felaketler günah kaynaklıysa, masumlar neden etkileniyor?
Önümüzdeki bir kaç yıl sıkıntılı bir sürece giriyoruz, bu süreci anlamanız içinde kaderle ilgili bilgilerimizi biraz tazelememiz ve biraz derinleştirmemiz gerekiyor. Konumuza ihsan şenocak hocaya yöneltilen bir kaç soruyla giriş yapacağız. Youtube'da güncel konuları takip etmeye çalışırken ihsan şenocak hocanın, depremler günahlar sonucu oluyorsa çocuklar niçin ölüyor başlıklı videosu gözümüze çarptı ve birazcık dinleme fırsatımız oldu. Ona yöneltilen sorular kaderle ilgili yazımız için güzel bir giriş olabileceğini düşündük ve o sorular üzerinden kaderle ilgili yazımıza giriş yapmaya karar verdik. Gelelim ilk sorumuza; 1. İzmirde çok günah olduğu için deprem oldu diyorsunuz, izmirde iyi insanlar neden kurunın yanında yaş yanar misali bu depremden etkilendi? Bu soruya detaya inerekte cevap verebilirsiniz, genel olarakta. Örneğin; "Başınıza gelecek her felaket, kendi yapıp ettiklerinizin bir ürünüdür. Bununla beraber Allah pek çoğunu bağışlıyor" (Şura Süresi; 30). Bu Ayetten biz şunu net anlıyoruzki, başımıza birşey gelecekse kendi elimizle işlediğimiz günahlardan geliyor. Neyin başımıza geleceğinide kıssas kuralı belirliyor, yani işlediğimiz günahın denginde bir kötülük isabet ediyor. "Kötülüğün cezâsı yine onun denginde bir kötülüktür" (Şura Süresi; 40). Eğer sorumuzun cevabını detayda arayacaksak, o zaman kişilerin başına gelenlere bakıyoruz, sonrada yaşadığı kötülüğün denginde bir kötülüğünde o kişinin yapmış olması gerektiğini anlıyoruz. Örneğin; kendileri göç etmek zorunda kaldıysalar, demek göç edenlere kötülük yaptılar. Kendilerinin evleri yerle bir olduysa, demek evleri yerle bir olan, örneğin esad ve rusların bombaları tafarfından evleri harabeye dönüşenlere kötülük yaptılar. Niyet, düşünce veya eylem boyutunda farketmez, kime kötülük yapıyorsanız, kader sizi aynı sıkıntıyla karşılaştırıyor. Evrimciler kaderi tesadüfler üzerine kuruyor, üzgünüz ama yok öyle birşey. "Şüphesiz Allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz; eğer hayırlı bir iş varsa onu kat kat arttırır ve rahmetinden büyük bir ödül bahşeder" (Nisa Süresi; 40). Kader dediğimiz levh-i mahfuz hardal tanesine kadar her bir kişinin amelini hesaplıyor ve vakti geldiğinde kişiye indiriyor. Bu hesaplamada da kimseye zerre haksızlık edilmiyor. Örneğin; birilerinin evleri yıkıldıysa o eve haram bulaştırdılar, hangi oranda evleri yıkıldıysa o oranda haram bulaştırdılar. Örneğin; yıkılan bir çok yerin tapusu olmadığı, bu insanların hazine arazisine çöktüğünü biliyormuydunuz? Hocam, elektrik veya su vermeseydiler, sürekli imar affı getirmeseydiler de diyebilirsiniz; kabul, fakat devletin onay verdiği bir yanlışı Allahın onay verdiği anlamına gelmez. O binaların üzerinde yetimin hakkı varsa, o binaların ayakta kalma şansı varmı; yok. Hocam sağlam olsaydı, yıkılmazlardı da diyebilirsiniz; doğru, zaten bina hak olmadığı için o binalar doğru ve sağlam