bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     

 





 

muskalar hakmı- bölüm 2: uygulama


Yazımızın ikinci bölümüyle devam edelim;


Kader nedir? Hak edişinizdir. Neyin hak edişi? Bir önceki hayatınızda işlemiş olduğunuz amellerin hak edişi. Bir önceki hayatınızda ne ektiyseniz, şuanki hayatınızda onun karşılığını alıyorsunuz. Bu hayatınızda ektiklerinizin karşılığınıda ahiret hayatında alacaksınız. Biz bir önceki hayatımızı hatırlamıyoruz, üzerimizde ne tür günahlar olduğunu nasıl anlayacağız? Atalarımıza bakarak bunu anlayacağız. Bir önceki hayatta benzer ameller işleyenler bu hayatta aynı aileye atıldığı için, atalarımıza bakıp oradan üzerimizde ne tür günahlar var bunu öğrenebiliriz. Örneğin tıp ilmide bu bilgiden yararlanıyor, hekiminize çıktığınızda size sorulan ilk soru, sülalede bu hastalık varmı sorusu. Olduğunu öğrendiğinde ne yapıyor; önleyici ve erken teşhise yönelik adımlar atıyor. Atanızda görünen bir hastalığın sizde de çıkma riski yüksek olduğunu anlayan tıp ilmi buna yönelik önlemler alırken, biz ne yapıyoruz; hiçbir şey. Halbuki bizde önlem almalıyız, atanın işlediği günahlar bizde de ve çocuklarımızda da çıkar deyip önlem almalıyız. Hangi önlemi? Kefaret. Rabbimiz kefaret adında bir nimeti yeryüzüne indirmiş, borcamıza karşılık bir kefaret. Öyle veya böyle bir önceki hayatımızda yapmış olduğumuz yanlışların diyetini ödememiz gerekiyor, Rabbimizde bunu musibet olarak yaşamak zorunda değilsin, kefaretle o hesabı kapatabilirsin demiş. Üzerimizde hangi günahlar olduğunu öğrenmek için kaç nesil geriye bakmamız gerek? Üç nesil. Sizinle birlikte toplam 4 nesil. Şimdi; biz bir önceki hayatımızı hatırlamadığımız gibi, bir önceki hayatımızı Levh-i Mahfuzda bilmiyor. Levh-i Mahfuza sadece kişinin rızkını hesaplarken ondan önceki 3 nesilide bu hesaba dahil et denilmiş. Neden, bunu kendiside bilmiyor. Örneğin; bizden ataların işlediği günahların kıssasını alırken bizlerinde bir önceki hayatta o günahı işlediğini bilmiyor. Levh-i Mahfuz adındaki devasa akıllı kitaba, sen insanların amellerini kayıt altına al, kişinin rızkını hesaplarken üç nesile kadar geriye git ve onların amellerinide o hesaba dahil et, bu hesabıda kıssas kuralına göre yap, örneğin bir iyiliğin karşılığı olarak on misli iyilik kişinin rızkına yaz, kötülüğün karşılığı olarakta denginde bir kötülük, sonrası o hak edişi kuluma indir denilmiş. Muskada işte o hak edişe engel oluyor, size inmesine engel oluyor.

