüzüne hakim olmasıyla birlikte hiç vakit kaybetmeden bozmaya çalışıyorlar. İnanılmaz fitneler ortaya atıyorlar. Herkesin damak tadına göre bir fitne. Kim neye inanırsa, kim neyi yutarsa, yeterki varolan bozulsun, yeterki insanlar bin parçaya bölünsün, tüm amaçları bu. Ahir zamanın fitne dönemindeyiz, o yüzden kimi takip ediyor kimi izliyor ve dinliyorsunuz aman çok dikkatli olunuz.






kelimelerden türemiş hurafeler