müteahhitler çekmiyor, chp gibi şeytanları kendisine çekip bu insanları kentsel dönüşüme karşı ayaklandırıyor. Yani malınız enerji boyutunda şaibeliyse, o mal her türlü negatifi her türlü şeytanı her türlü yaramaz insanları ve projeleri üzerine çeker. Kısacası; ilahi düzende bana haksızlık edildi diye bir kavram yok. Başınıza bir musibet geliyorsa, bilinki müsebbibi sizsinz, siz değilseniz atalarınız. Neden atalarımın cezasını ben çekiyorum diyorsanız, çocuklar ataların günahını çekermi bölümündeki yazılarımızı tekrar ve tekrar okumanızı öneriyoruz. O yazı dizilerimiz sizi ikna etmediyse, ikinci sorumuzun cevabını bekleyin, musibetler neden çocukları vurur sorusunun cevabını inşallah orada farklı bir boyuttan ele alarak cevaplamaya çalışacağız. Şimdilik size vereceğimiz tavsiye; eğer ataların manevi yükünü istemiyorsanız, atalarınızla ilgili tüm maddi bağları koparın. Ne kadar çok madde ve miras boyutunda onlardan nemalanırsanız, o kadar o maddeye o mirasa sinen negatif enerjiler size isabet eder. Bu sualin birde detayda değilde, temelde bir cevabı var. Allahın temel kaideleriyle bir cevabı var, bizde buna ilahi düzen diyoruz. Örneğin; kişi kötüyse ceza kişiye iner, toplum kötüyse topluma iner. Allahu Teala canlıları birey olarak değil, bir topluluk olarak var etmiş, bunun detaylarını bir sonraki sorunun cevabında vermeye çalışacağız inşallah, her bir bireyide o toplumun akıbetinden sorumlu kılmış. Birşeylere karar verecekseniz aranızda istişare edin ve ona göre karar verin, çünkü eylemleriniz hepinizi etkileyecek denilmiş. Biz bu istişare kuralına günümüzde demokrasi diyoruz, çoğunluğun hükmü diyoruz. Hani, birileri şeriat yok, dolayısıyla seçimler günahtır diyor ya, bilinki yalan söylüyorlar, seçimler hak. Nedenide seçimlerin İslamın istişare kuralına dayanması. Sonunda da çoğunluk neye karar veriyorsa, ona göre hareket edilmesi. Şimdi; ilahi düzende biz çoğunluğun ameline bağlıyız. Çoğunluk iyiyse, kötüler dahil herkes bundan nemalanıyor. Çoğunluk kötü olduğu zaman ama, iyiler dahil herkes bunun cezasını çekiyor. Örneğin; deprem sonrası insanlar evsiz ve yurtsuz duruma düştü, konteyner kentlerde ve çadırlarda yaşamaya mahkum kılındı. Soru şu; bu insanlar ne günahı işlemiş olmalıki bu duruma düştü? Cevabı basit, kendileri ne duruma düştüyse o duruma düşenlere kötülük yapmış olmalılar. İslam dini kıssas kuralına göre işlediğine göre, demek bu insanlar çadır ve konteynerlerde yaşayanları, evsiz ve yurtsuz, göçmen olanları kınadı ve arkalarından çok kötü konuştuki, Allah onları aynı duruma düşürdü. Varmı, ülkemizde evsiz ve yurtsuz olanlar, göçmen olanlar; var, suriyeli ve afganlı kardeşlerimiz. İşte onlara yapılan bu kötülüğede o bölgenin yüzde 50'sinden fazlası iştirak ettiyse, o zaman ceza tüm bölge halkına iner. Allahu Teala küreselci satanistlerin planlarını onaylar ve o yöredeki herkesi suriyeli kardeşlerimizin durumuna düşürür, evsiz ve yurtsuz, göçmen durumuna sürükler.