hocam, koruma olarak Nas ve Felak gibi koruma Ayetleri inmiş ama? Evet, inmiş; fakat havas ilmi gibi ilimlerle Ayetlerin ebced hesabını yapmak bize inmemiş. Bunlar cinler alemine inmiş ilimler, bize değil. O ilimleri cinler insanlara öğretmiş, yani o ilimler bizim aleme ait değil. Bu ilimler o kadar tehlikeli ilimlerki cinler alemine indirilmeden önce onlar dahi uyarılmış, bunun bir imtihan olduğu onlara söylenmiş. Eğer o ilimlerde insanlık adına bir hayr olsaydı Rabbimiz zaten o ilimleri doğrudan insan alemine indirirdi. Örneğin peygamberimiz sav'ın bu ilimleri hz Ali'ye öğrettiği söyleniyor, bu peygamberimiz sav atılan büyük bir iftira. İftira olduğunu nereden biliyoruz; eğer bu ilimler size anlatıldığı kadar hayrlı ve faydalı olsaydı, o zaman peygamberimiz sav bu ilimleri herkese anlatırdı, anlatmak zorunda olurdu. Kaldıki faydalı birşeyi zaten peygamberimiz sav ümmetinden gizlememiş. "O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez" (Tekvir Süresi; 24). Ümmetiyle bu bilgileri paylaşmadığına göre, demek ya bu ilimlerden bilgisi yoktu ya da zararlı olduğunu bilip bunu paylaşmadı. Bizler bilgisi yoktu diyoruz, çünkü peygamberimiz sav okuma yazma bilmiyordu, ona sadece ümmetiyle paylaşabileceği bilgiler indi. Hz Ali bu bilgileri nereden aldı; işte asıl gizem burada. Sizin bilmeniz gereken, havas gibi ilimler bizim aleme ait değil ve bu ilimler büyük imtihan içeriyor. Benim hayatımın imtihanı bana yeter diyorsanız, omuzunuza daha fazla yük almayın, bu tür işlerden uzak durun.

Arkadaşlar; Ayetleri bir kağıda yazıp Muska haline getirir ve bir gün Allah tarafından sorguya çekilirseniz, en azından Rabbim sen kendin söyledin, Ayetlerimde şifa var dedin, ben zor anlarımda senin Ayetlerine sığındım, ben Muskaların sakıncalı bir boyutu olduğunu bilmiyordum, zor anlarımda sana sığınmamdan ötürü beni cezalandırma, bu yanlışımı bağışla derseniz, Rabbim çok merhamet edicidir, size merhamet edebilir. Fakat İslamda olmayan, bizim boyuta ait olmayan uygulamaların yüküyle Allahın huzuruna çıkarsanız, o zaman sorgunuz biraz daha çetin geçer bizden uyarması. 

O zaman Muska yapımında Ayetleri kullanabilirmiyiz? Hayır kullanamazsınız.

Neden kullanamayız? Ayetler bizler için şifa içeriyor, bu doğru; fakat kutsal Kitabımızın içindeki bir Ayet bir hekimin yazdığı reçetede sadece bir ilacı temsil ediyor, insanların yanıldığı noktada burası, şifa Ayetleri Rabbimizin bize sunduğu tedavi programın (Kur-an'ı Kerim) sadece bir parçası, kendi başına bir çözüm değil. Örneğin; ateşiniz yükseldiğinde ölümcül seviyelere geldiğinde hekiminiz nasıl ilk önce ateşi düşürmeye odaklanıyor, sonrası kaynağına iniyor ve bir tedavi programı başlatıyorsa, Kur'an-ı Kerimin içindeki şifa ve koruma Ayetlerin görevide bu, sıkıntı size bastığında size acilen yardım etmek, sonrası tanı ve tedavi sürecini diğer Ayetlere havale etmek. Muska yazdığınızda ama ne yapıyorsunuz; şifa veya koruma Ayetlerini bir kağıda yazarak onu kalıcı kılıyor, tedavinin diğer aşamalarına geçmiyorsunuz. Örneğin; cinler size musallat olduğunda rukiye Ayetlerini okuyabilirsiniz, acil durumdan çıktığınız zaman ama sıkıntınızın kaynağı ve tedavisine yönelik adımlar atmanız gerekiyor. İşte burada da diğer Ayetler (hekimler) görevi devralıyor. Örneğin; başınıza ne geliyorsa kendi elinizle işlediğinizden ötürü Ayeti (hekimi) size teşhisi koyuyor, o ateşe sebep olan kusuru tespit ediyor, yanlışınızı kefaretle kapatın Ayetide (hekimi) tedavinizi tamamlıyor. Yani, ağrı kesici ve ateş düşürücüler nasıl büyük bir tedavi programın parçasıysa, şifa ve koruma Ayetleride öyle, onlarda büyük bir bütünün (Kur'an-ı Kerim) bir parçası.

"De ki ey Muhammed! “Bu Kur'ân, iman edenler için doğru yolu gösteren bir rehber ve şifa kaynağıdır" (Fussilet Süresi; 44). Ne dikkatinizi çekti bu Ayette; Rabbimiz şifanın kaynağı olarak bir Ayeti göstermiyor, kutsal kitabımızın tümünü gösteriyor. Dolayısıyla sıkıntılarınızın çözümünü bir Ayette değil, bütünde arayın. Siz ama belirli Ayetleri yazıya döküp Muska haline getirdiğinizde bu Ayetler bana yeter demiş oluyorsunuz, o bütünü, tedavi boyutunu es geçmiş oluyorsunuz. İkincisi; kağıda yazarak benim sorumluluğum bu kadar demiş oluyorsunuz, kendi hatalarınızla günahlarınızla yüzleşmemiş oluyorsunuz.

Bakın değerli dostlar, Ayetler bir bütünün parçası, dolayısıyla koruma veya şifa Ayetlerini kendi başına alırsanız hata yaparsınız, reçetenin bir ilacına odaklanıp diğerlerini es geçmek gibi. Ayetler güçlerini o bütünden (Kur'an-ı Kerim) alıyor, dolayısıyla sıkıntılarınızda bir kaç Ayete değil o bütüne odaklanmanız gerekiyor. O bütünde birşey veriyorsa, sizinde birşey vermenizi bekliyor. Bunu biraz açalım; Kur'an-ı Kerim iki yönlü işliyor, alıyor ve veriyor. İnsan ilişkileride böyle değilmi, hayatta hep ben diye birşey yok, bazen alıyoruz bazen veriyoruz. Kur'an-ı Kerimin özünde de bu var, bazen Kur'an-ı Kerim size veriyor, bazen sizin vermenizi bekliyor. Örneğin; bir yere kadar Ayetler bizi koruyor, örmeğin acil durumlarda, sonrası ama aynaya bakmamızı ve yaşadığımız sıkıntının çözümü için birşeyler yapmamızı bekliyor. Hocam yapıyorum, Ayetleri yazıp takıyorum derseniz; bu sayılmıyor, çünkü siz birşey yapmıyorsunuz, halen Ayetlerden bekliyorsunuz. Beliniz ağrıdığında doktorunuzun size 3 haftalık egzersiz vermesi, sizinde hiçbir şey yapmayıp hekimin yazdığı ilaçlarla süreci atlatmaya çalışmanız gibi. İnsanların Kur'an-ı Kerimle ilgili düştüğü yanılgı bu, Kur'an-ı Kerime hep ben merkezli bakıyorlar, hep Kur'an-ı Kerim verecek biz birşey yapmayacağız sanıyorlar, halbuki insan ilişkilerinde böylesine tek yönlü bir ilişki olmadığı, olanlarında sağlıklı olmadığı gibi, Allahın düzeninde de böyle birşey yok. Rabbim size eğer bir koruma Ayeti veriyorsa, bilinki karşılığında sizinde bir çaba göstermenizi bekliyor. Hangi çabayı; işte bu yolu, tedavi programın diğer boyutunu bize diğer Ayetler veriyor. Kısacası; koruma Ayetlerini bir kağıda yazıp Muska haline getirdiğinizde o koruma Ayetleri sadece ağrı kesici fonksiyonu taşıyor, Rabbimde buna razı olmuyor, çünkü kullarının değerli vaktini ağrı kesicilerle çalan bir tanrı olmak istemiyor, Ayetlerinin böylesine suuistimal edilmesini istemiyor. Koruma ve şifa Ayetlerin iniş sebebi acil müdahale için, o ilk müdahale gerçekleştikten sonra diğer Ayetlere yönelip teşhis ve tedavi boyutuna girin diyor.