Değerli dostlar; bu o kadar hassas bir konuyduki, biz bu konuda hatta bir yazı yazıp sizi uyarma ihtiyacı hissettik. Neden; çünkü garibana yapılanı Rabbim biizat kendisine yapılmış sayıyor ve affetmiyor, kişiden onun açısını mutlaka çıkarıyor. Bundan bir kaç yıl öncesi kaleme aldığımız suriyeliler yazımızla sizi bu konuda uyarmıştık, hatta o yazı bizim nezdimizde o kadar önemliydiki unutmamanız için güncel konular bölümünde sürekli görünür kıldık. O yazımızda da sizlere onlar muhacir, onlar gariban, Allahu Teala peygamberimizin kaderine göç yazmasının tek nedeni müslümanların kaderinede göç yazılı olduğu için, zulümden kaçan her göçmen bizim nezdimizde bir peygamber emanetidir, bunlara yapılan kötülük mutlaka karşılığını bulur, Allah size üstünlük verdiyse garibana zulüm etmeniz için vermedi, ne olur zulümden kaçan insanlara kötülük etmeyin diye size yalvarmıştık. O bölgede de en çok kim Suriyelilerden nefret ediyordu, hataylılar. Esad ve chp yanlısı hataylılar. Şimdi ne oldu; Allahu Teala hatayı herkesin elinden aldı, yaşanılır bir yer olmaktan çıkardı. Depremin ne tür ibretler içerdiğini görüyormusunuz, tabiiki anlayana görene. 10 ilimizde 8 milyon civarı vatandaşımız göçmen durumuna düştü, umarız bundan derslerini çıkarırlar. Tarih, tarihten ders çıkarmayanlara tekerrür eder, küreselci satanistlerin tuzakları, aç gözlü müteahhitler, çürümüş bürokrasi bunların hepsi birer bahane, bu insanları göçmen durumuna düşüren manevi suçları. Örneğin; size bir kötülük isabet etmesi gerekiyorsa Allah kötüleri vesile kılar, iyilik isabet etmesi gerekiyorsa iyileri. "Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir" (Nisa Süresi; 79). Eğer size bir kötülük isabet ediyorsa vesile olanlara değil, ilk önce kendinize bakacaksınız. Göçmenlere kötülük yapanlar artık bugünlerimizde o çadır kentlerde konteynerlerde yurtsuz olmanın, çaresiz olmanın, ele muhtaç olmanın ne olduğunu anlamaları, suriyeliler ile empati kurmaları için bol zamanları var. Umarız bu zamanı iyi değerlendirirler. Umarız devlet nerede, müteahhitler şöyle kötülük yaptı demezler ve ilk önce aynaya bakarlar. "...kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla cezalandırılırlar" (Kasas Süresi; 84). Ben göçmensem hangi göçmene kötülük yaptım. Ben yurtsuzsam hangi yurtsuzu kınadım desinler ve ilk önce kendi nefisleriyle yüzleşsinler.
Siz değerli okurlarımızadan da ricamız, lütfen kalbinizde kimseye karşı bir nefret barındırmayın ve iyilikten asla vazgeçmeyin. Örneğin; biz altılı masa, küreselci satanistler, iblis veya deccal hakkında çok kötü niyetler besliyoruz, ama onlardan nefret etmiyoruz. Neden; çünkü nefret şeytanın nişanı. Kalbinizde nefret duygusu ortaya çıktığı an, fark etmez kime karşı olduğu, geçmiş olsun size, bilinki şeytan kalbinize yerleşti. İlahi korumanızda yoksa, o zaman hapı yuttunuz, o şeytan sizinle top gibi oynar. Muhalefetle oynadığı gibi, erdoğan nefretini kullanarak bunları her türlü ihanetin içine sürüklüyor her türlü hayrdan uzak tutuyor. Bir önceki yazımızda ne demiştik; ama kelimesinden sonrası şeytan konuşur. Örneğin; ona yardım etmek gerekiyor, ama yardım edersek bizden sürekli bekler. Örneğin; ona yardım etmek gerek, ama yardım edersek hatalarından ders çıkarmaz. Örneğin; benim suriyelilerle sorunum yok, ama ülkemiz elden gidiyor. Ne yapmış oldu şimdu şeytan; hayr yapmayarak iyilik yapmış olduğunuzu size inandırttı. İşte şeytan bunu yapar, kendisini iyi zanneden insanları iyilikle kandırır, kötüleride kötülükle. İnancınıza ve fıtratınıza göre size bir bahane sunar. Siz eğer cümlelerinizin arkasına sürekli ama kuruyor ve o ama sizi sürekli hayr yapmaktan uzak tutuyorsa, o zaman bilinki o ama'dan sonra gelen cümleler şeytandan. O yüzden, kendinizi iyi kalpli merhametli bir insan olarak görüyorsanız, lütfen şeytanın aklınızda ama'lar kurup sizi iyilikten alıkoymasına sizi kötülüğe itmesine izin vermeyin. Lütfen iyi olun, iyi olunki hayat size ve ailenize karşı iyi olsun. "İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever" (Bakara Süresi; 195). "Allah, iyilik yapanları sever" (Al-i İmran Süresi; 134). "Allah iyilikte bulunanları sever" (Al-i İmran Süresi; 148). "Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir" (Şura Süresi; 23). "Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır" (Zümer Süresi; 10). İlahi düzen ektiğinizi biçmek üzerine kurulmuş, lütfen iyilik ekinki iyilik hasat edesiniz. "Kim ki, Allah'ın huzuruna iyilik yaparak çıkarsa, daha iyisini, daha üstününü bulacaktır" (Kasas Süresi; 84). İyilik yaptığımız zaman ne oluyormuş; Allah bizi seviyormuş. Allah iyilik yapanı seviyorsa, kötüye iyilik yapmayı nasip edermi; etmez. Etse, onlarıda sevmek zorunda olacak cünkü. Ülkemizde her türlü hayra engel olmaya çalışan azgın bir zümre var ya, onlara neden iyilik nasip olmadığını şimdi daha iyi anladınızmı? Kalpleri o kadar kötüki Allah onları sevmek istemiyor, dolayısıyla onlara iyilik yapmayı nasip etmiyor.
Çoğunluk helaka uğrarken, iyilere neden merhamet edilmez? Allahu Teala kaderi birey, millet, devlet gibi farklı sınıflara ayırmış. Birey üzerinde hükmedilmesi gerekiliyorsa, o zaman o birey veya atalarının ameline göre kaderi hesaplanır, bir bölgedeki topluluk üzerine hüküm verilmesi gerektiğinde ise o toplumun çoğunluğuna bakılır ve o çoğunluğa göre o toplumun kaderi belirlenir. Belirlendikten sonrada bireylerin kariyeri, çabası, yatırımı, hayatta bir yerlere gelmek için harcadığı maddi ve manevi emek dikkate alınmaz. Kaderin üstünde bir kader var diyoruz ya, işte tamda bu. Sizin üzerinizde milletinizin kaderi var. Eğer aramızda millet ve vatan benim umrumda değil diyen varsa; günaydın diyelim, umrunuzda olsun, çünkü o millet kötü olursa sizde onun cezasını çekeceksiniz. Bu haksızlık ama diyorsanız; hiçte değil. Eğer sizin namusunuz ve canınız güvendeyse, bu toprakların nimetlerinden beslenip filizlendiyseniz, bu kolektif bir çaba bir dayanışmanın ürünü. Sınırdaki güvenlik güçlerimizden, çöplerimizi toplayan belediye personelinden, pazarda meyve sebze satan çiftçimizden, bizlere okullarda eğitim veren öğretmenlerimize kadar, siz, bir topluluğun ortak bir çabası sonucu ortaya çıkmış bir ürünsünüz. Siz ne kadar çok benim bedenim benim hayatım, ben özgürüm ben istediğimi yaparım ve hiç kimse beni bağlamaz desenizde, ilahi düzende bu böyle değil. Üzerinizde onbinlerin hakkı var. Siz bir topluluğun ortak çabası sonucu ortaya çıktınız, dolayısıyla o toplumun kaderi sizi doğrudan ilgilendiriyor. Neden bu böyle; toplum bir yanlış içinde olduğu zaman, her birimiz buna müdahale etsin, ne yapıyorsunuz siz, kaderlerimiz iç içe girmiş, sizinlerin yaptığı size kalmayacak, ceza bizede inecek deyip çevremizdeki yanlışlara müdahale etmemiz için düzen bu şekilde kurulmuş. Yani, Allahu Teala içinde yaşadığımız ortamdan hepimizi sorumlu kılıyor. Çoğunluk kötüleştiyse iyiler neden buna müsaade etti deniliyor, o kötülüğe onlar neden dur demedi deniliyor ve hesap onlarada kesiliyor.