Bir doktorun size bir kaç aylık bir tedavi programı yazdığını, sizin ama sadece ağrı kesicilerle süreci atlatmaya çalıştığınızı varsayın, böyle bir durumda hekiminiz ne derdi veya sadece ağrı kesici alarak sizin o ağır hastalıktan kurtulma şansınız olurmuydu? Olmazdı. İlahi düzenide bunun gibi düşünceksiniz, bir sıkıntıyla yüzleştiğinizde Rabbim Ayetlerine başvurmanızı onaylıyor, kağıda döküp o Ayetten kalıcı çözüm beklemenizi ama onaylamıyor, çünkü kalıcı çözümü başka Ayetler sunuyor. Örneğin kefaretle ilgili Ayetler. Size basit bir soru; kefaretin farz kılındığı bir yerde, Nas veya Felak süresi işlermi? İşlemez. Neden? Bir Ayetin hükümü bir diğer Ayetin hakimiyet alanına kadar. İnsan alemide böyle değilmi; bizlerin özgürlüğü diğer insanların özgürlük alanına kadar.

Kağıda yazdığımızda kalıcı korumamı elde ediyoruz? Evet, enerji içeren herhangi bir kelimeyi harfi kağıda döktüğünüzde ve niyetle veya ay ışığıyla vs onu aktif ettiğinizde ortaya nuklear bir enerji çıkıyor, tükenmek bilmeyen bir enerji. O enerjide kadere müdahale ettiği için Rabbim bunu tasvip etmiyor. Neden etmiyor; çünkü kader sizin hak edişiniz ve siz amellerinizin karşılığını almak zorundasınız. İyise iyilik, kötüyse kötülük. Eğer insanlar hak ettiğini alamazsa, yeryüzünde kaos oluşur, ahiret hayatında sorgu diye birşey olmaz. Rabbimizin ahiret hayatında bizi sorguya çekebilmesi, o adalet terazilerin kurulabilmesi için o adalet yeryüzünde var olması gerekiyor. Yani; Rabbimiz merhameti gereği acil durumlarda şifa ve koruma Ayetlerini okuyarak sıkıntınıza müdahale edebilirsiniz diyor, o acil durum kalktığı an ama kaderle otur ve kader neden sana o sıkıntıyı musallat etti bunu öğren, sonra kaderle bir antlaşma bir borç ödeme planı yap diyor. Özetlersek; Ayetleri okuduğunuzda o duanın enerjisi dokulara işliyor, sonrası rüzgarın hoş bir kokuyu alıp götürmesi gibi rüzgar onu alıp götürüyor. Ayetleri bir kağıda yazdığınızda ve bir niyetle aktif ettiğiniz zaman ama, orada kalıcı bir enerji kaynağı ortaya çıkarıyorsunuz, işte yasak olanda bu. Neden yasak? O enerji yaşamanız gereken acı ve kederin size inmesine engel oluyor. Bir gün değil iki gün değil, sürekli engel oluyor.

Hocam ne güzel işte diyorsanız; o acı ve sıkıntının size inmesinin bir nedeni var, o nedeni araştırmadan o nedeni çözmeden bir ağrı kesici mahiyetinde olan bir unsura bir ömür yapışmak ne kadar mantıklı sizce? Hiç mantıklı değil. Birde o sıkıntılar başkasına bir acı yaşattığınız için size iniyor, yani siz acı çektikçe o acı mağdur ettiğiniz kişiye rızık olarak dönüyor. Siz acı çekmezseniz ama, o zaman mağdur ettiğiniz insanlar o rızkı alamayacak; bu onlara haksızlık değilmi? Örneğin; birisi size kötülük yapsa, siz o kötülüğün karşılığını o kişiden almak istemezmisiniz? İstersiniz. Olayın birde tabiiki ahiret hayatı boyutu var, çekmeniz gereken acıyı bu dünyada çekmezseniz, ahiret hayatında cehennemde çekeceksiniz; siz nerede çekmeyi tercih edersiniz? Muskayı bir kağıda yazıp kalıcı bir enerjiyi kaynağı oluşturduğunuzda, işte tamda bunları yapmış oluyorsunuz, ben koruma altına alındım, görevim bu kadar diyor ve sıkıntının kaynağını tedavi boyutunu, çocuklarınıza yansımasını, herşeyi kaçırıyorsunuz. İkincisi; kaderin sizde tecelli etmesine engel oluyorsunuz. Bu da sizi hem büyük bir günaha sürüklüyor hem kaderin gazabını üzerinize çekiyorsunuz. Kader size daha yoğun saldırmaya başlıyor, çünkü ortada bir mağdur var ve o mağdur hak ettiğini alması gerek. Üçüncüsü; ortaya çıkardığınız o enerji kaynağından şeytanlar besleniyor ve onlar o enerjiyi kullanıyor. O enerjinin çıkışına siz sebep olduğunuz içinde onların o enerjiyle işledikleri kötülüklere siz ortak oluyorsunuz. Allahın Ayetlerini kullanıyoruz, Allahu Teala neden buna izin veriyor; eğer bir Ayet yapmış olduğunuz yanlışlardan ötürü sizden kıssas alınması gerek diyorsa, başka bir Ayet o kıssasın size inmesine engel olmaz, olamaz. Kader hak ettiğinizi size indiriyor, o hak edişide siz eğer Allahın Ayetleriyle durdurmaya çalışırsanız, Allahın rızkını Allahın Ayetleriyle durdurmaya çalışmış oluyorsunuz, Allahın Ayetleride Allaha karşı gelmeyeceğine göre, o Ayetler hayra değil şerre hizmet eder. Dördüncüsü; bu dünyada kıssas sizden alınmazsa, ahiret hayatında alınır bunuda lütfen unutmayınız.

Tüm bedeninizi koruyucu tılsımlarla, zikirlerle, muskalarla kuşatmadan öncesi bin düşünün; kaderin gazabı üzerinize çöktüyse bunun bir nedeni var, kaderden kaçarakta o neden yok olmuyor. Kendinizi kadere karşı korumaya çalışmak yerine, kaderle çalışın, kader bir icra memuru, başka bir kula borcunuz olduğu için sizin peşinizde, kaderden kaçma yerine, ki kaçmanız mümkün değil, kaderle oturun ve borçlarınızı geri ödeme konusunda bir antlaşmaya varın. Vardığınız anda göreceksinizki kaderin gazabı peşinizi bırakmış. Koruyucu tılsımlarla değerli zamanınızı, her an başınıza birşey geleceği korkusuyla, şizofrenik duygularla bir ömür yaşamak yerine, kaderle oturun ve borçlarınızın kefaretine yönelik bir antlaşma yapın.