Neden kesiliyor? Basit bir örnek verelim; çevrenizdeki kötülüklere karşı sessiz kaldığınızda, benim sorunum değil deyip çevrenizde olup biten haksızlıklara sırtınızı çevirdiğiniz, görmemezlikten geldiğiniz her defasında kader sizi o suça ortak kılıyor. Siz dilsiz şeytan durumuna düşüyorsunuz. Kader sizi kötü insanlar sınıfına koyuyor, Müslüman geçindiğiniz içinde ilk size tokadı yapıştırıyor. Kader, diğerleri kötü, onlar zaten cehennemlik, bunlar ise Müslümanım diyor namaz kılıyor oruç tutuyor, bunların bu suçlara ortak olması affedilemez diyor ve ilahi cezayı ahiret hayatına bırakmıyor, yeryüzünde kesiyor. "De ki: “Eğer ölümden veya savaştan kaçarsanız, kaçmanızın size asla bir faydası olmaz! O takdirde de yaşatılacağınız süre çok değildir" (Ahzab Süresi; 16). Bu Ayet çok ibretlik, burada savaş tabiriyle sadece muharebe sahası kastedilmiyor, her ortamda (sosyal medya platformları, metro vs) verilen mücadele kastediliyor ve bu Ayet; hak uğruna mücadele etmekten kaçarsanız, kariyerim leke almasın, başım ağrımasın, bu azgın kötülük beni linç eder der ve millete, İslama ve devlete karşı yapılan saldırılara duyarsız kalırsanız, sürekli kafanızı kuma gömer ve üç maymunu oynarsanız, bu durumda ömrünüzün veya kariyerinizin veya hayatınızın daha rahat geçeceğini sanıyorsanız, bir daha düşünün, çünkü geçmeyecek, tam aksisi olacak, kötülükle mücadeleden kaçtığınız için ilk size isabet edecek diyor. Kaçtığınız şeyler kaderinizde olmasa dahi, levh-i mahfuz onu kaderinize yazacak ve karşınıza çıkaracak diyor. O yüzden lütfen, bir haksızlık görüyorsanız masanın altına saklanmayın benim sorunum değil demeyin. Bugün hak uğruna başınızı ağrıtmaya ve kavga etmeye razı olmazsanız, bilinki sessiz kaldığınız o haksızlıkları levh-i mahfuz kaderinize yazacak ve o haksızlıklar size isabet edecek. Bugün başım ağrımasın diye kaçtığınız o olaylar yarın mutlaka size isabet edecek ve bugün korumaya çalıştığınız o başınız ağrıyacak, hemde bugünden daha fazla. Neden kurunun yanında yaşta yandığını şimdi daha iyi anladınızmı; yaş olanlar kurunun eylemlerine sessiz kaldıkça, o kötülükleri işlemeseler dahi o kötülüklere ortak oluyorlar. O yüzden kötüyle birlikte onlarda cezayı yiyor. Örneğin; fatih altaylı denilen bir pislik Müslümanları pornocu olarak damgaladı. Siz diyanet camiasından veya Müslümanlardan herhangi bir ses çıktığını duydunuzmu; hayır. Neden; çünkü ezikler çünkü masanın altına saklanmayı, kendileri dışında kimseyi düşünmemeyi huy edinmişler. İşte bu yüzden kurunun yanında yaş yanıyor, çünkü yaş olanlar kurunun (kötü) karşısında susuyor. Konuyu şimdi daha iyi anladınızmı? Bir musibetin size isabet etmemesi için kötülükten uzak durmanız yetmiyor, aynı zamanda o kötülüğü durdurmak için ne yaptınız buna bakılıyor. "İçinizde öyle kişiler bulunmalı ki onlar, sizi hayra çağırsın, size iyiliği emretsin, sizi kötülükten vazgeçirmeye çalışsın. İşte kurtuluşa erenler bunlardır" (Al-i İmran Süresi; 104). Kötüye bir ceza indiğinde, onlar ile yargılanmamak, kurtuluşa ermek için o zaman ne yapmanız gerekiyormuş; toplumu sürekli iyiliğe çağırmanız, kötülükten alıkoymaya çalışmanız gerekiyormuş. Kurtuluşa ermek istiyorsanız, kafanızı kuma gömmemeniz gerekiyormuş.