O zaman acil durumda şifa ve koruma Ayetlerini okuyabiliyoruz, ama kağıda yazmayacağız; öylemi? Aynen. Bunu tıp ilmi gibi düşünün, tıp ilmi size acil müdahale konusunda çok yardım edebilir, hatta hayatları kurtarır, fakat tıp ilmi hastalıklarınıza çözüm arayacağınız bir yer değil. Acil bir durumunuz varsa acile gidin, acil müdahalenizi yaptırın, tedavi ve sıkıntınızdan kurtulma boyutuna gelince ama tıp uzmanlarına çıkmayın. Şifa ve koruma içeren Ayetleride bu şekilde görebilirsiniz. Örneğin gece korkutuluyorsanız, gün içinde üzerinize bir sıkıntı çöktüyse o anı kurtarmak için Ayetleri okuyabilirsiniz, fakat o Ayetleri yazıp kağıda döktüğünüzde kalıcı bir enerji ortaya çıkarıyorsunuz, Rabbimizin istemediği şeyde bu. Neden; çünkü o sıkıntıya sebep olan bir günah var, Rabbimizde o günaha odaklanmanızı istiyor. Ağrı kesicilerle değerli zamanımızı kaybetmemizi, ağrı kesicilerle kendimizi daha büyük skıntıların içine sürüklememizi istemiyor. Hiç zaman kaybetmeden doğrudan sıkıntının kaynağına inmemizi istiyor. Neden; çünkü kağıda yazıp sihir gücüne sahip bir enerjiyi ortaya çıkardığınızda o enerjiden şeytanlarda nemalanabilir. O enerjiyi alırlar ve çok kötü amellere kullanırlar. O enerjinin çıkışına siz sebep olduğunuz içinde, şeytanların o günahlarına ortak olur ve üzerinize daha önce hiç hissetmediğiniz yükler inmeye başlar. Neden; çünkü hak edişiniz size inmesi gerek, eğer inmezse o zaman kader o acının sizden çıkmadığını not ediyor ve daha ağırını size indiriyor. Eğer kaderi kızdırmak istemiyorsanız, kaderin size indireceği şeylere engel olmaya çalışmayın. Kadere boyunmu eğeceğiz; hayır, sadece kaderden kaçmaya çalışmayın çünkü bu mümkün değil. Eğer kaderle ilgili sıkıntınız varsa, oturun ve kaderle antlaşma yapın, borcuma karşı kefaret deyin.

Biz kader ışınların seher vaktinde indiğini ve gün içinde kadere artık müdahalenin mümkün olmadığını biliyorduk, biz gün içinde Ayetler okuyarak o an kendimizi koruyabiliyormuyuz? Süreci anlamanız için kaderin işleyişi hakkında kısa bir özet geçelim; Levh-i Mahfuz yıllık amelinizden bir sonraki yılın rızkını hesaplıyor, sonrası bu hesabı cennete gönderiyor, oradan Rabbimizin onayını alıyor yani o rızık canlanıyor, sonrası o rızık seher vaktinde günlük olarak bize iniyor. Kalbin bedenden topladığı oksijensiz kanı akçiğere pompalaması ve orada hayat bulması, yenilenmesi gibi düşünün. Rızkımız Levh-i Mahfuzda hesaplanıyor, oradan yıllık olarak cennete gönderiliyor, cennette hayat buluyor, hayat bulmuş o bir yıllık kaderi melekler açık hava ekranlarında dizi izlercesine izliyor ve insanların mutluluğuyla mutluluk duyuyor, kederleriylede kederleniyor, sonrada hesaplanmış bir yıllık kaderimiz günlük (seher vaktinde) bize iniyor. Bize indiği zaman ne oluyor? En basiti bize düşünce yüklüyor, saniye saniye gün içinde neleri düşünmemiz gerektiği yükleniyor. O düşüncelerde bizi bir rızıktan diğerine bir mekandan diğerine sürüklüyor ve orada yaşamamız gerekeni bize yaşatıyor. "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor" (Kıyamet Süresi; 36). Bu Ayet bizlere beynimizin özgür olmadığı, göğe bağlı olduğunu anlatıyor. Başıboş köpekler gibi istediğimiz gibi hareket etme özgürlüğü bize verilmediği, kafamızda birer tasma olduğunu anlatıyor. Anlayacağınız, başıboş köpekler gibi serbest dolaşma hakkı bize verilmemiş. O başıboş hayatı biz bir önceki yaşantımızda sürdürmüşüz, bu hayatta da düşünce boyutunda kafamıza tasma takılmış ve bir önceki hayatının bedelini öde denilmiş.