Tam bu noktada bir konuya daha açıklık getirelim, benmi dünyayı değiştireceğim söylemi var ya, işte ona bir açıklık getirelim; bakınız, bir yanlışa dur demeniz dünyayı değiştirmek için yeterli olmayabilir, ama sizin kaderinizi değiştirmek için yeterli. Bu da susmamanız için yeterli bir neden. Dünyayı düşünmüyorsanız kendinizi ve ailenizi düşünün ve haksızlıklara karşı sessiz kalmayın.
Kötülerin yanında iyilerin cezalandırılmasının bir nedeni daha var, o da; kötülük bir yere hakim olduysa, Allahu Teala iyilerin o beldeyi terk etmesini bekliyor. İyi ve kötü bir arada olamaz. İslam tarihinde helak olunan bölgelerden iyiler nasıl uzaklaştırıldı ve helak geri kalanlara indiyse, bir belde helaklık konuma geldiğinde Allahu Teala müslümanların o beldeyi terk etmesini bekliyor. Peygamberleri örnek alıp o beldelerden uzaklaşmasını bekliyor. Neden; en basiti o belde de yaşamaya devam ederseniz, çocuklarınızında o kötülüklerden etkilenip kötü olma riski var. Saflığınızı, nesillerinizi koruma adına o beldeden uzaklaşmanızı bekliyor. Benim işim var benim kariyerim var gibisine dünya nimetlerinide maneviyatınızı ve nesillerinizi tehlike atmanız için bir mazeret kabul etmiyor. Kötülerle birlikte sizide helak ediyor. Özetlersek: toplumsal felaketlerde kurunun yanında yaşta yanıyor, çünkü kuruya karşı yaşlar sessiz kalıyor. Bir kötülük gördüğünde elinle düzelt, ona gücün yetmiyorsa dilinle düzelt, ona da gücün yetmiyorsa kalbinle buğz et söylemini biz maalesef, elimizde ve dilimizde imkanımız olmasına rağmen sadece kalple buğz etmekle bırakıyoruz. Hatta çoğu zaman onuda yapmıyoruz, çevremizdeki haksızlıklara karşı tamamen duyarsız kalıyoruz. Dolayısıyla dilsiz şeytan durumuna düşüyoruz. Örneğin; kötülük neden hakim görünüyor, çünkü çok bağırıyorlar. Biz onlar kadar bağırmadığımız müddette, onlarla birlikte helak olunmaktan kurtulamayız. İstisna yokmu; elbette var. Siz eğer o kötü ortamda malınıza ve canınıza zerre haram bulaştırmazsanız, o zaman herkes helak olurken sizin malınız ve canınız mucizevi bir şekilde ayakta kalabilir. "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez" (Maide Süresi; 105). Malınız ve canınıza birşeyin dokunması için o mal ve o cana haram bulaştırmanız gerekiyor. Eğer bulaştırmayacağınız konusunda kendinize güveniyorsanız, yani; çamurun içinde zerre lekeyi kendinize bulaştırmayacağınızdan eminseniz o zaman buyurun kötülerin arasında yaşayın. Güvenmiyorsanız o zaman kötülerden uzaklaşın, çünkü toplumun yüzde 50'sinden fazlası kötü olduğu an, günahlar birey olarak olmaktan çıkıyor, toplum olarak levh-i mahfuzda işlenmeye başlanıyor. Toplum olarak işlenmeye başlandığı anda inecek felaketler (örneğin; kuraklık, deprem) o beldede yaşayan herkese iner. Not: bir kavram var, "insanlar gaybı bilseydi yaşadıklarına razı olurdu" kavramı. Bu kavramın sırrı şu; omuzlarımızda bizden çıkmak için sabırsızlıkla bekleyen o kadar lanet, beddua, kaza varki, Allahu Teala bunların arasından en hafifini alıyor ve onu bize yaşatıyor. Siz eğer omuzunuzdaki günah yükünü bilseydiniz, atalardan gelen günah yükünü, o zaman o günahların kıssasından kurtulmak için şuan yaşadıklarınıza dünden razı olurdunuz. Değerli dostlar, günlük hayatımızda sürekli sorunlarla boğuştuğumuz için Allahın merhametini görmüyor olabiliriz, fakat emin olunki görünmeyen boyutta Allahın merhameti sayesinde başımıza inecek bir çok musibet bizden uzaklaştırılıyor. "Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı" (Nahl Süresi; 61). Omuzlarımızda maalesef bizleri helaka sürükleyecek günahlar var. O kadar ağır günahlar varki, eğer Allah onların kıssasını bizden çıkarmak isteseydi yeryüzünde tek bir canlı kalmazdı. Siz eğer o günahları yani gaybı bilseydiniz, atalarınızın geçmişte işlediği günahları ve bu günahların kıssas adı altında sizden çıkmak için sabırsızlıkla beklediğini bilseydiniz, Allahu Tealanın bunları geri tuttuğunu bilseydiniz, şuan yaşadıklarınıza razı olur ve Allaha bol bol şükrederdiniz. Dualar, ibadetler ediyor ama hayatınızda birşeylerin değiştiğini görmüyorsanız, ümitsizliğe kapılmayın, bilinki gayp boyutunda o hayrlar nice musibetleri başınızdan defetti ve ediyor. İbadetler ve dualarla hayatımın daha kötüye gitmesine engel oldum, iyiye gitmesini nasıl sağlayacağım diye soruyorsanız; arkadaşlar, bir sıkıntı size hak olduğunda yani omuzunuzdaki onca yükten en hafifi ile Allah sizi imtihan etmeye karar verdiğinde bir infaz sürecine girmiş oluyorsunuz, dua ve ibadetlerlede bu infaz sürecini iptal edemiyorsunuz. Daha kötüye gitmesine engel oluyorsunuz, ama iyiye gitmesine değil. Neden; çünkü siz bir infaz sürecine girdiniz. Üzerine ceza hak olan birinede kader iyilik indirirmi; indirmez. Bu olayın tabiatına aykırı, sonuçta cezalandırılmanız gerekiliyor. Üzerine ceza hak olan birisine, hangi konuda infaz hak olduysa o konuda infazı kaldıracak, hayatınızı kolaylaştıracak iyiliklerin size isabet etmesine kader (levh-i mahfuz) izin vermiyor. Dualarınızla ibadetlerinizle bir iki adım ileriye gidiyorsunuz, sonrası kader geliyor ve yine sizi bir kaç adım geriye götürüyor. İnfaz süreci kaç yılsa, kader sizi o süre içinde hep belirli konumda tutuyor ve oradan çıkmanıza izin vermiyor. O infaz sürecini üzerimizden kaldırmanın yolu yokmu? Olmazmı; evet, var. O günahın kefaretini ödeyerek. Bu da ancak fakirleri doyurmak ve kefaret orucu tutmakla oluyor. Eğer o günahı atalarınız değilde siz işlediyseniz, ilk önce samimi bir tövbe sonrası kefaretini ödeyerek iptal edebiliyorsunuz. Kefarete niyet kurduğunuz anda, Rabbimiz kadere (levh-i mahfuza) emir veriyor, kulum bunun kefaretini ödemeye niyet etti, niyet tamamlayıncaya kadar sıkıntı verme, niyeti tamamladığı zamanda kıssasın alındığını varsay diyor ve ancak o zaman o infaz sürecinden kurtuluyorsunuz. "Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir" (Furkan Süresi; 70).