Şimdi; sadaka veya Ayetlerle seher vaktinde inmiş bir kaderi gün içinde değiştirme şansımız varmı? Yok. Gün içinde okuduğumuz Ayetler veya sadakalarımız bizi nasıl koruyor o zaman; o amelleri yapmak ve o amellerin karşılığı almak size seher vaktinde yüklendiği için sizi koruyor. Siz o gün bir Ayeti okuduğunuz veya bir sadaka işlediğiniz için o gün koruma altına alınmıyorsunuz, siz daha önce o niyetleri içinizde beslediğiniz için o gün o ameller ve onların karşılığı size nasip oluyor. Siz demekki bir önceki günlerde koruma istiyordunuzki, o koruma Ayetlerini okumak ve karşılığını almak o gün size nasip oldu. Buradan ne dersi çıkarmalısınız; bugünki amelinizin karşılığını bugün beklemeyin. Kader kaderinizi değiştirmek için size bir ömür fırsat sunuyor, o gün kapıya dayandığı ve güneş doğduğu andan sonra artık o günün kaderini değiştiremiyorsunuz. Seher vaktine kadar o günki kaderinizi değiştirmek için size zaman tanınıyor, o yükleme size yapıldıktan sonrada artık o günün kaderine müdahale mümkün değil. O yüzden sabah namazı şahitli, sizin namaz kılıp kılmadığınızı not etmek için değil, o yüklemenin sizde gerçekleşip gerçekleşmediğini not etmek için. "Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir" (İsra Süresi; 78).

Sadaka ile kefaret arasındaki fark ne?
Sadakalar yaşayacağınız musibetleri kaderinizden silmez, daha az hasarla atlatmanıza sebep olur. Kefaretler ise o musibetleri tamamen kaderinizden siler.

Değerli dostlar; sizler için karmaşık bir konuyu olabildiği kadar kısa ve öz tutmaya çalıştık, ama yine biraz uzattık, hakkınızı helal edin. Konu konuyu açıyor ve bir bakıyorsunuz yazı iki üç bölümlük bir yazı haline gelmiş. Yinede ama konuları olabildiği kadar sade ve anlaşılır tutmaya çalıştık, umarız yazımızdan arzu ettiğiniz ilhamı almışsınızdır. Bu yazımızdan çıkarılması gereken bir çok ders var, örneğin gün içinde kadere müdahale mümkün olmadığı, gün içinde ektiğinizin karşılığını gün içinde beklememeniz gerektiği, gün içinde yaşayacağınız olayları engellemeniz için en geç o günün seher vaktine kadar zamanınızın olduğu, gün başladıktan sonra o günün kaderini değiştirme şansınız olmadığı ve kaderle ilgili bu bilgilere sahip olmayan bir kişidende rızıkla ilgili malumat almamanız gerektiği.

Muskayla ilgili derslere gelirsek; bir niyet eşliğinde kağıda dökülen herşeyin canlandığını bilmemiz gerek. Örneğin; kitaplara dökülen romanlar dahi başka alemlerde canlanıyor ve hayat buluyor. O roman onların Levh-i Mahfuzu oluyor ve o roman ne içeriyorsa, kitabın içindeki karakterler farklı bir alemde onu yaşıyor. İlahi düzen hakkında ne demiştik; gökte düzen nasıl işliyorsa, yeryüzünde de benzer işliyor. Kağıda yazılan gökte hayat bulduğu için, yeryüzünde de Rabbimiz böyle olmasını istemiş. Dolayısıyla bu ister Allahın Ayetleri olsun, ister havas ilmi, ister telkinler olsun, birşeyi bir kağıda yazıyor ve bunu bir niyet eşliğinde yapıyorsanız o şeyin hayat bulduğunu varsayacaksınız. Birşeyi hayata getirdiğiniz anda, örneğin bir çocuk, onun sorumluluğu size ait. O yüzden, birşeyi kağıda dökmeden öncesi bin düşünün diyoruz. Umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olmuştur, kendinize, ailenize, sevdiklerinize, devletimize, ümmetimize ve dinimize çok iyi bakınız. Allaha emanetsiniz. -17.01.2024



















kelimelerden türemiş hurafeler