Örneğin; bazı okurlarımız sağlık alanında çalışma yapıyor, her biri diğerinden farklı yöntemler kullanarak vatandaşlarımızın sıkıntılarına çözüm sunmaya çalışıyor, bizde bazen bu okurlarımıza sitem ediyoruz, hasta üzerinde herhangi bir çalışma yapmadan öncesi hastalarınızı ilk önce kefaret oruçlarına veya maddi durumu iyi olanları fakirleri doyurmaya yönlendirin diyoruz. Hatta hastalara arınma seçenekleri (su kuyusu vs) bile sunmayın ve doğrudan kefarete yönlendirin, eğer sunarsanız onlar seçenekler arasında nefislerine ve şeytanlarına en rahat geleni seçecekler diyoruz. Evet, hastada fiziki bir şikayet vardır ve o fiziki şikayeti gidermek için yıllardır üzerinde çalıştığınız ve uzman olduğunuz yöntemi eninde sonunda uygulayıp, o negatif enerjinin (günah) meydana getirdiği fiziki sorunu çözmek zorundasınız. Fakat bu çalışmayı kişi kefareti ödemeden yaparsanız, asla kalıcı sonuçlar elde edemezsiniz. Farazi kişinin o sıkıntısını çözdünüz, kişiyi o sıkıntıya sürükleyen günah bu sefer kişide farklı bir sorun ortaya çıkaracak ve o kişi o hastalık döngüsünden asla çıkamayacak. Neden; çünkü kişi infaz sürecine girmiş ve o günahın bedelini ödemeden kişinin o cezadan çıkıp huzura kavuşması mümkün değil. Örneğin; birisi size kötülük etse, siz o kişinin size yaşattığı acının bedelini ödemeden huzura kavuşmasını istermisiniz; istemezsiniz. İşte olay bu kadar basit. İnsanın kurduğu yasalar ve düzende adaletten kaçabiliyorsunuz, ama ilahi düzende kaçış yok. Hardal tanesi kadar ne iyilik veya ne kötülük yapıyorsanız, karşılığını buluyorsunuz. Kefareti biz neye benzetmiştik; doktora çıkmadan öncesi sigortadan onay almaya benzetmiştik. Burada onay makamı kim; Allah. Kefareti öderseniz Allahtan onayı alır ve hasta üzerindeki çalışmalarınız pürüzsüz ilerler, arkanıza Allahın desteğini alarak nice kapılar size açılır. Her sıkıntının manevi boyutta bir kaynağı var (günah), fiziki bedende de sebep olduğu bir rahatsızlık. Hastalar üzerinde o bilgi birikiminizi uygulayın, hatta uygulamak zorundasınız, çünkü o negatif enerjiler yıllar içinde o fiziki bedeni darmaduman etmiş. O bedeni yeniden sağlığa kavuşturmak için hasta üzerinde çalışma yapın ve hastayı ortada bırakmayın, fakat ilk önce kefaret kefaret kefaret. Kefareti yaptırarak tedavi için Allahtan onay almış oluyorsunuz, Allahın onayını alanında sırtı yere gelirmi; gelmez. Gelelim buradan ikinci sorumuza; felaketler günahlar sonucu ortaya çıkıyorsa, masum çocuklar neden etkileniyor?